18 Şubat 2016 Perşembe

Yargıda acelecilik!



Hz. Ali’nin yargı kararlarından bir örnek:
Birinde Hz. Ali’ye bir adam getirdiler. Bir yıkıntı içerisinde yerde kanlar içinde can çekişmekte olan bir adamın tepesinde elinde kanlı bir bıçak olduğu halde dikili vaziyette bulmuşlardı. Hz. Ali ona sordu. O da “Ben öldürdüm!” dedi. Bunun üzerine Hz. Ali: “Götürün ve öldürün (kısas cezası uygulayın)!” dedi. Adamı götürdüler. Yolda bir adam geldi ve infaz memurlarına: “Durun! Acele etmeyin. Onu Hz. Ali’ye geri götürün!” dedi. Onlar da götürdüler. Adam, Hz. Ali’ye “Ey müminlerin emiri! Onu öldüren o değil, öldüren benim!” dedi. 
Hz. Ali: Birinci adama: Seni “Onu ben öldürdüm!” demeye iten saik neydi? Niye öyle dedin?” diye sordu. Adam: “Ey müminlerin emiri! Ne yapabilirdim ki? Emniyet görevlileri beni tam suçüstü hali gibi bir durumda yakalamışlardı. Adam yerde kanlar içinde can çekişiyordu, ben başında dikili duruyordum ve elimde de bir bıçak vardı ve o kana bulanmış haldeydi. Üstelik de bir yıkıntı içindeydik. (Her şey benim aleyhimde idi.)  İnkâr etmem halinde bana inanmayacaklarından ve kasâme[1] uygulanmasından korktum. Bu yüzden yapmadığım halde ben yaptım diye itirafta bulundum. İşimi Allah’a havale ile sevabını O’ndan umdum. (Yapabileceğim başka bir şey yoktu).
Hz. Ali ona : “Ne kötü bir şey yapmışsın!” dedi.  Sonra da “Peki, hikâyeni tam olarak bir anlat bakalım, nasıl oldu?” dedi.  Adam şöyle anlattı: “Ben bir kasabım. Şafak vakti daha ortalık karanlık iken erkenden dükkânıma geldim, bir sığır kestim ve onu yüzmeye başladım.  Elimde bıçak haliyle onu yüzüyorken sıkıştım ve idrarımı yapmak için dükkânımın hemen yanı başındaki bir yıkıntının içine girdim. Bıçağı elimden bırakmamıştım.  İhtiyacımı giderdim ve hemen dükkânıma dönmek istedim. Bir de ne göreyim, ben kanlar içinde yatmakta olan bu maktulün başındayım. Dondum kaldım, ona bakmaktaydım. Elimde kanlı bıçak vardı. Tam o esnada senin emniyet güçlerin baskın yaptı ve beni o halde yakaladılar. İnsanlar dediler ki: “Adamın katili bu, ondan başkası katil olamaz!”.  Bu durumda ben gördüm ki sen (aleyhime gözüken bunca kanıta rağmen) onların iddialarına karşı benim sözümü dinlemeyeceksin. O yüzden de yapmadığım halde “Ben yaptım!” diye itirafta bulundum.”
Hz. Ali bu kez suçunu itirafta bulunan ikinci adama sordu. “Sen anlat bakalım, nasıl oldu?” dedi. Adam şöyle anlattı: “Şeytana uydum, o beni yoldan çıkardı ve adamın parasına tamah yüzünden onu öldürdüm. Tam o sırada emniyet güçlerinin ayak seslerini duydum, o yıkıntı içinden hemen çıktım ve tam da o esnada bu adamla anlattığı şekil üzere karşılaştım (elinde kanlı bıçakla yıkıntı içine giriyordu). Yıkıntılar arasında bir yere gizlendim ve bekledim. Hemen emniyet güçleri geldi ve adamı derdest edip sana getirdiler. Sen onun öldürülmesini emredince inandım ki ben onu öldürdüğüm gibi bunun kanından da Allah’a hesap vereceğim. Bu yüzden gerçeği itiraf ettim.”
(Sonra Hz. Ali, (oğlu) Hasan’ın işareti üzerine suçunu itiraf eden adamı, haksız yere bir adamı öldürme suçunu karşılık, öldürülmesine hükmedilmiş bir masumu kurtardığı için kısas yoluyla öldürmekten vazgeçmiş ve öldürülenin diyetinin de beytülmalden ödenmesine hükmetmiştir) [2].
Bu örnek olay birçok açıdan ele alınabilir. Yargı kararları alınırken aceleci davranmama, teenni ile hareket etme gereği gibi.
Fakat bizi daha çok burada ilgilendiren husus, bugün için bizim fıkhımıza kaynak olarak kabul ettiğimiz şeylerin ve bu arada uygulamaların kendi zaman ve mekânlarının imkânlarını taşıdığı ve ister istemez onunla sınırlı ve muallel olduğu ön kabulünü gerekli kılmasıdır.
Söz gelimi ispat vasıtaları deyince bizim aklımıza fıkıhta beyyine (şahitlik), itiraf, yemin, yeminden nükûl, kasâme gibi kendi dönemlerinin imkânlarıyla sınırlı hususlar gelir. Bu örnek olayda bütün göstergeler adamın aleyhine gibi gözükmektedir. Haliyle adamcağız da ne yapsın biraz da tevekkeli bir mizaçla işi Allah’a havale ederek oluruna bırakmak durumunda kalmıştır.
Oysa bugün adlî tıp diye bir kurum oluşmuştur ve her geçen gün gelişimini sürdürmektedir. Eldeki kanlı bıçak dün itibariyle adamın idama mahkûm edilmesinde etkin bir suç kanıtı iken aynı bıçak ve üzerindeki kan bugünün imkânları ile adamı ipten alacak son derece güçlü bir kanıt haline dönüşmüştür.
Sizce de öyle değil mi?
Dua ile!
18.02.2016
GARİBCE





[1] Kasâme: İslam hukukunda faili meçhuller için uygulanan ve o meskûn mahal halkını töhmet ve diyet borcu altına sokan bir uygulama.
[2] İbn Kayyım el-Cevziyye, et-Turuku’l-hukmiyye fi’s-siyâseti’ş-şer’iyye, Mekke 1428, I, 140-142.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...