Bugün Cuma öncesi uyduruktan bir kanalda çok yakından tanıdığım bir ses ama zor tanıdığım bir yüz ile karşılaştım. Yılbaşı gecesi bir programın tekrarı olduğu anlaşılan programın konuğu bir zamanlar en büyük kanalların ekranlarında paylaşamadığı büyük reytingler alan Yaşar Nuri hocası idi. Ne denli büyük bir şöhretti. Çok ustaca kullandığı bir dili vardı ve dini anlatıyordu. O zamana kadar hiç kimse dini böylesine anlatamamıştı. Üstelik şimdilerde moda olan medya vaizliği de yapmıyor, hikaye ve masallar da anlatmıyordu.
Şöhret büyük
afet derler. Ne oldu neler oldu bilemem. Ama hem hoca açısından hem de din ve
millet açısından yazık oldu.
Şimdi belli
ki hoca yokluğa mahkum edilmişe benziyor. Ama o hala ölmedim ayaktayım diyor.
Hoca o çok meşhur
olduğu dönemde bir elinde mibzer bir elinde mikser çok etkindi. Mibzer (tohum
ekme makinesi) ile özellikle sosyete kesimine, din ile alakası olmayan
kimselere tohumlar ekti ve bunun neticesini de aldı. Pek çok insan onun sayesinde
hala Müslüman olduğunun farkına vardı, hatta onlara ötekilerden daha da iyi Müslüman
olduğu düşüncesini de verdi. Bu yönü ile çok yapıcı idi.
Ama öbür
elindeki mikser (biçki makinesi) ile özellikle muhafazakar ve dindar kesime çok
yüklendi, adeta onları biçti. Diyelim ki bu insanlar gerçekten eleştiriyi hak
ediyorlardı –ki bu doğrudur-, öbür cenahtakiler kadar da olsun bunların da
şefkate ihtiyacı yok muydu? Daha şefkatli daha merhametli bir dil kullanılamaz
mıydı? Hoca o kesime böyle bir merhamet göstermedi. Onlar da hocaya acımadılar.
Hoca onları biçti, onlar da hocayı hedef seçti.
Bugün gelinen
yerde hocayı bu halde görmem yüreğimi acıttı.
Hoca hala
güzel şeyler söylüyordu ve de çok güzel söylüyordu.
Söylediklerinin
tümüne katılmak gibi bir derdimiz olamaz. Öyle biri sadece Hz. Peygamber’dir.
Onun dışında her kim olursa ve her ne söylerse dinler, sözün en güzeline
uyarız. Bizim Kuran’i ilkemiz budur.
Bugün
söyledikleri güzel şeyler arasında Garibce nazarında dikkat çekici şu da vardı:
Ben diyordu
hoca yazdığım kitabımı kütüphanemin en görünen yerine şöyle güzelce
yerleştiririm ve ona: “Ey kitabım! Sana hayat veren, seni meydana getiren
benim. Bil ki ben seni kendim için yazdım. Sen benim çocuğumsun. Benim seni
sevmem için başkalarının seni sevmesine hiç ihtiyacım yok…!” derim.
Gerçekliği
kişinin evvelemirde kendisi için talep etmesi ve sırf onun için arkasına düşüp
çileler çekmesi Garibce nazarında hikmetlice bir şey. Belki Garibce’ye de
uyduğu için onu tutmuştur onu bilemem ama, bu Cuma gününde böylesi bir hikmeti
sizinle de paylaşmak istedim.
Dua ile!
09.01.2015
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder