İğnenin yurdu mu dedin? O da
ne?
Bir kaç gündür aynı öğrenciyi görüyorum. Bugün de geldi. “Hocam siz ne
hocasısınız” dedi. Ben de “neye benziyorum” dedim. “Tefsir” dedi. “Yok” dedim. “Fıkıh”
dedi “He” dedim. “O zaman size bir soru sorayım hocam” dedi ve sorusunu
sorarken ben de biraz takılır gibi ederken paltosunun düğmesi düşüverdi. Eğildi aldı. “Ne yapacaksın onu şimdi” dedim. “Diktireceğim”
dedi. “Kime” dedim “Terziye” dedi. “Sen niye dikmiyorsun” dedim. “Ben dikemem
ki” dedi. “Nasıl yani bir düğmeyi dikemez misin?” dedim. “Evet!” dedi. Hocalık/
babalık duygularım kabardı, çekmecemden hemen çıkarıp aldığım iğne ipliği eline
verdim. “Çıkar paltonu, otur şuraya ve dik bakalım” dedim. “Bilmem ki” dedi. “Öğrenirsin”
dedim. Eline iğneyi verdim. Bir süğüm/ uçluk da iplik kopardım. “Tak bakalım şu
ipliği şu iğneye” dedim. “Bilmem ki” dedi. Sonra ipliği eline aldı öbür
elindeki iğneye dolamaya başladı. Hayret ettim, inanamadım. Resmen ipliği
iğneye sarmalıyordu. “Ne yapıyorsun” dedim. “Bilmiyorum ki” dedi. “Ula oğlum
iğnenin yurdu olur. Oraya taksana ipliği?” “Ne yurdu hocam!”. “İğnenin deliği,
iplik geçecek deliği hani”. Neyse sonunda iğnenin bir yurdu olduğunu gördü ve
gözleri keskin ya ilk hamlede de hemen takıverdi. Sonra otur yanıma dedim ve paltosunu
çıkarttırdım ve düğmesini hemen dikiverdim. Önce nasıl ipliğin ucuna düğüm
çalacağını, iğneyi nasıl batıracağını, iğnenin zor girmesi halinde başparmağının
tırnağı ile nasıl ittireceğini, sıkı olmasın diye düğmeyi her tutturuştan sonra
altından bir iki kez ipliği nasıl dolayacağını ve sonunda da uçluğu berkiterek
işi bitireceğini bir güzel anlattım.
Az önce sorduğu soruya cevap verirken aldığım hazdan da daha çok haz
aldım. İyi mi?
Ona gelince epey sevindi belli ki garibim.
İyi hoş güzel de nasıl çocuk yetiştiriyoruz ki üniversite çağındaki bir
öğrenci iğnenin yurdu olduğundan habersiz. Hayatında hiç eline iğne iplik
almamış, bir kez olsun kendi söküğünü, düşen bir düğmesini dikememiş… Tuhafıma
gitti doğrusu.
Sonra geriye doğru ben hatırladım, ilkokulda iken yumurta ile çorapların
söküklerinin nasıl dikileceğini uygulamalı olarak öğrenmiştik biz. Şimdilerde
belli ki hayatın içinden bir öğretim verilmiyor mu ne?
Geçenlerde de çarpmanın sağlamasını sordum sınıfta bilen olmadı.
Büyükçe bir sayıyı altına bir çizgi çekerek belli bir sayıya nasıl
bölersiniz dedim. O nu da bilen olmadı.
Küçüklere takılıyorum. Kerrat cetvelini öğrendiniz mi diye. Daha oraya
gelmedik diyorlar. Çarpım tablosunu biliyor musun dediğimde de evet diyorlar.
Nesiller belli ki ortak bir zeminde buluşamıyor.
Ya dil engel oluyor.
Ya görgüsü, tecrübesi, ilgisi, eğlencesi, ülküsü bakımından farklılaşma
hatta belki de yabancılaşma oluyor.
Bu gidişata tabi ki gene en büyük görev bize düşüyor. Üniversitede öğrencisine
düğme dikmeyi öğretmek de kaderde varsa elbette ki severek yapmamız gerekiyor.
Dua ile!
08.12.2015
GARİBCE
Sacit Türker: Çok doğru bir tespit hocam. Öğrencileri hayata hazırlayamıyoruz. Şu yıllar önce uygulanan 'Köy Enstitüsü' projesi ile çok yönlü kişiler yetiştirilmiş. Bir de belli bir ideoloji aşılama niyeti olmasaymış keşke. Hâlâ o kıvamda bir müfredata sahip olamadık maalesef. Süs bitkileri yetiştiriyoruz, o kadar...
YanıtlaSilوردة باسل: Fıkıh = Hayat
YanıtlaSilFıkıh Hocası = Hayat Hocası.
Farkınızı bir kez daha müşahede ediyoruz Hocam. Saygılarımla...
Mehmet Erdoğan: Hayat dediğin bir oyun ve eğlence. Biraz da biz eğlenmişiz çok mu.