17 Ağustos 2014 Pazar

Huzur İslam’da!


Kim olduğunu hatırlamadığım biri Feys’te şöyle bir şey paylaşmıştı:
“Murat, Şahin gibi arabalara binerken  arka cama “Huzur İslam’da!” yazardınız. Şimdi ciplere binerken artık öyle şeyler yazmıyorsunuz. Huzuru elde ettiğiniz zenginlikte buldunuz galiba!”
Doğrusu bu söz Garibce’nin dikkatini çekmeyi başarmıştı.
Müthiş bir değişimin yaşandığı doğru. Müslümanların zenginleştiği de doğru. Zenginliğin kötü bir şey olmadığı da doğru.
O zaman yanlış olan ne?
Yanlış olan bir şey yok.
Yanlış denilen şey şaşı görenin bakışında.
Ne kadar kendimizi temize çıkarmaya çalışırsak çalışalım, ehli irfanın endişe ettiği zenginleşme ve onun lazımı gibi görünen dünyevileşme her taraftan bizi kuşatmışa benziyor.
Hz. Ömer fetihlerle  merkezden yeni İslam’a açılan beldelere göçü durdurmak için çabalıyor ve özellikle sahabîlerin Medine’den  ayrılmasına  izin vermiyordu. Bu haliyle o, yeni dünyayı yönetmenin sorumluluğuna onları da bir şekilde ortak etmek istiyordu.
Kimileri bu göçü salt dinî saiklerle izaha kalkışabilir. Yani onların sırf davet ve tebliğ amaçlı gittikleri iddiasında bulunabilir ve  belki büyük ölçüde  bu doğru da olabilir. Ama bir gerçeklik daha vardı ki o da yeni fethedilen bu ülkelerde sahabeye karşı büyük bir iltifat ve ihtiram vardı ve bu beraberinde itibar ve zenginliği de getiriyordu. Haliyle bu durum ister istemez onları  buralara çekiyordu. Nitekim Hz. Ömer’in ölümü ile birlikte yasak kalkınca pek çoğu Medine’den ayrılmış ve bu yeni beldelere yönelmişlerdir.
Fetihlerle birlikte artık dünya bütün nimetleriyle ve güzellikleriyle Müslümanlara gülüyordu ve dünyanın bu güçlü cazibesine kendisini kaptırmayanların sayısı nadirdi. Tasavvufun aslı sayılan ilk zühd hareketleri, muhtemelen bu gidişe bir tür protesto gibi vücut buluyordu.
Sahabe ve hemen arkasından gelen nesiller tarafından gerçekleştirilmiş olan iç savaşların ve isyanların adı konulmamış saikleri arasında illâ ki iktidar ve güç elde etmenin yanında elde edilen ranttan pay elde etme çabaları da yatıyordu.
Çağımıza gelelim. On yıllarca gerçekten inanarak “Huzur İslam’da!” dedik. İslamcı olduk. Siyaset yaptık. İslam’ı hâkim kılmak için çalıştık çabaladık.  Ve sonunda bu iş oldu da galiba.
Artık geniş evlerimiz var.
Lüks arabalarımız var.
Yazlıklarımız var.
Kat kat elbiselerimiz var.
Her daim düşmanın gözü üstündedir diye giydiğimiz enva-i türden ayakkabılarımız var.
Gelinen bu noktada artık hala huzurun İslam’da olduğunu kimse söylemiyor. Demek ki İslam gelmiş ve hâkim olmuş bulunuyor.
Cennet cennet diyordunuz ya, onun için öbür tarafı beklemeye de hacet kalmadı.
Gökte yıldız koymayıp kapan lüks oteller ışıltılarıyla cenneti artık özlem yeri olmaktan çıkarmışa benziyor.
Bir Arap için cennet dediğin şey ne ki? Uzun uzun gölgeler, ağaçları altından ırmaklar akan bahçeler, türlü türlü meyveler, bahçelerde salınan huriler, gılmanlar…
Usta bir dilci bizim Akdeniz sahillerindeki yıldızları bol otelleri tasvir etse, cennet anlatımları onların yanında kaç para eder ki…
Hem sizin cennet dediğiniz şey veresiye. Bizim burada size sunduğumuz güzellikler an itibariyle ve şimdi. Zevklerin en peşini işte burada.
Paran ve itibarın var mı? Sen onu söyle.
Rabbimize şükürler olsun ki artık biz de bunlara ulaştık. Altımızda Hz. Süleyman’ın sıvazladığı atlar kadar hatta onlardan da  güzel ve de özel arabalarımız var.
Her türlü hizmeti sunan huri ve gılmanlarımız var.
Kur’an’ın cennetinde sayılan üç beş meyveye karşılık bizim sayısız ve emsalsiz meyvelerimiz var. Sen iste yeter ki, mevsim farkı yok gayri. Bırak onu ne yazın sıcağı, ne kışın soğuğu… Her daim havanın en güzeli.
Cennetliklere ikram edilecek ilk şey balık ciğerinin fazlası mıymış neymiş. Burada şimdiden biz havyarları götürüyoruz.
Baba ocağında adını duymadığımız, hayalimizde dahi asla tasavvur edemediğimiz, rüyasını dahi göremediğimiz envai çeşit nimetlerle göneniyoruz.
Cennet cennet denilen şey de buna benzer şeyler değil miydi? Ve biz şimdi bütün bu nimetlerin içindeyiz. Hal böyle iken biz huzurlu olmayalım da kim olsun.
Huzur İslam’daydı. Doğru. Biz de şimdi huzurdayız. Demek ki biz İslam’ın en güzel çağını yaşıyoruz.
Sağlama böyle.
İstersen bir de sen sağla!
Dua ile!
17.08.2014
GARİBCE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...