Anadolu’da insanlar düğün ve derneklerine konu komşuyu
okurlar. Bunun için de okuntu gönderirler. Yakın köylere, uzaktaki akrabalara
illa ki okuntu gider.
Okuntu genelde bir kutu kibrit, bir çay bardağı, bir kalıp
sabun gibi şeylerden olur. Okuntu okuma işini de bir yoksula havale ederler. O
da kapı kapı dolaşır okuntu olarak gönderilen hediyeleri vererek insanları düğün- derneğe okurdu.
Kendisine okuntu gelenler de o fakirin heybesine bir sahan zahire (tahıl), bir
kaşık yağ gibi bir karşılık verirdi.
Böylece okuntu dağıtılmış, dağıtımı yapan yoksul da
nasiplenmiş olurdu.
Okuntu olarak gönderilen şey her halükarda işe yarayan bir
şeydi.
Devir değişti, tabii her şey gibi okuntumuz da değişti.
Yerini davetiyeler aldı.
Maksat bilgilendirmekti.
Ama iş orada kalmadı. Davetiyeler imaj belirleyen bir işlev
üstlendi. Derken en basit bir bilimsel etkinlik davetiyesi bile bu imaj çağında
bir hallere dönüştü.
Bir sempozyum davetiyesi. Kuşe kağıdından, büyük boy bir
kitabın ebadından daha büyük. Yazılar yaldızlı…
İletişimin en yaygın olduğu bu çağda, onlarca bilgilendirme
imkanının olduğu bir zamanda böylesi uçuk davetiyeler neyin nesi, bilen varsa
gelsin beri.
Eskiden “Zeçi, İstanbul neçi Erzurum yayla!” denirdi.
Şimdi “Susuzluk ne ki, imaj her şey!” diyorlar.
Allah aşkına ben bu davetiyeyi ne yapacağım.
Bir açılış merasimi için gelen davetiye de küçük, zarif bir
makas vardı. Çok da keskin. Hala kullanıyorum. Eskilerin bardak, sabun, kibrit
türünden okuntuları kullandıkları gibi.
Ben şimdi bu davetiyeyi ne yapayım. Elime alıyorum, bakıyorum.
Görüntü imajjj diye ses veriyor. Şöyle bir tartıyorum. Ağırlığı işte imajjj bu
diyor.
Gönderen adrese bakıyorum. İsraf, tebzir edebiyatı yapan kendi öz kurumlarımızdan geliyor. Ne
diyeceğimi ve ne yapacağımı bilemiyor.
Bu imaj hepimizin başını yiyecek diyorum.
Aklıma İsra suresinden bir ayet geliyor:
وَاِذَٓا اَرَدْنَٓا اَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً
اَمَرْنَا مُتْرَف۪يهَا فَفَسَقُوا ف۪يهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا
تَدْم۪يراً ﴿١٦﴾
Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah
içinde yaşayan şımarık elebaşlarına emrederiz de onlar yoldan çıkarlar. Böylece
o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz. (İsrâ
17/16)
Allah’ın fizik dünyada olduğu gibi sosyal alanda da bir
takım değişmez yasaları var.
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّراً
نِعْمَةً اَنْعَمَهَا عَلٰى قَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۙ وَاَنَّ
اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ
"Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı
değiştirmedikçe Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez ve şüphesiz Allah
hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir."
(Enfâl 8/53)
Yasa işte bu: Siz sabrettikçe, şükrettikçe ve fikrettikçe Allah
nimetlerini artıracaktır. Buna mukabil nankörlük ettikçe, şımarmadıkça, saçıp
savurdukça da vaad edilen azap yakanıza yapışacaktır.
Bir de biline ki hak edilen azap gelince, azap yaş kuru
seçici değildir.
Dua ile!
04.04.2019
GARİBCE
Not: Bu yazıyı okudu iseniz altı yıl önceki Garibce’nin
aşağıdaki yazısını da okumalısınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder