Bir şeye nazarı celbetmek için
parmakla işaret edilir. Kimi işaret edilen yere bakar. Maksat hâsıl olur. Kimi
ise işaret eden parmağa bakar. Oraya takılır kalır. Ötesine aklı basmaz.
Sahib-i hikmet insanlar da lafın
gelişinde fıkralar anlatırlar. İnsanları güldürürler. Maksat aslında bir şeyi
işaret etmektir. Lakin kimileri fıkranın kendisine takılır kalır. Hatta
bazıları fıkralara o kadar takar ki durmadan ve durduk yerde –gaydası gelsin
gelmesin, ya da uysun uymasın- fıkra anlatır dururlar ve üstelik insanların da kendisine
katıla katıla gülmesini beklerler.
Kur'ân’da da kıssalar vardır.
Maksadı tarih anlatımı değildir. İnsanların ibret almasını sağlamaktır. Fil
kısassını anlatır ki kutsala her kim saldırırsa benzer akıbeti beklesin diye.
Böylece alınacak ibretle benzer tavırlara düşülmesin istenir.
Mütrafların yaşantısını anlatır ki
siz de onlar gibi yaşarsanız onların başına gelen sizin de başınıza gelir,
diye.
Fuhuş yayılır ve her türlü fiili
şenî alenen işlenirse öncekilerin aynı sebepten ötürü başlarına gelenler sizin
de başınıza gelir, denilmek istenir.
Yolun yolcularına sabır ve
tahammülün ne olduğu öğretilir.
Nuh gibi uzun davetiniz olur, size
inanan bir avuç insan bile olmaz, herkes sizinle, tuttuğunuz yolla alay eder.
Nuh’tan öğreneceğimiz sabır ve tahammül etmek, yılmadan usanmadan memur olduğumuz
göreve devam etmektir. Yoksa onun yaşını hesap etmek değildir.
Her kıssanın illa ki bir hissesi
vardır.
“Peki, alıyor muyuz?” dersiniz.
“Hiç alsaydık böyle olur muyduk?” diye
de eklersiniz.
Sahi ibret alıyor muyuz?
Anlatılan fıkraların içinde saklı
mesajı kavrayabiliyor muyuz?
Yoksa fıkralarımız sırf bizi
güldürmek ve eğlendirmek için mi anlatılır.
Geçen Sakarya’da bizim fıkıhçıların
koordinasyon toplantısında her oturumda anlattığı fıkralarla nam yapmış İzzet Sargın
hoca gene bir fıkra anlattı.
Bu kez fıkra Naim Hoca’dandı: “Hocam!”
demişler, “Ne olacak şu bizim Erzurumspor’un hali? Durumu kritik, sen ona şöyle
muhkem bir dua etsen hele!” Hoca şöyle demiş: “Futbolla ilgili peygamberimizden
öyle mesur dua yoktur. Ebu Bekir, Ömer efendilerimizden, diğer sahabelerimizden
de yoktur. Bunun duası şudur: Hızli koşirsen, sert vurirsen!”
Haliyle gülüştük.
Daha sonra ben değerlendirme
toplantısında hocanın bu fıkrasına atıfta bulundum ve artık her şeyi ama her
şeyi Kur'ân’da bulacağız, diye uğraşmayalım, o gün bulunmadığı için gündemde de
olmayan, adı konulmayan yeni şeylerin çözümünü bizzat nassların derinliklerinde
saklı/ içkin olan manalarda aramayalım, aksine o naslardan çıkarılmış
olan umdelerden hareketle, ilkelerin
ışığında ve maksatları gerçekleştirecek bir şekilde biz ortaya koyalım,
insanlığın ortak tecrübelerinden yararlanalım… diye yorumladım.
Bence fıkranın mesajı da buydu.
Naim Hoca sahip olduğu ilim ve
irfanla futbolun duasını vakıadan çıkarıyor, tecrübeye atıfta bulunuyor. Ama
biz her şeyi -Oğuz ismini Eûzü’den çıkarır gibi- nasların derununda mündemiç
esrarengiz manalardan çıkarmayı düşünüyor da asıl okunması gereken Kevnî
ayetler üzerinde hiç durmuyoruz, Kur'ân ayetlerindeki saklı manaları durmadan
deşifre etme çabası içinde iken ve bunu yaparken ne Peygamberin ne de ashabın
asla aklından bile geçmeyen sırlı manalar verirken âfak ve enfüsteki sayısız ayetin nasıl deşifre
edileceğini ve onların insanların
idraklerine nasıl sunulacağını hiç dert edinmiyoruz.
Bir türlü iki kanatlı olamıyoruz.
Ve de haliyle havalanamıyoruz.
Dua ile!
04.05.2017
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder