Bugün özel fıkıh
dersimizde üstünlük ölçütlerimizi sıraladık ve yorumladık. İman elde var bir
dedik. Hemen sağında bir sıfır olarak onu ona katlayan Takva dedik ve
Müslümanın bir tür bağışıklık sistemi demek olan takvasından söz ettik.. Sonra
sağda ikinci bir sıfır olarak biri yüze katlayan bilgi/ ilim dedik ve açıkladık.
“Sonra nedir?” diye sorduk, bir katılımcı arkadaşımız amel-i salih dedi ve
alkışladık. Mesela örnek ver dedik. Hemen çoğunun aklına ilk olarak gelen cami
yaptırmak, umreye gitmek vb. gibi örnekler yerine söz gelimi Üsküdar meydanında
muhteşem bir tuvalet yapılması örnek olur mu dedik ve arkasından da latife
olarak “Yahu gelenin gideninin içine edeceği bir şeyden sevap da olur muymuş?!”
diye takıldık.
Garibce nazarımda
biz artık örneklerimizi de güncellemeliyiz. Farz-ı kifaye deyince hemen
herkesin aklına ilk gelen cenaze namazına katılmak gibi örnekler yerine
insanların ihtiyaç duyacağı özellikle stratejik konularda gerçek uzmanlar
yetiştirmek vb. gibi yeni örnekler bulmamız lazım. Öyle ki bu yetişmiş insanlar
bir araya gelince resmin tamamı ortaya çıksın ve planlanmış bir iş bölümü
gerçekleşmiş olsun. Eğer bunu yapmazsak istisnasız hepimizin okkanın altına
gireceğimizi söylesek.
İşte bunun gibi
amel-i salih ile ilgili örnekler verirken bundan gayrı aklımıza markalar gelse.
Sıfırdan başlayarak, bin bir zorluğun üstesinden gelerek ortaya çıkarılan ve
dünyaya açılan medar-ı iftiharımız markalarımız aklımıza gelse.
Ders esnasında
bir arkadaşımız marka ile ilgili bir katkıda bulundu. Şimdi meşhur olan bir
giyim markasının öyküsüymüş aslında. Müteşebbis işadamımız demiş ki: “Ben
yüksek maaşlı bir adamdım. Ailem ve çocuklarım en iyisinden markalı elbiseler
giyiyorlardı. Fakat baktım ki benim çocuklarım gibi çocuk olan ve fakat onlar
gibi giyinemeyen niceleri var. Öyle bir iş kurayım ki en ucuza en kaliteli
giysiler herkes tarafından alınabilsin, giyilebilsin, dedim ve yola çıktım. Bu
uğurda nice sıkıntılar çektim, nice badireler atlattım, ama sonunda başardım…”
İşte alkışlanası
bir amel-i salih. Allah emsallerini çoğaltsın.
Peygamberimiz (s.a.s.)
Sa’d’ın ellerini görünce “Bu nasırlı eller öpülür!” demişti. Garibce ben de
diyorum ki “Bugünün öpülesi elleri işte bu müteşebbis elleridir. Kendi kesesini
şişirmek için değil, kendi çocukları gibi başka çocuklar da giyinebilsin diye
yola çıkanların ve bu yolun çilesini çekenlerin elleridir.
Güncelleme nasıl
olacak?
Peygamberimiz “el-Câlib
merzûk…” demiş, ithalatı övmüş, onlara dua etmiş. O toplumda kendi kendine
yeterli olmayan Mekke ve Medine gibi şehirlere deniz aşırı ülkelerden -gemilerin
batması ve korsan baskınları gibi bütün sermayesini yitirme riskini göze alarak-
mal getiren ve böylece insanların imdadına yetişen insanlara hayır dua etmişti.
Devir döndü şimdi
ithalat yerine ihracat daha önemli bir hal aldı.
İthal edeceğiniz
ürünler ham madde ise eyvallah. Öyle değil de sınai mamüller ise ve
karşılığında ödediğiniz de hammadde ya da katma değeri olmayan ürünler ise ve ithalatınızı
ihracat ile dengeleyemiyorsanız her geçen gün ülke olarak içeri gidiyor,
batıyorsunuz demektir. Hal böyle iken bugün bizim hayır dua edeceğimiz kimseler
elbette ki daha çok kendi ürettikleri ürünlerin dışsatımını gerçekleştiren
müteşebbislerimiz olacaktır.
Bir fabrika
kurmuş, onlarca/ yüzlerce/ binlerce işçi istihdam etmiş ve onların binlerle
ifade edilen ailelerine ekmek götürmelerine imkan hazırlamış, sonra ham madeni
işlemiş ve ondan stratejik/ ekonomik değeri yüksek ürünler üretmiş ve pek çok
riski göğüsleyerek dünyanın her bir bucağına pazarlayabilmenin şartlarını
oluşturmuş ve bunu başarmış insanımızın bu amel-i salihine karşılık bizim onu
hayırla yad etmemiz ve ona destek olmamız vazifemiz olmaz mı?!
Böyle bir kişi/
müteşebbis Allah’ın Rezzak isminin kendinde tecelli ettiği mübarek bir kişidir
ve eli öpülesidir.
Bizim öpmemiz
için ellerin hala nasırlı olması gerekmemektedir.
Nasırlı eller
dürüstlüğü ile, ortaya koyduğu emeği ve alın teriyle saygıyı ve hayır duayı hak
eder. Onlara o imkanı oluşturan da hem onların hem de tüm insanlığın duasını
hak eder.
“Neyi infak edeceklerini
soruyorlar. De ki: (İhtiyacınızdan) fazlasını…!” buyururken Yüce Allah kim bilir
belki de müteşebbislerin ellerindeki imkanların yatırıma dönüştürülmesini
kastetmiştir.
İnfak, artık bir
fakire vereceğimiz üç beş kuruşluk “elden gelen öğün olmaz o da vaktinde gelmez”
kabilinden sadakalarla değil, onlara iş imkanı sunacak yatırımlar yapmamız
şeklinde olacaktır.
Siz ona iş bulun
ki o da yiyecek aş bulsun. Ardından da aşını paylaşacağı bir eş bulsun. Belli
ki artık aş da eş de işe bağlı.
İmdi, hal böyle
iken bundan daha güzel bir amel-i salih olabilir mi?
Siz durmadan cami
yaptırın, umreye gidin…!
Asıl sevabı
götürecek olanlar müteşebbis olanlar olacak. Bunu da bilin!
Sizce de öyle mi?
Dua ile!
24.03.2018
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder