4 Mayıs 2017 Perşembe

Fıkra ve işaret parmağı!


Bir şeye nazarı celbetmek için parmakla işaret edilir. Kimi işaret edilen yere bakar. Maksat hâsıl olur. Kimi ise işaret eden parmağa bakar. Oraya takılır kalır. Ötesine aklı basmaz.
Sahib-i hikmet insanlar da lafın gelişinde fıkralar anlatırlar. İnsanları güldürürler. Maksat aslında bir şeyi işaret etmektir. Lakin kimileri fıkranın kendisine takılır kalır. Hatta bazıları fıkralara o kadar takar ki durmadan ve durduk yerde –gaydası gelsin gelmesin, ya da uysun uymasın- fıkra anlatır dururlar ve üstelik insanların da kendisine katıla katıla gülmesini beklerler.
Kur'ân’da da kıssalar vardır. Maksadı tarih anlatımı değildir. İnsanların ibret almasını sağlamaktır. Fil kısassını anlatır ki kutsala her kim saldırırsa benzer akıbeti beklesin diye. Böylece alınacak ibretle benzer tavırlara düşülmesin istenir.
Mütrafların yaşantısını anlatır ki siz de onlar gibi yaşarsanız onların başına gelen sizin de başınıza gelir, diye.
Fuhuş yayılır ve her türlü fiili şenî alenen işlenirse öncekilerin aynı sebepten ötürü başlarına gelenler sizin de başınıza gelir, denilmek istenir.
Yolun yolcularına sabır ve tahammülün ne olduğu öğretilir.
Nuh gibi uzun davetiniz olur, size inanan bir avuç insan bile olmaz, herkes sizinle, tuttuğunuz yolla alay eder. Nuh’tan öğreneceğimiz sabır ve tahammül etmek, yılmadan usanmadan memur olduğumuz göreve devam etmektir. Yoksa onun yaşını hesap etmek değildir.
Her kıssanın illa ki bir hissesi vardır.
“Peki, alıyor muyuz?” dersiniz.
“Hiç alsaydık böyle olur muyduk?” diye de eklersiniz.
Sahi ibret alıyor muyuz?
Anlatılan fıkraların içinde saklı mesajı kavrayabiliyor muyuz?
Yoksa fıkralarımız sırf bizi güldürmek ve eğlendirmek için mi anlatılır.
Geçen Sakarya’da bizim fıkıhçıların koordinasyon toplantısında her oturumda anlattığı fıkralarla nam yapmış İzzet Sargın hoca gene bir fıkra anlattı.
Bu kez fıkra Naim Hoca’dandı: “Hocam!” demişler, “Ne olacak şu bizim Erzurumspor’un hali? Durumu kritik, sen ona şöyle muhkem bir dua etsen hele!” Hoca şöyle demiş: “Futbolla ilgili peygamberimizden öyle mesur dua yoktur. Ebu Bekir, Ömer efendilerimizden, diğer sahabelerimizden de yoktur. Bunun duası şudur: Hızli koşirsen, sert vurirsen!
Haliyle gülüştük.
Daha sonra ben değerlendirme toplantısında hocanın bu fıkrasına atıfta bulundum ve artık her şeyi ama her şeyi Kur'ân’da bulacağız, diye uğraşmayalım, o gün bulunmadığı için gündemde de olmayan, adı konulmayan yeni şeylerin çözümünü bizzat nassların derinliklerinde saklı/ içkin olan manalarda aramayalım, aksine o naslardan çıkarılmış olan  umdelerden hareketle, ilkelerin ışığında ve maksatları gerçekleştirecek bir şekilde biz ortaya koyalım, insanlığın ortak tecrübelerinden yararlanalım… diye yorumladım.
Bence fıkranın mesajı da buydu.
Naim Hoca sahip olduğu ilim ve irfanla futbolun duasını vakıadan çıkarıyor, tecrübeye atıfta bulunuyor. Ama biz her şeyi -Oğuz ismini Eûzü’den çıkarır gibi- nasların derununda mündemiç esrarengiz manalardan çıkarmayı düşünüyor da asıl okunması gereken Kevnî ayetler üzerinde hiç durmuyoruz, Kur'ân ayetlerindeki saklı manaları durmadan deşifre etme çabası içinde iken ve bunu yaparken ne Peygamberin ne de ashabın asla aklından bile geçmeyen sırlı manalar verirken  âfak ve enfüsteki sayısız ayetin nasıl deşifre edileceğini ve onların  insanların idraklerine nasıl sunulacağını hiç dert edinmiyoruz.
Bir türlü iki kanatlı olamıyoruz.
Ve de haliyle havalanamıyoruz.
Dua ile!
04.05.2017

GARİBCE 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...