Oruç
ayı başladı.
Yılın
en uzun ve sıcak günlerindeyiz.
Biz
işi gücü bitirdik, okulları tatil ettik ama sair insanlarımızın tam iş mevsimi.
Fabrikalar ve işyerleri üretimi
sürdürmek zorunda. Kırsalda şimdilerde ot biçiyorlardır, ardından ekin biçim
mevsimi girecek, meyveler hasat edilecek. Çok iş var yapılacak. Ve hepsi de
gününde yapılacak işler. Ertelemeyi kabul etmez.
Normal
günlerde yatsıyı beklemekte zorlanan bu insanlar şimdi bir de oruçlu
geçirdikleri uzun günün gecesinde
teravih de kılacaklar. Hakikaten zor olmalı.
Feys’de
paylaşıyorlar. “Orucu uykuya tutturursan
sevabını da rüyanda görürsün!” diye.
Gerçekten bizim işimiz kolay ve
lakin buna rağmen zorlanmaktayız. Allah iş güç sahibi tüm kardeşlerimize
yardımcı olsun.
Hocalarımız
kolaylaştırma yolunu tutmalılar bence. İş güç sebebiyle gerçekten zorlanan ve
buna sebep tutamayan insanlarımıza kötü gözle ve öfkeyle bakmasınlar, onlara
şefkatle yaklaşsınlar.
Hz.
Peygamberimiz dokuz yıl oruç tuttu. Mekke’nin Fethi Ramazan’a müsadifdi. Fetih 11 Ocak 630'da (Hicri- 20 Ramazan, 8) olmuştu.
Bedir savaşı da öyle; 13 Mart 624 M. (Hicri 17 Ramazan, 2)’da vuku bulmuştu.
Oruç
Hicrî ikinci yılda Bedir öncesi farz kılınmıştı. Güneş
takvimi ile Bedir Mart, Mekke’nin fethi de Ocak ayının başlarına müsadif olduğuna göre bu da demek oluyor ki
peygamberimiz uzun yaz günlerinde Ramazan orucunu hiç tutmadı. Kamerî
takvimde aylar her sene on gün önce geldiği için Peygamberimizin tüm
oruçları Ocak-Şubat ve Mart ayları içinde gerçekleşmişti.
Bir
de şu var: Hicaz ikliminde yaz ve kış arasındaki saat farkı bizdeki kadar fazla
değil. Bugünlerde Mekke’de orucun süresi on beş saattir. Biz ise bu günlerde on
sekiz saate yakın oruç tutuyoruz. 1982’de Hollanda’da Ramazan ayında görevliydim
ve yirmi bir saat oruç tutmuştuk. Dün de bir arkadaşımız “ülkenizin kıymetini
bilin!” nüktesiyle bir imsakiye yayınlamıştı ve ona göre Norveç gibi Kuzey
ülkelerinde iftar ile imsak vakti arasında bir saat kadar ancak bir aralık olduğu görülüyordu.
Tabi
daha kuzeye gidildikçe güneşin günlerce ve hatta aylarca hiç batmayışına tanık olmaktayız. Dolayısıyla bu durumda “gece oluncaya kadar orucunuzu tutun!”[1]
emri ilahisi oralara artık hiç hitap etmez bir hal almaktadır.
Bu
hususlar dikkate alınmalı mı?
İslam’ın
evrenselliğini ve bunun için Hicaz
iklimindeki uygulamanın olduğu gibi sair
iklimlere taşınması gerektiğini savunanlar, bir dönüştürme olmaksızın
söylemlerinin içi boş bir iddia olmaktan öteye geçmeyeceğini bilmeliler. Çünkü bu tür sloganik söylemlerin yaşanan
hayatta bir karşılığı bulunmamaktadır.
Bilfarz
Hz. Peygamberimiz daha uzun yıllar yaşasaydı ve Ramazanımız yılın uzun yaz
günlerine ve hasat mevsimine rast gelseydi her alanda kolaylaştırıcılığını
bildiğimiz sevgili peygamberimizin nasıl bir tavır takınacağını tahmin
edebiliyoruz. Nitekim Haccın edası sırasında da kendisine takdim tehir ve
benzeri konularda her ne demişlerse “Tamam, öylede olur, bir sıkıntı yok!”
buyurmuş ve inananların işlerini kolaylaştırmıştı.[2]
Kur’an-ı
Kerîm’de “Hasta ya da yolcu iseniz Ramazan orucunu tutmayabilir daha sonra
tutamadığınız günler adedince tutarsınız.”[3]
şeklindeki beyanda geçen hasta ve yolcu ifadelerini oruç tutmamayı mubah kılan geçerli mazeretler
için örnekler şeklinde görmek ve benzeri durumları da bunlara katmak mümkün
olmalı. Nitekim fukaha oruç tutmamayı mazur kılan sebepler arasına ihtiyarlık, gebelik,
süt emzirme, şiddetli açlık ve susuzluk gibi halleri de ekleyerek çoğaltmışlar
ve sadece yolculuk ve hastalık haline indirgeyici bir yaklaşımı
benimsememişlerdir. Yüksek ısılı fırınlar karşısında çalışmak durumunda olan bir
işçinin bu hususta her halde geçerli bir mazereti olmalıdır.
İşte
bu gerçeklikten hareketle ben derim ki bu gibi sorulara cevap verme durumunda
olan müftülerimiz hemencecik cevap yetiştirmek yerine evvela kendilerini o
soruyu soran kişinin yerine koysunlar ve cevaplarını ona göre versinler.
Namaz
kadar olmasa da oruç da zor vesselam.
Allah
kolaylıklar versin.
Biz
onu tutamazsak o bizi tutsun.
Orucumuz
kalkan olsun, bizi korusun.
Olur
ya orucumuzla belki takvaya erişiriz. Ve akıbet takva sahiplerinindir. Felaha
erenler; korktuklarından emin ve umduklarına nail olanlar işte onlardır.
Dua
ile!
28.06.2014
GARİBCE
[2] مسند أحمد ت شاكر (6/ 40) عن
عيسى بن طَلْحَة عن عبد الله بن عَمرو بن العاصي قال: رأيت رسول الله - صلي الله عليه
وسلم - واقفاً على راحلته بمنًى، فأتاه رجل فقال: يا رسول الله، إني كِنِتِ أرى أن
الحلق قبل الذبح، فحلقت قبل أَن أذبح؟، قال: "اذبحْ ولا حرج"، ثم جاءه آخر
فقال: يا رسول الله، إني كِنتِ أرى أَن الذبح قبل الرمي، فذبحت قبل أن أرمي؟، فقال:
"ارْمِ ولا حِرجِ"، قال: فما سئِل عن شيء قدَّمه رَجلٌ قبلَ شيء إلا قال:
"افعلْ ولا حَرج".
Kaleminize sağlık hocam. "Bilfarz Hz. Peygamberimiz daha uzun yıllar yaşasaydı" demişsiniz... Aslında dini tam anlamıyla anlamış olan önder sahabeler daha uzun yıllar yaşadı. Orucun "yaz"ını da gördüler. Acaba onlardan ne tür kolaylaştırıcı uygulamalar bize aktarıldı merak ettim doğrusu. Belki de fukahanın oruç tutmamayı mazur kılan sebepler listesinin bir kısmı sahabe uygulamasına dayanıyordur? Bir araştıran olsa da biz de istifade etsek. sa.
YanıtlaSilİlla ki vardır. Mesela bk.
YanıtlaSilالمبسوط للسرخسي (3/ 66)
(قَالَ) : وَإِذَا تَمَضْمَضَ الصَّائِمُ فَسَبَقَهُ الْمَاءُ فَدَخَلَ حَلْقَهُ فَإِنْ لَمْ يَكُنْ ذَاكِرًا لِصَوْمِهِ فَصَوْمُهُ تَامٌّ كَمَا لَوْ شَرِبَ، وَإِنْ كَانَ ذَاكِرًا لِصَوْمِهِ فَعَلَيْهِ الْقَضَاءُ عِنْدَنَا خِلَافًا لِلشَّافِعِيِّ - رَحِمَهُ اللَّهُ تَعَالَى - وَاسْتَدَلَّ بِقَوْلِهِ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - «رُفِعَ عَنْ أُمَّتِي الْخَطَأُ وَالنِّسْيَانُ وَمَا اُسْتُكْرِهُوا عَلَيْهِ» ثُمَّ عُذْرُ هَذَا أَبْيَنُ مِنْ عُذْرِ النَّاسِي فَإِنَّ النَّاسِيَ قَاصِدٌ إلَى الشُّرْبِ غَيْرُ قَاصِدٍ إلَى الْجِنَايَةِ عَلَى الصَّوْمِ، وَهَذَا غَيْرُ قَاصِدٍ إلَى الشُّرْبِ وَلَا إلَى الْجِنَايَةِ عَلَى الصَّوْمِ فَإِذَا لَمْ يَفْسُدْ الصَّوْمُ ثَمَّةَ فَهُنَا أَوْلَى.
(وَلَنَا) مَا رُوِيَ «أَنَّ النَّبِيَّ - صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - قَالَ لَلَقِيطِ بْنِ صَبِرَةَ بَالِغْ فِي الْمَضْمَضَةِ وَالِاسْتِنْشَاقِ إلَّا أَنْ تَكُونَ صَائِمًا» فَالنَّهْيُ عَنْ الْمُبَالَغَةِ الَّتِي فِيهَا كَمَالُ السُّنَّةِ عِنْدَ الصَّوْمِ دَلِيلٌ عَلَى أَنَّ دُخُولَ الْمَاءِ فِي حَلْقِهِ مُفْسِدٌ لِصَوْمِهِ؛ وَلِأَنَّ رُكْنَ الصَّوْمِ قَدْ انْعَدَمَ مَعَ عُذْرِ الْخَطَأِ وَأَدَاءِ الْعِبَادَةِ بِدُونِ رُكْنِهَا لَا يُتَصَوَّرُ وَهَكَذَا الْقِيَاسُ فِي النَّاسِي وَلَكِنَّا تَرَكْنَاهُ بِالسُّنَّةِ، وَهَذَا لَيْسَ فِي مَعْنَاهُ؛
المغني لابن قدامة (3/ 130)
[فصل المفسد للصوم]
(2036) الفصل السادس: أن المفسد للصوم من هذا كله ما كان عن عمد وقصد، فأما ما حصل منه عن غير قصد، كالغبار الذي يدخل حلقه من الطريق، ونخل الدقيق، والذبابة التي تدخل حلقه، أو يرش عليه الماء فيدخل مسامعه، أو أنفه أو حلقه، أو يلقى في ماء فيصل إلى جوفه، أو يسبق إلى حلقه من ماء المضمضة، أو يصب في حلقه أو أنفه شيء كرها، أو تداوى مأمومته أو جائفته بغير اختياره، أو يحجم كرها، أو تقبله امرأة بغير اختياره فينزل، أو ما أشبه هذا، فلا يفسد صومه، لا نعلم فيه خلافا؛ لأنه لا فعل له فلا يفطر، كالاحتلام.