Birkaç gündür evdeki bilgisayar birtakım programların güncellenmesi
gerektiğine dair ikide bir uyarı veriyordu. Ben de kasasını Fakülte’ye götürüp
oradaki şebekeye takarak Üniversitenin bizim kullanımımıza tahsis ettiği
programların güncellenmesini arzu ettim. Kasayı arabaya attım. İnince de
bagajdan çıkarıp kucağıma aldım. Hafif sayılabilirdi ama kalafatlı idi. Üstelik
arabada bulunan kalın ciltli bir kitabı da onun üzerine koymam gerekti. Fakirin
satın alıp da sırtına vurduğu tuz gibi yol boyu ağırlaşmadıkça nasıl olsa odama
kadar taşıyabilirim diye düşündüm. Hem bunca talebelerimiz de halden anlamaz
değillerdi ya…
Öyle de oldu daha beş on metre
götürmeden bir talebemiz “Hocam! Yardıma ihtiyacınız var mı?” dedi. Ben
de”Sağol, taşıyabiliyorum!” dedim. Dedim ama içimden de “Bu olmadı, bana öyle
demek düşerdi ama senin koşarak ille de alayım hocam” diye ısrar etmen lazımdı,
dedim. Sonra da aklımdan belki acelesi vardı, bu kadarcık ilgiye bile şükür
etmelisin, hiç görmezlikten de gelebilirdi, diye geçirdim.
Biraz daha taşıdım, üzerindeki kitap oynuyor, bazen düşecek gibi
oluyordu. O halde Yunus Emre binasının kapısından içeri adımımı atmıştım ki
Fransa’dan gelme bir öğrencimiz hemen koştu geldi ve kucağımdan aldı! “Aferim!” dedim, içimden de ekledim “Talebe
dediğin işte böyle olmalı!” Sağolsun o, odamıza kadar taşıdı. Ben onu oturmaya
buyur ettim. Bir de çay demledik. Derken gene Fransa’dan gelen
öğrencilerimizden ikisi daha geldi. Epey bir muhabbet ettik. Ona Öykülerin
Büyüsü adlı hikâye kitabımı hediye ettim.
Sonra da bu iki öğrencinin tavrını aramızda müzakere ettik. Onların
tespiti –ki içlerinde düşüncelerini önemsediğim “kafa”lı biri de vardı- Avrupadaki
Türklerin örf ve adetlerine hâlâ Türkiye Türklerinden daha bağlı oldukları
doğrultusunda idi. Demek onlar diğer münasebetler itibariyle de böyle
görüyorlardı. Avrupalı tavır belli hani.
Ama Avrupalı Türkler belli ki azınlık psikolojisi ile kimliklerini muhafaza
kaygısıyla galiba kendi öz değerlerine daha bir yapışmış halde bulunuyorlar(mış).
Elbette bu tür genellemeler doğru olmaz. Ama gene de üzerinde düşünmeye
değer.
Derslere gelince: Taşıyamayacağın yükün altına başkalarına güvenerek
girme. Buna rağmen biri sana yardımcı olursa bunu bir lütuf bil.
İnsanlar çeşit çeşittir: Kimi lakayttır, kimseye karşı ilgi göstermez.
Kimi gözüyle süzer, kimi sözüyle gönül alır.
Kimi de özünü ortaya koyar, elinden geleni yapar. Hem de sühuletle.
Yapılan iyilikler karşılıksız kalmaz. “Çamsakızı çoban aramağanı” da
olsa!
Dua ile!
26.02.2016
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder