Varmasını bilene bütün yollar Allah’a çıkar
Gören göze enfüste ve afakta her şey Allah’ı işaret eder.
Hal böyle iken hikmetin inhisarcı/ tekelci bir zihniyetle sadece bizde
olduğu telakkisi bizi sağır ve kör yapar.
Peygamberimize atfedilen bir söz vardır: “Bir şeye olan aşkın, seni kör
ve sağır yapar!”[1]
Evet, hakikat budur ve bu gerçekliği hepimiz az çok tecrübe etmişizdir.
Gençsiniz ve bir kıza vuruldunuz. Ya da kızsınız bir oğlan aklınızı
başınızdan aldı. Âşık oldunuz. Bu aşk artık sizi gayra karşı kör ve sağır eder.
Burnunuzun dibindeki dilberleri, dünya güzellerini görmez olursunuz. Büyüklerinizin
size söyledikleri sözlerin hiçbirini duymazsınız. Görmek istediğiniz tek şey
aşkınız, duymak istediğiniz yegâne söz de gene aşkınızla alakalı olandır. Ondan
haber verilsin de nasıl olursa olsun. İster aslı olsun ister olmasın. Yeter ki
ondan bahsedilsin.
Denginizi, ruh ikizinizi bulduysanız bu hoş, ama ya aksine birine abayı
yaktıysanız mecnun olup çöllere düşmek sizin de kaderiniz olabilir.
Annenizin babanızın, büyüklerinizin, sizin için canlarını feda edecek
gerçek dostlarınızın sizin için düşündükleri, size uygun buldukları kimselere
dönüp de bakmazsınız bile… Zira ki aşkınız, tutkunuz sizi kör etmiştir;
gayrısını görmezsiniz; sağır etmiştir başkasını duymazsınız.
Mesleğinize tutku derecesinde âşıksınız; başka bütün mesleklerin boş
olduğunu düşünürsünüz.
Bağlı olduğunuz tarikat, mezhep, meşrep… Ona karşı aşkınıza sebep o artık
hakikatin yegâne temsilcisidir, ondan gayrı dalaletin ta kendisidir,
sapıklıktır, sapkınlıktır.
Oysa bütün yollar Allah’a çıkardı hani.
Biz Müslümanız ve bunun için Allah’a hamd ederiz. Bunun bize Allah’ın
özel bir lütfu olduğunu düşünürüz. Bu doğrudur. Ama Müslümanlar olarak hakikati her zaman ve mekanda yegane bizim
temsil ettiğimiz, mahza hikmetin kendimizde olduğu inancımız, bizim başka
medeniyetlerden, başka kültürlerden yararlanabilme imkanımızı ortadan kaldırır.
Hikmetin inhisarcı bir zihniyetle sadece bizde, bizim dinimizde, bizim
mezhemizde, meşrebimizde olduğuna kendimizi kaptırmamız bizi aynı zamanda
bağnaz da yapar ve gayra karşı bütün kapılarımızı kapar, alıcılarımızı devre
dışı bırakır.
Oysa sağduyu sahibi insanlar olarak belki bir kâfirin halinden, ağzından,
tavrından da bir hikmet kapmamız mümkündür. Allah, övgü babında “sözü dinleme
ve en güzeline uyma”dan bahseder. Gayra sağır olan nasıl dinler, kör olan nasıl
görür?
Kendi medeniyet ve kültürümüze sahip çıkacağız derken, bu güzelim
değerlerimizin bizi kör ve sağır etmesine izin vermemeliyiz. Eleştirel
bakabilmeliyiz. “Evet, benim mezhebim haktır, ancak yanlış olma ihtimali de
vardır. Öteki hak değildir, ama isabet etme, hak olma ihtimali vardır”
diyebilmeliyiz.
Bugünlerde bir “ehl-i sünnet” edebiyatı almış başını gidiyor. Ehl-i
sünnet olmak hoş kötü bir şey değildir, özünde iyidir. Müslümanların sevadı
azamını teşkil eder. Ama ehli sünnet kimdir. Söz gelimi ehl-i reyin imamı Ebu
Hanife ehl-i sünnet midir? Kastınız sadece ehl-i eser midir?
Ehl-i sünnet Hz. Peygamber’in tuttuğu yolu tutmak, onun istikametini
korumak mıdır? Onun yolunda olmak ve o yolda yol almak değil midir? Cemaat bu
yolda topluca yol almak değil midir? Bunun için de ortak paydayı olabildiğince
geniş tutmak icap etmez mi? Ehl-i kıble olmak yetmez mi?
Ama yok! İlle de benim meşrebimde ve benim mezhebimde olacak…. diyor.
Hakikati yegâne kendisinin temsil ettiğine inanıyor. Hatta hakikatin
ancak kendisinde tecessüm edeceği zu’munda bulunuyor. Bu saplantısı kendisini
başka yollara, mezhep ve meşreplere, diğer medeniyet ve kültürlere karşı kör ve
sağır hatta düşman kılıyor.
Tamam, adam neye inanırsa inansın, bize ne diyelim. Diyelim de onların bu
söylemi onların ardına düşen kitleleri de etkiliyor, farklı düşünce sahiplerine
hayat hakkı tanımamak gibi tavırlara sürüklüyor.
Sonunda da bütün insanlığa yazık oluyor.
Sevgi güzel bir şey… Ama o dahi ölçülü olmalı. Sevgili peygamberimiz: “Sevgilini
de ölçülü sev, bakarsın bir gün düşmanın olur. Düşmanına da ölçülü buğzet, bakarsın
bir gün dostun olur!” dememiş mi?
Sevgilinin dahi düşman olabilme potansiyeli var demek.
Tuttuğun yoldan eminsin, bu güzel. Öteki yolu niye mahkûm ediyorsun.
Öteki de kendi tuttuğu yoldan emin ve onun için de o güzel. Ve biz beherimiz bir
yolu tutmuş iken öbür yolun sonunun nereye varacağını da çoğu kez
bilmemekteyiz. Öyle ise hiç olmazsa diğer yolları mahkûm etmeyelim. Gözümüz
kör, kulağımız sağır olmasın.
Hem o zaman belki daha da mutlu oluruz.
Gayrın huzuru bakarsın bize de huzur olarak döner.
Dua ile!
19.05.2016
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder