Efendim,
bağnazlık ya da saplantılı olmak nasıl bir şeydir? derseniz el-Cevap: At
gözlüğü takmaktır, bir tür körlüktür ve devası da yoktur, diyebiliriz.
Sünneti, Hz.
Peygamber’in yolu, hayat tarzı ve çizgisi görmek yerine, onun yapıp ettiklerine
ve buyurduklarına indirgemek, yaşanmış olan ilk üç neslin hayatını ideal olarak insanlığın ufkuna koymak ve
orada söylenmemiş, yapılmamış her şeyi bidat görüp reddetmeye kalkmak, İslam’ı
aynı zamanda din olmanın yanında bütün dünyayı kucaklayan bir medeniyet de
olabilmesine imkan sağlayacak bir anlayışı esas almak yerine onun arabi-ümmi
karakterini kalıcı ve zaman-mekan üstü görmek ve böylece o ilk nüzul ortamındaki her bir şeyi vesail
makasıd, zarf mazruf, külli cüzi vb. ayrımlar yapmadan yegane ve mutlak hakikat
gibi sunmak bu anlayışın en belirgin özelliği olmaktadır.
Her Ramazan’ın
yaklaşmasıyla alevlenen bir meseleyi pek bir mühimmemiz vardır, bilirsiniz. Rü’yet-i
hilal: İmdi Peygamberimiz. “Biz ümmi bir ümmetiz/ milletiz. Yazı bilmeyiz hesap
bilmeyiz” şeklinde bir gerekçe ile
Ramazan’ın başlangıcını ve bayram
edilmesini hilalin rü’yetine bağladı ya, imdi bunun mutlak olarak din olduğuna
inanan diyelim bir selefi hem de öyle
sıradan biri değil, Suudi Arabistan Krallığının Yüksek Yargı Meclisi Başkanı
olan Semahatlü eş-Şeyh Sâlih b. Muhammed el-Luhaydan, inancını temellendirmek
için “Biz ümmi bir ümmetiz/ milletiz. Yazı bilmeyiz hesap bilmeyiz” kavli
şerifinin hesap yolunu mahkum ettiğini ve ümmet için onun itibardan düşürülmüş
olduğunu ifade ettiğini dahi söyleyebilmiştir. Yani ona göre Hz. Peygamber bu
nitelemeyi yaparken “ümmetimiz ümmidir ve ümmi de kalmalıdır, bu artı özelliği hiçbir
zaman değiştirilmemelidir” demiş olmaktadır.
O haliyle bunu
söylerken birilerinin çıkıp da “O halde sizin bu mantığınıza göre hesap
öğrenmeyi ve ona itibar etmeyi mahkum eden aynı hadis okur yazarlığın da bu
ümmet için itibardan düşürülmüş olmasını gerektirmez mi” diye bir soru
sorabileceğini akla getirememiştir. Saplantılı olma körlüğü işte böyle bir
şeydir.
Oysa ki gene bir
selefi olan ve ömrünü Hadis tetkiklerine adamış olan allame Ahmed Şakir daha 1357/
1939 yılında, o dönemde rüyetin
alternatifsiz yegâne araç olmasından hareketle sevgili peygamberimizin öyle
buyurduğunu nitekim “Biz ümmi bir ümmetiz/ milletiz. Yazı bilmeyiz hesap
bilmeyiz” sözünün de bu buyruğunun gerekçesi olduğunu, gerekçenin değişmesi
halinde araç hükmün de değişmesi gerektiğini ve dolayısıyla astronomi ve hesap
ilminin bu kadar geliştiği günümüzde ay başlarının sübutunun takvim yoluyla
belirlenmesi gerektiğini söyleyebilmiştir.
İkisi de sözde
selefi: Ama biri şekil olarak tam bir
saplantı içinde. Öbürü ise o örnek nesillerin yolunu yol edinme, yöntemleri ile
hareket etme ve kendi gerçekliğimizin araçlarının kendimizce geliştirilmesi
gerektiğine inanmakta.
Ne diyelim! Bizim
makâsıd üzerinde çok kafa yormamız gerekiyor gibi. Ufku kaybederek geleceğe
doğru yol alamayız.
Dua ile!
30.03.2016
GARİBCE
(Not: Bu konuda ayrıntı için el-Karadavi'nin Dirase fi fıkhı'l-makasıdı'ş-şerî'a, Daruş-şuruk, III. baskı 2008, s. 179-189 sayfalarına bk.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder