“Atıyorum!”
“Oğlum/ kızım,
neyi atıyorsun?”
Afallıyor.
“Ne yani?”
“Yahu iki de
birde atıyorum diyorsun ya, ben de merak ettim, soruyorum neyi atıyorsun, hem
niye atıyorsun?! diye?”
“İlahi hocam!”
“İlahi oğlum/
kızım!”
Biz bu dil ile
nasıl ifadeyi meramda bulunacağız bilmiyorum.
“-Aynen!” dediğinizi
duyar gibiyim.
“Evet aynen!
Aynen öyle işte!”
Yahu biz bu
trentlerin elinde kedinin oyuncağı olmuş fare gibi mi olacaktık.
Bir ara “Hocam!”
hitabı yaygınmış, tanımadığım bir esnafın iş yerine girdiğimde beni “Buyur
Hocam!” diye karşıladığında epey bir sevinmiştim. Nihayet hoca olduğumu
anlayanlar da çıkıyor diye, lakin sevincimiz kursağımızda kalmıştı, zira çok
geçmeden gördüm ki adam herkese “Hocam” diye hitap ediyor.
Dün bana ne
yapmalarını tavsiye etmemi isteyen Şehir Üniversitesinden gençler geldi. Talip
olmaya hevesli gençlerdi. Onlara din tahsili namına ne tavsiye ettim biliyor
musunuz?
“Her şeyden önce
dilinizi öğrenin!” dedim.
İçinden “Aynen!”
diye mukabele eden oldu mu hatırlamıyorum, ama ben deyim:
“Aynen böyle dedim,
işte!”
“Ana dilinizi
öğrenin, bir de analarınızın dilini öğrenin. Gerisi kolay!” dedim onlara.
Hadiste de
geçtiği için, çocuk annesinin memesini emerken ne yapar dedim, Arapçası Mass
etmek olan fiilin Türkçesini sordum. Bilen çıkmadı. Müslim tercüme ve Şerhini
yapan A. Davudoğlu hoca merhum biliyor muydu, o da bilmiyordu. Çünkü “La
tuharrimü’l-massatu vela’l-massatêni” hadisini “Bir veya iki massa hürmet ispat
etmez”[1]
diye çevirmişti.
Hoca bilmezse
talebesi nerden ve nasıl bilecek?
Sonra Abdest
ayetindeki “Ka’beyn”i sordum, topuk deyiverdiler. Çünkü ilmihallerde/ meallerde
hep topuk diyordu. Onlara ayakkabımı çıkarıp ayağımın arkasındaki topak kısmı
göstererek “topuk işte burasıdır!” dedim ve ayette geçen yerin bileklerdeki çıkıntı
kısım olduğunu gösterdim. (Laf aramızda Türkçesinden ben de emin olmadığım için
onlara söylemedim) Ꙫ.
Abdestte “el ve
ayak parmaklarını hilallemek” nedir diye sordum, hepsi de biliyordu. Hemen
gösterdiler. İye de bunun “hilal” ile ilgisi nedir dedim. Tabi bilemediler.
Gökteki hilalle ne ilgisi olabilirdi ki. Aslının noktalı Hı ile “Hılâl” olduğunu,
ama çevirenlerin yeterli Türkçe bilmedikleri için kelimeyi olduğu gibi alıp Türkçe
ekle anlam vermeye kalkıştıklarını, arkadan gelenlerin de aynı şeyi hep
sürdürdüklerini söyledim. Oysa kelimenin
Türkçe karşılığı parmak aralarının ovulması idi. Bunu ilk duyan da anlardı. Ama
hilallemeyi ilk kez duyan bir çocuk ne kastettiğini nerden bilsindi…
İşte böyle.
Herkes din alıp
din satıyor.
Uydu mu uymadı mı
kimse bakmıyor.
Din diye de,
mutlak itaati gerekli görüyor.
Ve kimileri de kendi karın gurultusunu din
diye sunup insanlardan mutlak teslimiyet bekliyor.
Din adına zartasına
“Yerhamükallah! bekleyenler bile çıkıyor..
Ey Talip! İşte durum
böyle. Ben derim ki ana diliniz olan Türkçeyi çok iyi öğrenin. Analarınızın
dili olan (Peygamber hanımları müminlerin anneleridir) Arapça’yı da çok iyi
öğrenin.
Gerisi kolay!
Dua ile!
17.03.2018
GARİBCE
[1] Bir sonraki
hadisi de “Bir ve iki imlâce hürmet ispat etmez” şeklinde çevirmiştir. (bk. Sahih-i
Müslim Tercüme ve Şerhi, VII, 366)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder