Cennette
değiliz. Dünya hayatı sıkıntılarla doludur. Dünyayı, imtihan yeri yapan da işte
bu özelliğidir.
İmdi
bu sıkıntılar karşısında nasıl bir tavrımız olacaktır. Sabır ve tahammül
göstererek önümüze çıkan her engeli bir bir aşıp, gidebilmemiz mukadder olan en
son noktaya kadar gidebilecek miyiz, yoksa daha yolun başında pes mi edeceğiz?
Allah,
bize bu her iki seçimin de yolarını hazırlamış, imkanlarını bahşetmiştir.
Azim
ile, sabır ve tahammül ile sonuna kadar gidebilme bizim imkanımız dâhilinde
olduğu gibi pes etme, yarı yolda kalma, bize bağlanmış olan umutları boşa
çıkarma da izim imkanımız dâhilindedir.
Kader
de işte budur.
Bu
bilkuvve imkan dahilinde olanı bilfiil varlık alanına çıkarmak demektir.
Sonu
ise ya şekavet ya da saadet olacaktır.
Ya
kazananlardan ya da kaybedenlerden olacağız.
Bir
Buharî hadisi şöyle diyor:
“Mümin
taze ekin gibidir, esen rüzgar onu kâh yere yaslar kâh doğrultur. Münafık ise
rüzgara karşı koyan ve esnekliğini kaybetmiş körkütük benzeri ağaç gibidir, bir
defada yıkılır gider.”[1]
Bu
mesel hadis, sağlam bir imanla Allah’a tutunan mümini, kökü yerde ve esnek taze
ekine benzetir. İnancıyla, Allah’a olan güveniyle başına gelen musibetleri bir
bir atlatır ve her defasında gene eski halini alır. Geçirmiş olduğu her
musibetten de ayrıca bir ders alır ve gücü daha da artar.
Münafık
ise, inançsızdır, başına gelen musibetler karşısında yapayalnızdır ve onlara
karşı sığınabileceği bir güven limanı (iman) yoktur. Dolayısıyla da musibetler
karşısında çaresizdir. Güçlü bir sadmede yıkılır gider.
Bu
dünya hayatında sıkıntısız, dertsiz, kaygısız bir yaşam sürmek isteyenler boşa
kendilerini aldatırlar. Çünkü öyle bir hayat yoktur. Herkesin kendisine göre
şöyle ya da böyle derdi vardır.
Halk
arasında bir söz vardır: “Herkesin bir derdi vardır, değirmencinin de su derdi!”
diye. Sen belki hayatında böyle bir derdin olabileceğini tahayyül bile
etmemişsindir. Ama gel bir de ona sor, su derdi ne demektir diye.
“Eğer
asude olmak istersen gelme cihane!” demişler.
Kimileri
sanır ki dünyanın en dertli insanı kendileridir. Bilemeyiz ki daha ne dertli
insanlar vardır.
Kimi
açtır, kimi açıktadır. Kimi yokluktan çeker, kimi tokluktan daha beter haldedir.
Kimi dağ başında yalnızdır. Kimi kalabalıklar içinde kaybolmuştur. Kimi
gariptir, kimi kimsesi yoktur, kimi yakınlarının içinde asıl gurbetlik çeker. Kimi türkü söyler, kimi sessizliği, kimi
sessizliğin sesini dinler. Türkü söyleyene sorsan neden söyler. Dinleyene
sorsan neyi ve neden dinler? Ah sessizliği dinleyen can, senin derdini kim
anlar?
Herkes
ayrı bir telden söyler.
“Derdim
derdindir” dersin ve dertler uzar gider.
“Çaresizseniz
çare sizsiniz!” derler.
Bu
söz insaniyetlik adına yanlış da olsa bir gerçekliği de içinde taşır. İnsan,
önüne çıkan engelleri evvelemirde kendi içinde aşabilmelidir. Bunun için de
sağlam bir imanı olmalı, Allah’a hâşâ şaşı bakmamalı, Allah’ın âdil olduğuna
inanmalı, varsa başında bir sıkıntı illâ ki bunun bir artı değerde karşılığının
bulunacağını düşünmeli, hesabını kitabını ona göre yapmalıdır.
İnsan
olarak yükselebilmemiz, sürekli olarak ayaklarımızın altına atabileceğimiz
şeylerle olacaktır. Başımızda ya da kalbimizde taşıyacağımız ağırlıklarla yükseklere
ermemiz ve bu şekilde ufuk kazanmamız mümkün değildir.
Dua
ile!
09.03.2014
GARİBCE
[1]
اللؤلؤ
والمرجان فيما اتفق عليه الشيخان - (3 / 283) 1791 - حديث كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: مَثَلُ الْمُؤْمِنِ كَالْخَامَةِ مِنَ الزَّرْعِ،
تُفَيِّئُهَا الرِّيحُ مَرَّةً، وَتَعْدِلُهَا مَرَّةً وَمَثَلُ الْمُنَافِقِ كَالأَرْزَةِ،
لاَ تَزَالُ، حَتَّى يَكُونَ انْجِعَافُهَا مَرَّةً وَاحِدَةً.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder