Biz İmam
Hatip'te okurken yazın köyde işlerde babamıza ve abilerimize yardım ederdik.
Babamızdan daha çok abilerimiz belirleyici olurdu. Zira babamız buyurur, abiler
duyururdu ve bazen buyrultu gücü yetecek durumda olan en küçük kardeşe kadar
ulaşırdı.
Yazın haliyle
ot biçilirdi, ardından ekin. Sap çekilir ve döven sürülür, sonunda malama
savrulur cec bir tarafta saman bir tarafta… Bir de odun çekme. Köyde işler
sürgit devam ederdi.
Küçükler
büyüklerin yumuşlarını tutmak için yaratılmışlardı. Herkesin gücüne göre bir
işi vardı.
İşte böylesi
işlerin görüldüğü bir ortamda hani biz de çocuktuk, bazen ipi kırar kaçar
kendimizi oyuna verirdik. Yahut ağırdan alırdık. Ya da işi onların dediği gibi
tutmaz, kolayına kaçardık.
İşte böyle
bir durumda abimizin bize ettiği küfürlerin başında “Sizi okutan hocaların… “ diye
başlayanları gelirdi.
Yahu
hocalarımızın ne suçu vardı. Haydi diyelim biz suçluyuz, kabul ediyoruz.
Söyleyeceğini bize söylesene! Yok o ille de “Sizi okutan hocanın…!” diye
başlayacak. Hocalarımızı da severdik hani. Bizler için nice fedakârlığa katılan
güzel insanlardı.
Şimdi
düşünüyorum da bizim ağanın yaptığımız yanlışların faturasını hocalarımıza
kesmesini daha iyi anlıyorum.
Biz okuyoruz,
mektep medrese görmüş oluyoruz. Okumayıp cahil kalan kimseler göre daha edepli,
daha terbiyeli, daha saygıcak, daha işbilir, daha düzenli… olmamız bekleniyor. Yani
okulun ve tabii ki hocaların bize bunları vermesi bekleniyor. Aradığını bulamayınca
da hayal kırıklığına uğruyor ve zaten iş yılgınlığı ile öfkesi burnunda ettiği
küfürlerle kendisini düze çıkarmaya çalışıyor.
Ama doğrusunu isterseniz o küfürler doğrudan bize yapılan küfürlerden çok daha
acıtıcı oluyordu. Galiba o da bunu biliyordu.
Ne alaka
derseniz. Bilindiği gibi bugünlerde gene sevgili peygamberimize yönelik hakaretler,
karikatürler vb. var.
Garibce bu ya
bu türden ve çok ağırımıza giden bu küfürleri gördükçe abimin vaktiyle
hocalarımıza sövmesi geldi.
Abimin
hocalarımızla ne alıp vereceği vardı? Onun derdi bizimle idi. Biz işi
buyurdukları gibi yapacak, kaytarmayacak, güzel çalışacaktık. O zaman biz de
iyi idik, bizim okulumuzda bizi okutan hocalar da. Ama ne zaman biz yanlış
yapsak o zaman iş değişiyor ve kötülüğün başı birden hocalarımız oluyordu. Sanki
yaptığımız yaramazlığı bize hocalarımız öğretmiş gibi hocalarımıza verip
veriştiriyordu.
Vaktiyle gene
bir karikatür krizinde ben vaizdim. Kürsüde ister istemez bu konuya değindim ve
bunun biz Müslümanlar için çok önemli bir özeleştiri yapması gereğini ortaya
koyduğunu çünkü bu karikatürü yapan insanların peygamberimizi bize bakarak
tanıma ve karikatürize etme ihtimalinin çok yüksek olduğunu ve eğer böyle
ise bize ne kadar yazık olduğunu falan
söylemiştim. Hatip de hutbeye çıkınca oldukça ateşli ve öfke dolu bir konuşma yapmış ve karikatürü çizenlere,
onlara arka çıkanlara verip veriştirmişti.
Namazın
sonunda yanımıza bir kişi geldi ve hocayı ateşli bir şekilde tebrik etti. Benim
ise yüzüme bile bakmadı.
Yıllar sonra
aynı dert ve Garibce gene aynı yerinde.
Belki gene
kimse yüzüne bile bakmayacak ve hırsızın hiç mi suçu yok diyecek. İyi de kardeşim, o hırsız zaten adı
üstünde. Sen kendi malına sahip çıksana.
Hz. Peygamberimiz bizim en büyük değerimiz. Onun arkasında olup da onu
çirkin göstermeye bizim hakkımız olabilir mi?
Peygamberi sevmek, onun yolunda olmayı, yolunda yol almayı gerektirir.
Gerisi kof söz, ispata muhtaç iddia olmaktan başka bir şey değil.
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.
Zira görünür rütbe-i aklı eserinde.
Dün sevgili Soner Duman ile karşılıklı yazıştığımız dörtlükler vardı.
Onlarla bitirelim.
Ey Resul-i
müctebâ! Seni öven Ekber’dir!
Seni seven sayısız, sana söven ebterdir.
Mübârek varlığına leke sürmek ne mümkün!
Makâmın mahmud senin, hediyense kevserdir. (SONER)
Seni seven sayısız, sana söven ebterdir.
Mübârek varlığına leke sürmek ne mümkün!
Makâmın mahmud senin, hediyense kevserdir. (SONER)
Habibi
kibriyaya ayna olmuş ümmeti
Onun örnek yolunda
çekmek gerek zahmeti
Bu meşumluk ki
nedir, teşvih eder sureti
Lafa bakılmaz
kişinin aynası eserdir (GARİBCE)
Gerçi ki
ittibamız, sünnete kifâyetsiz,
Seviyoruz biz
seni, hesapsız nihâyetsiz,
Senin kutlu
yoluna girmeyen ne kazanır?
Bu dünyada
huzursuz, ukbâda inâyetsiz! (SONER)
Sûretin ve
sîretin, insanlıkta emsalsiz,
Ahlâkına
meftûnuz, tartışmasız cidâlsiz,
Dâvânı
söndürmeye, tüm ağızlar birleşse,
Ne fer yeter
ne derman, hem kalırlar mecalsiz (SONER)
Ey kutlu
nebi! Yücesin sen onda yok güman!
Sıdk ile yolun
tuttuk eyledik sana iman
Bize oldun gemiler
yutan denizde liman
Lakin
hicranla bağrımız dağlayan kederdir. (GARİBCE)
Yolunda yol
almak andımız sünnet adına
Doyum olmaz o
zaman hem hayatın tadına
Oysa ki biz sünnet
sandık şekli şemaili
Varamadık asla
öz ile şekil farkına (GARİBCE)
Dua ile!
16.01.2015
GARİBCE
Valla hocam eline saglik.
YanıtlaSilOsman Güman: Hocam, müslümanların temsilde kusuruna yönelik özeleştirinize eyvallah. Lakin Batı'daki İslam'a ve müslümana karşı bu olumsuz tavır, sadece bugünün olgusu değil. Hıristiyan dünyasının gözünde müslümanlar her daim kutsal krallığı gaspeden barbar bir topluluk olarak bilinmiştir. Kutsal şehirleri Kudüs'ü müslümanların elinden kurtarabilmek (!) için 250 yıl süren sayısız haçlı seferi düzenlemişler, onbinlerce müslümanın kanını dökmüşler, geçtikleri bütün müslüman topraklarını iliklerine kadar sömürmüşler, geçtikleri yerleri çekirge sürüleri gibi kurutmuşlar. Tarihi tecrübede müslümanlara kin ve nefret dolu olduğunu gördüğümüz Batıda ortaya çıkan karikatür krizi vb. sataşmaların faturasını sadece günün müslümanına kesmeniz bence ağır olmuş. Nefis muhasebesi elzemdir; ama tepki de mutlaka gereklidir.
YanıtlaSilSoner Duman: Bence sen de haklısın!
Mehmet Erdoğan: Soner sen de haklısın. Osman sen de haklısın. Garibce onların adını koymuş hırsız diye, ister ki biz kendimize bakalım. Ah be Osmanım keşke biz de düşmanlarımıza Muhammedimiz gibi "el-Emin" dedirtebilseydik. Garibce'nin yangın yeri ahanda işte burası. Selam eder gözlerinden öperim.