Büyük İslâm bilginlerinden Kurtubî, hidayeti iki kısma ayırır[1]: Birincisi,
açıklama, yol gösterme hidayeti. Bu konuda Kur’ân inanan inanmayan herkes için
aynı konumdadır. Nitekim “Ve likülli
kavmin hâdî = Her toplumun bir yol göstericisi vardır”[2]; “Ve inneke letehdî… = Şüphesiz sen dosdoğru
yolu göstermektesin”[3] gibi âyetlerde hidayet kelimesi bu anlamda
kullanılmıştır.
Hidayetin ikinci kısmı ise amaca ulaştırma, başarıya erdirme hidayetidir. “İnneke lâ tehdî men ahbebte… = Sen
sevdiğini doğru yola eriştiremezsin, ama Allah, dilediğini doğru yola
eriştirir”[4] âyetinde de bu ikinci anlamda kullanılmıştır.
Kurtubî merhumun bu ayrım ve izahı
yerindedir. Ancak onun sözünü ettiği her iki
kısım da hidayetin ikinci ayağı olan teşri ile ilgilidir. Hidayetin
birinci ayağını ise asıl olan tekvin oluşturur. O da Allah’ın biz insanları
yaratırken iyiye, güzele, doğruya ve yararlıya yatkın, bunları ayır edebilecek
donanımlara sahip kılınışımızdır. Yüce Allah biz insanları asıl yaratırken
hidayet etmiş bulunmaktadır. Bugün biz Müslümanların sıkıntısı işte hidayetin
bu ilk ayağını ıskalayarak her şeyi teşride başka bir ifade ile tekvine tutulan
ayna mahiyetindeki indirilmiş kutsal kitaplarda arıyor oluşumuzdur. Oysa ki bu
kitaplar tekvine yazılan kulanım kılavuzu gibidirler. Tekvin ıskalanarak, yok
sayılarak teşri bizi hidayet edemez. Ciğeri çaylağa kaptırmamız halinde
elimizdeki yahni tarifi ile karnımızı doyuramayız.
Tekvin ve teşri dengesini illa ki kurmamız gerekiyor.
Dua ile!
05.05.2015
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder