Malum bizim bir iktisad anlayışımız vardı. Bu her alanda
orta yolu tutmak demekti. İnançta bile. Gazalî’nin el-İktisâd fi’l-itikâd’ı
İnançta Orta Yol demekti. Sonra “Sekinet (tüede, teennili hareket etme),
iktisad, hal ve gidişatın güzelliği (es-semtü’l-hasen) nübüvvetin yirmi dört
cüzünden biri” itibar edilmekteydi[1].
Geçimlikte iktisad maişetin yarısı idi[2].
Türkçemizde de “İşten artmaz, dişten artar” denirdi. Yani insan ne kadar çok
çalışıp para kazanırsa kazansın, tutumlu harcamasını bilmezse bir şey
artıramaz, demekti.
İktisad eden yoksulluk görmezdi[3].
Nafaka yükümlülüğü iktisad esası üzerine belirlenirdi[4].
Nehir kenarında olsan bile abdest alınırken iktisad gerekirdi[5].
Gel zaman git zaman devir değişti ve Sanayi devrimi yaşandı
ve onun ihtiyaçları doğrultusunda ekonomi adında bir ilim oluştu. Biz ona da
İktisad dedik.
Ne ki Ekonomi üretim ve tüketimin maksimize edilmesi
anlayışı üzerine kurulmuştu. Belirleyici olan ekonomik adamdı ve ekonomik adam
üretici ise üretimi tüketici ise tüketimi maksimize etmeye odaklanmış bir
zihniyeti temsil ediyordu. Başka bir ifade ile ekonomi demek daha çok üretmek
daha çok tüketmek demekti.
Bizim iktisadımız olabildiğince müstağnilikti[6]
ve ihtiyaç kadar üretmek ve tüketmekti.
Ekonomi ise daha çok üretmek için daha çok tüketmek
esasından hareketle yeni ihtiyaçlar yaratma çabasındaydı ve ihtiyaç olduğuna
inandırılan şeylerin kahir ekseriyeti ise aslında ihtiraslarımızdan ibaretti.
İmdi sanayi dönemi bilimi olarak ortaya çıkan ekonomi eski
dilde İktisad ile karşılanınca bu yeni içeriği ile ister istemez temel
metinlerimizdeki iktisada yabancılaştık. Hatta onlara yeni anlamını yüklemeye çalıştığımız
bile oldu.
Bu yazının amacı, bu örnek üzerinden bizim temel metinlerle
yüzleşirken ne gibi problemlerle karşılaşabileceğimize bir ışık tutmaktı.
Dolayısıyla metinleri kendi özgün bağlamları içinde anlamaya çalışmamızın
gereğini vurgulamaktı.
Bağlama bakılması anlamın
sağlaması demekti.
Dua ile!
10.11.2018
GARİBCE
[1] المنتخب من مسند عبد بن حميد ت صبحي السامرائي
(ص: 183) قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «التُّؤَدَةُ
وَالِاقْتصَادُ وَالسَّمْتُ الْحَسَنُ جُزْءٌ مِنْ أَرْبَعَةٍ وَعِشْرِينَ جُزْءًا
مِنَ النُّبُوَّةِ»
[2] أمثال الحديث لأبي الشيخ الأصبهاني (ص: 128):
قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «الِاقْتِصَادُ نِصْفُ
الْعَيْشِ»
[3] مسند ابن أبي
شيبة (1/ 260) قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ: مَا عَالَ مَنِ اقْتَصَدَ
[5] الطهور
للقاسم بن سلام , I, 192: قَالَ أَبُو الدَّرْدَاءِ: «اقْتَصِدْ فِي
الْوُضُوءِ وَإِنْ كُنْتَ عَلَى شَاطِئِ نَهَرٍ»
[6] مسند البزار = البحر الزخار (3/
160) مَنِ اقْتَصَدَ أَغْنَاهُ اللَّهُ، وَمَنْ بَذَّرَ
أَفْقَرَهُ اللَّهُ وَمَنْ تَوَاضَعَ رَفَعَهُ اللَّهُ
Allah Tebâreke ve Teâlâ razı olsun hocam.
YanıtlaSil