Kim olduğunu
hatırlamadığım biri Feys’te şöyle bir şey paylaşmıştı:
“Murat, Şahin
gibi arabalara binerken arka cama “Huzur
İslam’da!” yazardınız. Şimdi ciplere binerken artık öyle şeyler yazmıyorsunuz.
Huzuru elde ettiğiniz zenginlikte buldunuz galiba!”
Doğrusu bu söz Garibce’nin
dikkatini çekmeyi başarmıştı.
Müthiş bir
değişimin yaşandığı doğru. Müslümanların zenginleştiği de doğru. Zenginliğin
kötü bir şey olmadığı da doğru.
O zaman yanlış
olan ne?
Yanlış olan bir şey
yok.
Yanlış denilen
şey şaşı görenin bakışında.
Ne kadar kendimizi
temize çıkarmaya çalışırsak çalışalım, ehli irfanın endişe ettiği zenginleşme ve
onun lazımı gibi görünen dünyevileşme her taraftan bizi kuşatmışa benziyor.
Hz. Ömer
fetihlerle merkezden yeni İslam’a açılan
beldelere göçü durdurmak için çabalıyor ve özellikle sahabîlerin Medine’den ayrılmasına izin vermiyordu. Bu haliyle o, yeni dünyayı
yönetmenin sorumluluğuna onları da bir şekilde ortak etmek istiyordu.
Kimileri bu göçü
salt dinî saiklerle izaha kalkışabilir. Yani onların sırf davet ve tebliğ
amaçlı gittikleri iddiasında bulunabilir ve
belki büyük ölçüde bu doğru da
olabilir. Ama bir gerçeklik daha vardı ki o da yeni fethedilen bu ülkelerde
sahabeye karşı büyük bir iltifat ve ihtiram vardı ve bu beraberinde itibar ve
zenginliği de getiriyordu. Haliyle bu durum ister istemez onları buralara çekiyordu. Nitekim Hz. Ömer’in ölümü
ile birlikte yasak kalkınca pek çoğu Medine’den ayrılmış ve bu yeni beldelere
yönelmişlerdir.
Fetihlerle
birlikte artık dünya bütün nimetleriyle ve güzellikleriyle Müslümanlara gülüyordu
ve dünyanın bu güçlü cazibesine kendisini kaptırmayanların sayısı nadirdi.
Tasavvufun aslı sayılan ilk zühd hareketleri, muhtemelen bu gidişe bir tür
protesto gibi vücut buluyordu.
Sahabe ve hemen
arkasından gelen nesiller tarafından gerçekleştirilmiş olan iç savaşların ve
isyanların adı konulmamış saikleri arasında illâ ki iktidar ve güç elde etmenin
yanında elde edilen ranttan pay elde etme çabaları da yatıyordu.
Çağımıza
gelelim. On yıllarca gerçekten inanarak “Huzur İslam’da!” dedik. İslamcı olduk.
Siyaset yaptık. İslam’ı hâkim kılmak için çalıştık çabaladık. Ve sonunda bu iş oldu da galiba.
Artık geniş
evlerimiz var.
Lüks
arabalarımız var.
Yazlıklarımız
var.
Kat kat
elbiselerimiz var.
Her daim
düşmanın gözü üstündedir diye giydiğimiz enva-i türden ayakkabılarımız var.
Gelinen bu
noktada artık hala huzurun İslam’da olduğunu kimse söylemiyor. Demek ki İslam
gelmiş ve hâkim olmuş bulunuyor.
Cennet cennet
diyordunuz ya, onun için öbür tarafı beklemeye de hacet kalmadı.
Gökte yıldız
koymayıp kapan lüks oteller ışıltılarıyla cenneti artık özlem yeri olmaktan
çıkarmışa benziyor.
Bir Arap için
cennet dediğin şey ne ki? Uzun uzun gölgeler, ağaçları altından ırmaklar akan
bahçeler, türlü türlü meyveler, bahçelerde salınan huriler, gılmanlar…
Usta bir dilci
bizim Akdeniz sahillerindeki yıldızları bol otelleri tasvir etse, cennet anlatımları
onların yanında kaç para eder ki…
Hem sizin cennet
dediğiniz şey veresiye. Bizim burada size sunduğumuz güzellikler an itibariyle
ve şimdi. Zevklerin en peşini işte burada.
Paran ve itibarın
var mı? Sen onu söyle.
Rabbimize
şükürler olsun ki artık biz de bunlara ulaştık. Altımızda Hz. Süleyman’ın
sıvazladığı atlar kadar hatta onlardan da güzel ve de özel arabalarımız var.
Her türlü
hizmeti sunan huri ve gılmanlarımız var.
Kur’an’ın
cennetinde sayılan üç beş meyveye karşılık bizim sayısız ve emsalsiz
meyvelerimiz var. Sen iste yeter ki, mevsim farkı yok gayri. Bırak onu ne yazın
sıcağı, ne kışın soğuğu… Her daim havanın en güzeli.
Cennetliklere ikram
edilecek ilk şey balık ciğerinin fazlası mıymış neymiş. Burada şimdiden biz
havyarları götürüyoruz.
Baba ocağında
adını duymadığımız, hayalimizde dahi asla tasavvur edemediğimiz, rüyasını dahi göremediğimiz
envai çeşit nimetlerle göneniyoruz.
Cennet cennet
denilen şey de buna benzer şeyler değil miydi? Ve biz şimdi bütün bu nimetlerin
içindeyiz. Hal böyle iken biz huzurlu olmayalım da kim olsun.
Huzur İslam’daydı.
Doğru. Biz de şimdi huzurdayız. Demek ki biz İslam’ın en güzel çağını
yaşıyoruz.
Sağlama böyle.
İstersen bir de
sen sağla!
Dua ile!
17.08.2014
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder