17 Mart 2018 Cumartesi

"Atıyorum!"



“Atıyorum!”
“Oğlum/ kızım, neyi atıyorsun?”
Afallıyor.
“Ne yani?”
“Yahu iki de birde atıyorum diyorsun ya, ben de merak ettim, soruyorum neyi atıyorsun, hem niye atıyorsun?! diye?”
“İlahi hocam!”
“İlahi oğlum/ kızım!”
Biz bu dil ile nasıl ifadeyi meramda bulunacağız bilmiyorum.
“-Aynen!” dediğinizi duyar gibiyim.
“Evet aynen! Aynen öyle işte!”
Yahu biz bu trentlerin elinde kedinin oyuncağı olmuş fare gibi mi olacaktık.
Bir ara “Hocam!” hitabı yaygınmış, tanımadığım bir esnafın iş yerine girdiğimde beni “Buyur Hocam!” diye karşıladığında epey bir sevinmiştim. Nihayet hoca olduğumu anlayanlar da çıkıyor diye, lakin sevincimiz kursağımızda kalmıştı, zira çok geçmeden gördüm ki adam herkese “Hocam” diye hitap ediyor.
Dün bana ne yapmalarını tavsiye etmemi isteyen Şehir Üniversitesinden gençler geldi. Talip olmaya hevesli gençlerdi. Onlara din tahsili namına ne tavsiye ettim biliyor musunuz?
“Her şeyden önce dilinizi öğrenin!” dedim.
İçinden “Aynen!” diye mukabele eden oldu mu hatırlamıyorum, ama ben deyim:
“Aynen böyle dedim, işte!”
“Ana dilinizi öğrenin, bir de analarınızın dilini öğrenin. Gerisi kolay!” dedim onlara.
Hadiste de geçtiği için, çocuk annesinin memesini emerken ne yapar dedim, Arapçası Mass etmek olan fiilin Türkçesini sordum. Bilen çıkmadı. Müslim tercüme ve Şerhini yapan A. Davudoğlu hoca merhum biliyor muydu, o da bilmiyordu. Çünkü “La tuharrimü’l-massatu vela’l-massatêni” hadisini “Bir veya iki massa hürmet ispat etmez”[1] diye çevirmişti.
Hoca bilmezse talebesi nerden ve nasıl bilecek?
Sonra Abdest ayetindeki “Ka’beyn”i sordum, topuk deyiverdiler. Çünkü ilmihallerde/ meallerde hep topuk diyordu. Onlara ayakkabımı çıkarıp ayağımın arkasındaki topak kısmı göstererek “topuk işte burasıdır!” dedim ve ayette geçen yerin bileklerdeki çıkıntı kısım olduğunu gösterdim. (Laf aramızda Türkçesinden ben de emin olmadığım için onlara söylemedim) .
Abdestte “el ve ayak parmaklarını hilallemek” nedir diye sordum, hepsi de biliyordu. Hemen gösterdiler. İye de bunun “hilal” ile ilgisi nedir dedim. Tabi bilemediler. Gökteki hilalle ne ilgisi olabilirdi ki. Aslının noktalı Hı ile “Hılâl” olduğunu, ama çevirenlerin yeterli Türkçe bilmedikleri için kelimeyi olduğu gibi alıp Türkçe ekle anlam vermeye kalkıştıklarını, arkadan gelenlerin de aynı şeyi hep sürdürdüklerini söyledim.  Oysa kelimenin Türkçe karşılığı parmak aralarının ovulması idi. Bunu ilk duyan da anlardı. Ama hilallemeyi ilk kez duyan bir çocuk ne kastettiğini nerden bilsindi…
İşte böyle.
Herkes din alıp din satıyor.
Uydu mu uymadı mı kimse bakmıyor.
Din diye de, mutlak itaati gerekli görüyor.
 Ve kimileri de kendi karın gurultusunu din diye sunup insanlardan mutlak teslimiyet bekliyor.
Din adına zartasına “Yerhamükallah! bekleyenler bile çıkıyor..
Ey Talip! İşte durum böyle. Ben derim ki ana diliniz olan Türkçeyi çok iyi öğrenin. Analarınızın dili olan (Peygamber hanımları müminlerin anneleridir) Arapça’yı da çok iyi öğrenin.
Gerisi kolay!
Dua ile!
17.03.2018
GARİBCE




[1] Bir sonraki hadisi de “Bir ve iki imlâce hürmet ispat etmez” şeklinde çevirmiştir. (bk. Sahih-i Müslim Tercüme ve  Şerhi, VII, 366)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...