29 Mart 2016 Salı

İstedin de vermedi mi Delil! Esirger mi senden hiç Celil!



Bir kitap ki yaş kuru her şeyi içeriyor. Bir kitap ki kendisine baş vuran herkesi onaylıyor. Bir kitap ki herkese istediği delili veriyor. Keza o kitabın açılımı olan sünnet de öyle. O zaman burada bir yanlışlık yok mu?
İslam tarihinde ortaya çıkmış mezheplerin haddi hesabı yok. Hala da her gün bir yenisi ortaya çıkıyor. Bunlardan hiçbirinin “Ben tuttuğum yolu destekleyen bir delil bulmaktan aciz kaldım!” dediği duyulmamıştır. Herkes delilini illa ki bulmuştur. “Aklıma çok güzel bir fikir geldi, ama henüz Kur’an’dan delilini bulamadım!” diyen de umudunu kesmiş bir vaziyette bunu söylemiyor, erinde geçinde amacına ulaşacağından emin bulunuyor.
Hal böyle olunca nasıl bir ortak zemin bulacak ve delillerimizin gerçekliği nasıl ortaya konulacaktır. Her birimizin delilim dediği şeye öbürümüz nasıl ikna olacaktır?
Bunun için Şâtıbî merhumun önerdiği yol şudur: Önce cüzi nasların tümünün istikrası yoluyla tümeller/ külliler/ usul elde edilmeli. İkinci aşamada ise bu külliler ışığında ancak cüzîler değerlendirilmeli ve füru işte bu şekilde inşa edilmeli.
Eğer bu yapılabilirse İslam adına bir ortak paydamız/ müşterek zeminiz oluşur. Bu ortak payda/ müşterek zemin üzerine küllilerin belirlediği doğrultuda cüzileri devreye sokar ve İslam binamızı inşa ederiz. Başka bir ifade ile külliler, bize cüzileri nasıl, nerede ve ne şekilde kullanacağımızın imkanını verir. Onlara aykırı düşen cüziler de bir şekilde ayıklanmış olur. Herkes, “delilimi buldum!” diye mezhep ve meşrebine uygun cüzilerin arkasına düşmez, ya da onları istediği şekilde manipüle edemez. Bütün insanlığın hidayeti için inmiş olan Kelamullah ve insanlık ufkunda üsve-i hasene olan Sünnet, her isteyene her istediğini vermez; bir şey söyler, Hak söyler.
Aşağıda külliler ışığında değerlendirilmemesi halinde hemen hemen hiçbir nassın kati bir bilgi edinmemize imkân vermeyeceğini ifade eden iki metin vardır. Bu konuyu usulde bir şah eser olan el-Muvafakat sahibi Şâtıbî birinci cildin üçüncü mukaddimesinde gayet rasin bir dil ve üslupla ortaya koyar. Ne var ki bu hususa hemen hemen aynı ifadelerle değinen er-Râzî gibi bir öncüsünün olduğu da anlaşılıyor. Keşke Şâtıbî, öncüsü Râzî’nin adını da anmış olsaydı da ilimde bereket daha da bir ziyade olaydı. Her iki merhuma da rahmet diliyoruz.
Dua ile!
29.03.2016
GARİBCE
المحصول للرازي (3/ 212)
أن دلالة الأدلة اللفظية تتوقف على كون النحو واللغة والتصريف منقولا بالتواتر على عدم الاشتراك والمجاز والتخصيص والنسخ والإضمار والنقل والتقديم والتأخير وعدم المعارض العقلي والنقلي وكل هذه المقدمات ظني وما يتوقف على الظني أولى أن يكون ظنيا فثبت أن الدلائل اللفظية لا تفيد إلا الاعتقاد الراجح
الموافقات (1/ 27)
المقدمة الثالثة : الْأَدِلَّةُ الْعَقْلِيَّةُ إِذَا اسْتُعْمِلَتْ فِي هَذَا الْعِلْمِ؛ فَإِنَّمَا تُسْتَعْمَلُ مُرَكَّبَةً  عَلَى الْأَدِلَّةِ السَّمْعِيَّةِ، أَوْ مُعِينة فِي طَرِيقِهَا، أَوْ مُحَقِّقَةً لِمَنَاطِهَا، أَوْ مَا أَشْبَهَ ذَلِكَ، لَا مُسْتَقِلَّةً بِالدَّلَالَةِ؛ لِأَنَّ النَّظَرَ فِيهَا نَظَرٌ فِي أَمْرٍ شَرْعِيٍّ، وَالْعَقْلُ لَيْسَ بِشَارِعٍ, وَهَذَا مبيَّن فِي عِلْمِ الْكَلَامِ، فَإِذَا كَانَ كَذَلِكَ؛ فَالْمُعْتَمَدُ بِالْقَصْدِ الْأَوَّلِ الْأَدِلَّةُ الشَّرْعِيَّةُ، وَوُجُودُ الْقَطْعِ  فِيهَا -عَلَى الِاسْتِعْمَالِ الْمَشْهُورِ- معدوم، أو في غاية الندور "أَعْنِي: فِي آحَادِ الْأَدِلَّةِ"؛ فَإِنَّهَا إِنْ كَانَتْ مِنْ أَخْبَارِ الْآحَادِ؛ فَعَدَمُ إِفَادَتِهَا الْقَطْعَ ظَاهِرٌ، وَإِنْ كَانَتْ مُتَوَاتِرَةً؛ فَإِفَادَتُهَا الْقَطْعَ مَوْقُوفَةٌ عَلَى مُقَدِّمَاتٍ جميعُها أَوْ غَالِبُهَا ظَنِّيٌّ، وَالْمَوْقُوفُ عَلَى الظَّنِّيِّ لَا بُدَّ أَنْ يَكُونَ ظَنِّيًّا؛ فَإِنَّهَا تَتَوَقَّفُ عَلَى نَقْلِ اللُّغَاتِ وَآرَاءِ النَّحْوِ، وَعَدَمِ الِاشْتِرَاكِ، وَعَدَمِ الْمَجَازِ، وَالنَّقْلِ الشَّرْعِيِّ أَوِ الْعَادِيِّ، وَالْإِضْمَارِ، وَالتَّخْصِيصِ لِلْعُمُومِ، وَالتَّقْيِيدِ لِلْمُطْلَقِ، وَعَدَمِ النَّاسِخِ، وَالتَّقْدِيمِ وَالتَّأْخِيرِ والمُعارض الْعَقْلِيِّ1، وَإِفَادَةُ الْقَطْعِ مَعَ اعْتِبَارِ هَذِهِ الْأُمُورِ مُتَعَذِّرٌ وَقَدِ اعْتَصَمَ مَنْ قَالَ بِوُجُودِهَا بِأَنَّهَا ظَنِّيَّةٌ فِي أَنْفُسِهَا، لَكِنْ إِذَا اقْتَرَنَتْ بِهَا قَرَائِنُ مُشَاهَدَةٌ أَوْ مَنْقُولَةٌ؛ فَقَدْ تُفِيدُ الْيَقِينُ، وَهَذَا كُلُّهُ نادرٌ أَوْ مُتَعَذِّرٌ.

وَإِنَّمَا الْأَدِلَّةُ الْمُعْتَبَرَةُ هُنَا الْمُسْتَقْرَأَةُ مِنْ جُمْلَةِ أَدِلَّةٍ ظَنِّيَّةٍ تَضَافَرَتْ عَلَى مَعْنًى وَاحِدٍ حَتَّى أَفَادَتْ فِيهِ الْقَطْعَ؛ فَإِنَّ لِلِاجْتِمَاعِ مِنَ الْقُوَّةِ مَا لَيْسَ لِلِافْتِرَاقِ، وَلِأَجْلِهِ أَفَادَ التَّوَاتُرُ الْقَطْعَ، وَهَذَا نَوْعٌ مِنْهُ، فَإِذَا حَصَلَ مِنِ اسْتِقْرَاءِ أَدِلَّةِ الْمَسْأَلَةِ مجموعٌ يُفِيدُ الْعِلْمَ؛ فَهُوَ الدَّلِيلُ الْمَطْلُوبُ، وَهُوَ شَبِيهٌ بِالتَّوَاتُرِ الْمَعْنَوِيِّ، بَلْ هو كالعلم

1 yorum:

  1. Hocam bu kitaba inandığını söyleyenler hud suresi 1 ve 2. Ayetlere itimat etse işi Allah a bıraksa buna kafa yormazdık. Böyle bir problem de olmazdı.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...