Sabah namazdan sonra dizimde sızı
uyutmadı. Galiba kabayel vardı. Ben de kalktım. Zaten saat olarak erken de
sayılmazdı. Hanım rahatsız olduğu için onun kendisini toparlayıp kalkmasına
epey bir zaman vardı. Ben de çoğu kez yaptığım gibi ocağa çay koydum. O
demlenirken diğer gözüne de yumurta. Şu kulplu çelik küçük derin kaplar var ya
ondan. Üç yumurtayı alıyor. Biri kendim biri hatun için, diğeri de artık kime
nasip olursa diye. Hani üç tane aldığı için nasıl olsa kaynıyor üçü birden
pişsin, ekonomik olsun.
Ben de koltuğa gömüldüm, elime uyku çağrıcılardan
birini aldım okumaya koyuldum. Zaten çoğu kez olduğu gibi bu kez de içim
geçivermiş. Elimde kitap kadar uyudu isem “Çâaaat!” diye bir ses ile irkildim.
Akıl başa düştü, hemen mutfağa koştum. Yumurta kabının altını söndürdüm.
Yumurtaların dibi kömür gibi, kalan kısımları da şekil şekil olmuş. Suya tuttum
cassladı. Neyse ki ateş sönmemiş, gaz kaçağı olmamış, yangın tehlikesi
bulunmuyordu. Sonra kaba baktım. Allah! Allah! Yahu ben kaba üç tane yumurta koymuştum.
Acaba diye düşündüm, ama emindim, kaba üç tane koymuştum. Zaten bu benim de
adetimdi. Üçüncü yumurtayı akşam kıvırcık salatasına katmak hoşuma da gidiyordu.
Neyse tekrar tekrar baktım. Evet, parçalanmış da olsa iki yumurta vardı. Sonra
etrafa bıktım. Şaval kaval koştuğumdan fark edememişim. Meğer o çâaat dediğinde
yumurta patlamış, gülle (sarısı) çapraz istikamette tezgâhın üstüne, oradan da sekerek
yere düşmüş ve etrafa yayılmış. Şarapnel parçaları (kabuk ve ak kısmı) ise hedef karşı taraf olmak üzere her bir
tarafa yayılmış. Karşı duvarın tamamı, raflar, örtüler… her ne varsa patlamadan
nasibini almış. Hatırı sayılır büyüklükte bir parça da bardağın içine basket
olmuş. Muhtemelen duvara çarpıp da aşağıya inerek olmuş. Bir parçası da mutfak
kapısından dışarı hole ulaşacak şekilde sıçramış.
Hayde! Şimdi, ben ne yapmalıydım.
Hanım manzarayı görseydi kesin ağlardı. Ben ağlayayım mı güleyim mi bilemedim.
Hemen kolları sıvadım. Önce kabalarını bir topladım arkasından da mutfağın her
yerini temizlemeye çalıştım. Tabii benim temizlemem, hanıma göre pek bir anlam ifade
etmeyecekti. Saklasam, saklayamazdım. Patlamayı o da duymuştu. Yumurta kabı/
derin cezve iyiden iyiye yanmıştı. Etraf ise onun gözünden kaçmayacak derecede patlamadan
izler taşıyordu. Holdeki parçaları zaten
o toplamıştı.
Allah’tan söylense de fazla bir şey
demedi.
Çok korktum, çok!
Ucuz atlatmıştık vesselam.
Yahu yumurta patlar mı? Haydi, patladı
diyelim, bu kadar uzak mesafeye nasıl dağılırdı?!
Bu vesile ile düşündüm: Felaketler
neden kaynaklanıyor, yangınlar neden çıkıyordu?
Bu bana bir ders oldu.
Ya bir de patlamasa ve sesine
uyanmasaydım, yangın çıksaydı…
Allah korusun.
Yanlışlarımıza kızsalar da evde
insanın bir eşinin olması büyük nimet!
Ya yapa yalnız olsak. Ya Rabbi! Senden
medet!
Hele bir de Allah aklımızı başımızdan
alsa.
İşte odur asıl felaket.
Razıyız ya Rab gamma hem kedere
Yeter ki düşürme erzel-i ömre
Dua ile!
02.02.2020
GARİBCE
Not: Sonra Google yumurta patlaması diye sordum. Meğer bu ilk kez benim başıma gelen şey değilmiş. Hem ben çok ucuz atlatmışım. Yüzünde patlayanların resimleri var. Korkunç gözüküyorlar. Ben bu vesile ile şükrettim.
Geçmiş olsun. Evet üstadım. Yalnızlık ahir ömürde. Allah onları başımızdan eksik etmesin. Amin.
YanıtlaSilNe hoş bir yazı hocam, ilk defa blogunuza bakmak nasip oldu. Kaleminize, canınıza ve tabi eşinizin canına sağlık...
YanıtlaSil