هُدًى لِلْمُتَّقِينَ
“O
müttekîler için bir hidayettir”
Bu âyet Kur’an’ın
yalnızca hidayet olduğunu ifade etmektedir. Hidayet, Hakk’a götürmek, doğru
yola iletmek, kılavuzluk etmek demektir. Ayrıca Kur’an’ın “nur” yani yolumuzu
aydınlatan ışık olduğunu ifade eden âyetler de vardır[1].
Kur’an’ın yalnızca
hidayet olduğu unutularak onda bulunan şeyleri, başka taraflara çekerek
açıklamaya çalışanlar öteden beri var olagelmiştir. Bunlar, Kur’an’ın asıl
hidayet özelliğini ortaya koyabilmek, amaca daha kısa yoldan ulaşabilmek için
gerçekleştirmiş olduğu atıfları, sanki Kur’an onları anlatmak için gelmiş gibi
algılayıp uzun uzun o şeylerin anlatımına girişmişler ve sonucunda Kur’an’ın
ulaşmak istediği asıl amaç tamamen ya da kısmen unutularak yapılan tefsirler
tarih kitabı, hukuk kitabı, fizik kitabı, astronomi kitabı, jeoloji kitabı…
gibi birer mahiyet almıştır. Bütün bunlar, sanki bu âyeti “Kur’an’da bir
nebzecik hidayet de vardır” şeklinde anlayıp da, doğruluğunu ispat etmek için
ortaya konulmuş çabalar gibidir. Oysaki Kur’an, kendisinin sırf hidayet
olduğunu söylemektedir; onun ilk ve son amacı insanlara ne tarih öğretmek, ne
uzay çalışmalarına ışık tutmak ve hatta ne de salt hukuk kuralları ortaya
koymaktır. Aksine onun gayesi insanları Hakk’a götürmektir; O’nların Hakk’tan
gelip Hakk’a döneceklerini zihinlerine yerleştirmek, âhirete giden dünyalarında
onları ebedî saadete hazırlamak, bunun için gerekli olan erdemleri onlara
kazandırmaya çalışmak, onlara yaratılış amaçlarını öğretmek, hayatlarının
hedefini göstermek, o hedefe ulaşabilecekleri Doğru Yolu belirlemek, yol
boyunca maruz kalabilecekleri tehlikeleri göstermek, yol güvenliği için gerekli
olacak yol haritası ve hedef şaşmasını önleyici pusula temin etmek, yol boyunca
uyarı levhaları dikmektir.
Kur’an, bu amacı
gerçekleştirmek için inanç esaslarını yerleştirmekle işe başlar. İnanç her
şeyden önce gelir. Çok güçlü ve saf bir Allah inancı her şeyin başıdır. Sonra
bunu diğer inanç esasları tamamlar. Ahiret inancı da aynı şekilde ağırlıklı
olarak ele alınır. Kişinin, öldükten sonra dirileceği ve bu dünyada iken yapıp
ettiklerinden sorguya çekileceği, ceza ve mükâfat göreceği inancı, Kur’an’ın
amaçladığı insan-ı kâmil için mutlaka öncelikle verilmesi gereken hususlardandır.
Kur’an, ikinci aşamada
bütün davranışlarımızın bu inanç esası üzerine oturtulmasını bizden
istemektedir. Üçüncü aşama ise, öncekilerin hem amacı ve hem de sonucu olan
ahlâklılıktır. Güzel ahlâklı olmak, her türlü kötülüklerden arınmış, her türlü
erdemle bezenmiş birer insan olmak dinin, nihaî amacı olmaktadır. Zaten sevgili
peygamberimiz de “Ben sadece ahlâkî
güzellikleri tamamlamak için gönderildim”[2] buyurmuştur.
Kur’an’ın, asıl amacı
kısaca açıklamasını yaptığımız hidayet olmakla birlikte yaş kuru her şeyi, her
ilmi, gizli aşikâr her hususu içermekteymiş gibi asıl amacından uzaklaştırarak
kullanılmaya çalışıldığı görülmüştür. Bu tarihte olduğu gibi günümüzde de
giderek yaygın bir çaba olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kur’an, eşyanın
hakikatini, evrenin yapısını, onu kontrol altına almanın tekniğini bize
öğretmek için gelmemiştir. Bu, Allah’ın bizden aklımız ile yapmamızı istediği
alan olmaktadır ve bilimin konusudur. Özümüzü akıl ile donatmasının hikmeti
budur. Bizim Kur’an’dan yararlanmamız, aklımız ve tecrübemiz ile elde ettiğimiz
bilgilerin, ürettiğimiz teknolojinin nasıl ve ne amaçla kullanılacağını
çıkarmak, hayatımızı nasıl anlamlandıracağımızın esaslarını, evrene bakış
şeklimizi belirlemeye çalışmak, Allah (c.c) ve diğer insanlarla olan
ilişkilerimizi nasıl yürüteceğimizi tespit etmek şeklinde olacaktır.
Eğer bunu yaparsak, işte
o zaman taşları yerine koymuş, ileri geri aşırılıklara düşmeden, doğru yolda
yalpalamadan amacımıza doğru yürümüş oluruz. Kur’an da, bu şekilde hakkını
vermiş olacağımızdan o takdirde bizden şikâyetçi olmayacaktır.
Kur’an, insanlığın elinde
bir meşale gibidir. Ne yazık ki kimileri ona hiç iltifat etmemekte ve
karanlıkta kalmakta, kimileri ise gözüne fazla yakın tuttuğu için ışığı gözünü
almakta ve etrafını göremez hale gelmektedir. Yaş kuru her şeyi Kur’an’da
arayıp da Allah’ın vermiş olduğu aklı yeterince devreye sokmayanların, evren
kitabını okumaya hiç niyetli olmayanların durumu, maalesef ışıktan gözleri
kamaşan insanların hali gibidir. Bunlar, etrafta olup biteni takip edememekte,
dünyanın genel gidişatına yabancı kalmaktadırlar. Şu halde aşırılıklardan uzak
bir İslâm anlayışı, Kur’an’ı layık olduğu yere koymamızla ancak mümkün
olacaktır.
Rabbimizden bu konuda
bizi başarılı kılmasını niyaz ediyorum.
Dua ile!
28.05.2017
GARİBCE
[1] bk.
Bakara 2/185; Mâide 5/15; A‘râf 7/157; Nahl 16/89…
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِي أُنْزِلَ فِيهِ
الْقُرْآَنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ (185)
[البقرة]
قَدْ جَاءَكُمْ مِنَ اللَّهِ نُورٌ
وَكِتَابٌ مُبِينٌ (15 [المائدة]
وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذِي أُنْزِلَ
مَعَهُ أُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ (157) [الأعراف]
وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ
تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرَى لِلْمُسْلِمِينَ (89)
[النحل]
عَنْ أَبِى
هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه
وسلم- :« إِنَّمَا بُعِثْتُ لأُتَمِّمَ مَكَارِمَ الأَخْلاَقِ ».
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder