24 Mart 2018 Cumartesi

Markalarımız ve amel-i salih



Bugün özel fıkıh dersimizde üstünlük ölçütlerimizi sıraladık ve yorumladık. İman elde var bir dedik. Hemen sağında bir sıfır olarak onu ona katlayan Takva dedik ve Müslümanın bir tür bağışıklık sistemi demek olan takvasından söz ettik.. Sonra sağda ikinci bir sıfır olarak biri yüze katlayan bilgi/ ilim dedik ve açıkladık. “Sonra nedir?” diye sorduk, bir katılımcı arkadaşımız amel-i salih dedi ve alkışladık. Mesela örnek ver dedik. Hemen çoğunun aklına ilk olarak gelen cami yaptırmak, umreye gitmek vb. gibi örnekler yerine söz gelimi Üsküdar meydanında muhteşem bir tuvalet yapılması örnek olur mu dedik ve arkasından da latife olarak “Yahu gelenin gideninin içine edeceği bir şeyden sevap da olur muymuş?!” diye takıldık.
Garibce nazarımda biz artık örneklerimizi de güncellemeliyiz. Farz-ı kifaye deyince hemen herkesin aklına ilk gelen cenaze namazına katılmak gibi örnekler yerine insanların ihtiyaç duyacağı özellikle stratejik konularda gerçek uzmanlar yetiştirmek vb. gibi yeni örnekler bulmamız lazım. Öyle ki bu yetişmiş insanlar bir araya gelince resmin tamamı ortaya çıksın ve planlanmış bir iş bölümü gerçekleşmiş olsun. Eğer bunu yapmazsak istisnasız hepimizin okkanın altına gireceğimizi söylesek.
İşte bunun gibi amel-i salih ile ilgili örnekler verirken bundan gayrı aklımıza markalar gelse. Sıfırdan başlayarak, bin bir zorluğun üstesinden gelerek ortaya çıkarılan ve dünyaya açılan medar-ı iftiharımız markalarımız aklımıza gelse.
Ders esnasında bir arkadaşımız marka ile ilgili bir katkıda bulundu. Şimdi meşhur olan bir giyim markasının öyküsüymüş aslında. Müteşebbis işadamımız demiş ki: “Ben yüksek maaşlı bir adamdım. Ailem ve çocuklarım en iyisinden markalı elbiseler giyiyorlardı. Fakat baktım ki benim çocuklarım gibi çocuk olan ve fakat onlar gibi giyinemeyen niceleri var. Öyle bir iş kurayım ki en ucuza en kaliteli giysiler herkes tarafından alınabilsin, giyilebilsin, dedim ve yola çıktım. Bu uğurda nice sıkıntılar çektim, nice badireler atlattım, ama sonunda başardım…”
İşte alkışlanası bir amel-i salih. Allah emsallerini çoğaltsın.
Peygamberimiz (s.a.s.) Sa’d’ın ellerini görünce “Bu nasırlı eller öpülür!” demişti. Garibce ben de diyorum ki “Bugünün öpülesi elleri işte bu müteşebbis elleridir. Kendi kesesini şişirmek için değil, kendi çocukları gibi başka çocuklar da giyinebilsin diye yola çıkanların ve bu yolun çilesini çekenlerin elleridir.
Güncelleme nasıl olacak?
Peygamberimiz “el-Câlib merzûk…” demiş, ithalatı övmüş, onlara dua etmiş. O toplumda kendi kendine yeterli olmayan Mekke ve Medine gibi şehirlere deniz aşırı ülkelerden -gemilerin batması ve korsan baskınları gibi bütün sermayesini yitirme riskini göze alarak- mal getiren ve böylece insanların imdadına yetişen insanlara hayır dua etmişti.
Devir döndü şimdi ithalat yerine ihracat daha önemli bir hal aldı.
İthal edeceğiniz ürünler ham madde ise eyvallah. Öyle değil de sınai mamüller ise ve karşılığında ödediğiniz de hammadde ya da katma değeri olmayan ürünler ise ve ithalatınızı ihracat ile dengeleyemiyorsanız her geçen gün ülke olarak içeri gidiyor, batıyorsunuz demektir. Hal böyle iken bugün bizim hayır dua edeceğimiz kimseler elbette ki daha çok kendi ürettikleri ürünlerin dışsatımını gerçekleştiren müteşebbislerimiz olacaktır.
Bir fabrika kurmuş, onlarca/ yüzlerce/ binlerce işçi istihdam etmiş ve onların binlerle ifade edilen ailelerine ekmek götürmelerine imkan hazırlamış, sonra ham madeni işlemiş ve ondan stratejik/ ekonomik değeri yüksek ürünler üretmiş ve pek çok riski göğüsleyerek dünyanın her bir bucağına pazarlayabilmenin şartlarını oluşturmuş ve bunu başarmış insanımızın bu amel-i salihine karşılık bizim onu hayırla yad etmemiz ve ona destek olmamız vazifemiz olmaz mı?!
Böyle bir kişi/ müteşebbis Allah’ın Rezzak isminin kendinde tecelli ettiği mübarek bir kişidir ve eli öpülesidir.
Bizim öpmemiz için ellerin hala nasırlı olması gerekmemektedir.
Nasırlı eller dürüstlüğü ile, ortaya koyduğu emeği ve alın teriyle saygıyı ve hayır duayı hak eder. Onlara o imkanı oluşturan da hem onların hem de tüm insanlığın duasını hak eder.
“Neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: (İhtiyacınızdan) fazlasını…!” buyururken Yüce Allah kim bilir belki de müteşebbislerin ellerindeki imkanların yatırıma dönüştürülmesini kastetmiştir.
İnfak, artık bir fakire vereceğimiz üç beş kuruşluk “elden gelen öğün olmaz o da vaktinde gelmez” kabilinden sadakalarla değil, onlara iş imkanı sunacak yatırımlar yapmamız şeklinde olacaktır.
Siz ona iş bulun ki o da yiyecek aş bulsun. Ardından da aşını paylaşacağı bir eş bulsun. Belli ki artık aş da eş de işe bağlı.
İmdi, hal böyle iken bundan daha güzel bir amel-i salih olabilir mi?
Siz durmadan cami yaptırın, umreye gidin…!
Asıl sevabı götürecek olanlar müteşebbis olanlar olacak. Bunu da bilin!
Sizce de öyle mi?
Dua ile!
24.03.2018
GARİBCE



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...