Bir de derler ki bizim talebeler şöyle böyle!
Elbette bizim talebeler içinde de şöyle böyle olanlar vardır ve olacaktır
da. Bu kadar öğrenci içinden hoşunuza gitmeyecek tiplerin çıkması normal
görülmeli. Fakat bizim talebelerin içinde öyleleri de var ki ben hoca olarak
onlara gıpta etmekteyim.
Daha demin iki öğrenci geldi. Malum vize haftası ve fotokopi bürosu şu
anda oğul vermekte olan arı kovanı gibi. Notlar uçuşuyor, notların ardına
düşülüyor, iz sürülüyor vs. İşte böyle bir hengâme içinde bu ikisi bir not
bulmuşlar, ama ne not. Bir kere hem ders zormuş hem de dersin hocası daha bir zormuş.
Notu tutan da Allah için çok güzel tutmuş. Özet ama ne özet!
İmdi “Hocam bizim bu notu kullanmamız caiz midir?” deyu sormasınlar mı?
-“Allah Allah ne varmış bunda?!”
dedim.
-“Hocam olur mu? Emek var emek…!” dediler. “Üstelik izni de yok, eğer
olsaydı paylaşılmak üzere fotokopi servisine verirdi. Teamül öyle çünkü. Bu,
belli ki bilgisayardan kendisi için çıkış almak için oraya yüklemiş ve fakat
orada da unutmuş. Şimdi biz onun bu notunu alırsak haksızlık olmaz mı?!”
Sonra fazla uzun olmamak kaydı ile biraz daha konuştuk. Sonunda -“Eee ne
yapacaksınız şimdi?” dedim.
-“Galiba kullanmayacağız hocam!” dediler. Ben de onların bu güzel
hallerini takdir ettim. “İstefti kalbek velev eftâke’l-müftûn!” denilmiş,
dedim. Fetva şöyle ya da böyle bulunabilir, hikmet müminin yitik malıdır denir,
kedinin yiyeceği yavrusunu küle beleyip de fareye benzeterek yemesi gibi illa
ki her şeye bir bahane bulunabilir. Ama aslolan kalbin/ vicdanın tepkisidir,
onun sesine kulak verilmelidir.
Bu not hocanın kendine has olmak üzere özel olarak hazırlamış olduğu bir
not değil, öğrencisinin eline geçmesini istemediği bir doküman değil vb. Hani o
yüzden şöyle ya da böyle denilebilir ama işin içine girilip de biraz daha
derinden bakıldığı zaman görünen şey sanki farklı olacak gibi duruyor. Velev ki
bu notlar izinli bile olsa.
Şöyle ki: Hoca falanca ders için filan filan kitapların okunmasını dersin
geçilebilmesi için diyelim ki şart koşuyor. Bundan maksadı muhtemelen şudur.
Talebe bu kitapları uzun bir zamana
yayarak, sindire sindire okusun, her bir
kitabın diline, üslubuna, müellifin düşünce biçimine, yapılan tahlillere vb.
vakıf olsun. Bütün bunlardan onda bir tortu kalsın. Sonra bu tortular biriksin
biriksin ve o öğrencinin müktesebatını oluştursun, dolunca da tahliye
borusundan dışarı atmaya başlasın, hoca olsun.
İmdi talebe ne yapıyor: İçlerinden bir iki kişinin emek verip çıkardığı
özeti okumakla yetiniyor. Hatta kimileri o özetin de özetini çıkarıyorlar. O
kadar ki eğer bu notlarda bir yanlışlık,
ya da şifreleme, veyahut da hata varsa bunlar aynısıyla verilen cevaplara da
yansıyor. Cevap kâğıtları sanki birbirlerinden kopya çekmişler gibi bir intiba
veriyor. Hâlbuki öyle değil, sadece hepsinin kaynağı bir.
İmdi talebe özetin özetini ya da
daha iyimser bir şekilde diyelim ki özeti okursa ve bu hep böyle devam ederse, o
dersten geçse bile kendi dağarcığında tortu namına hiçbir şey kalmayacak
ve lüzumlu görülen o ders tam anlamıyla
boşa çıkmış olacak.
Eğer özet işi böyle bir neticeyi doğuruyorsa o zaman gerçek erdem sahibi
bir öğrenci izinli de olsa başkalarının notuyla değil, kitabın tamamını
okuyarak ve kendi notunu kendisi çıkararak okumalı derim. Öyle olursa hem okuma
alışkanlığı kazanır ve hem de çok geçmeden okumanın hazzına varırız.
Bu vesile ile cümle öğrencilerimize başarılar diliyorum.
Dua ile!
01.04.2016
GARİBCE
Geçen de bir hocamızdan duydum: Finala girmeyip de dersi bütünlemeye bırakan bir öğrenciye hocası sormuş: "Bitirme imtihanında neler sorulduğunu öğrendin mi?" diye. Öğrenci: "Hocam, hayır! Diğerlerinin hakkı geçmesin diye kimseye sormadım!" demiş.
YanıtlaSil