Değerli bir hocamızla epey bir dertleştik bugün. Bir
tanıdığının derdini dert edinmişti. Adam evli ve çocukları var. Kendisi dindar
ve muhafazakâr. İtikat esaslarından birini inkâr etse kişi kâfir olur diye
biliyor. Kur'ân’dan tek ayeti bile inkâr edenin dinden çıkacağına inanıyor. Gel
gör ki karısı, çocuklarının annesi Kur'ân’da olan bazı şeylere inanmıyor ve
sorguluyor.
Kadının dövülmesini kabul edemiyor.
Çok karılılığı kabul edemiyor.
Hz. Peygamber’in evliliklerini ve özellikle Zeynep ile olan
evliliğini kabul edemiyor.
Miras konusunda ikili birli olmasını kabul edemiyor. Olmaz
diyor, beni aşağılayan bir dini kabul edemem diye tavır sergiliyor.
Adam dindar ve çaresiz, kadını ikna edemiyor. Kadın internet
gibi ortamlardan yeterince beslenebiliyor. Turan Dursun gibi içten birilerinin
boca ettiği insanı diden imandan etmeye medar bir sürü doküman var.
Adamcağız çaresiz, kendisi inanıyor ama inancı kendi eşini
aydınlatamıyor. Onun şüphe ve inkârını izale edecek destek bulamıyor.
İmdi inancına göre kadın kâfir de oldu ya, hemen
nikahlarının düşmesi ve aralarının ayrılması gerekiyor, öyle öğrenmiş, öyle
inanıyor.
Boşa koyuyor dolmuyor, doluya koyuyor almıyor.
Türkiye’de adı Müslüman olan ama gerçekte ateist ya da deist
olan pek çok insan var. Bunlar azalmıyor da çoğalıyor, ya da kendilerini açığa
vermekten çekinmiyor aksine emsallerini çoğaltmaya da çalışıyorlar.
Tarih boyunca zındıklık hep din açısından sorun
olagelmiştir. Onlarla mücadele eden ilim adamlarımız da hep olmuştur. Ama hiçbir
zaman tükenmemişlerdir, tükenmeleri de beklenemez.
Bir taraftan Müslüman olanlar var, bu iyi. Ama Müslüman olanların
avucumuzdan kayıp gitmeleri çok acı.
Bu muazzam İslam kültürü içerisinde onları nasıl
tutamıyoruz, doğrusu aklım ermiyor.
Garibce kanaatimce Müslüman kesimde başta din âlimleri olmak
üzere ciddi anlamda bir temsil sorunu bulunuyor.
Vaktiyle bir başbakanımızın tabiri ile “Medya Vaizeri”mizin
anlattıkları din aklı başında pek çok insanı dinden uzaklaştırıyor.
İlim adamlarımız sırça köşklerinden bir türlü aşağı inip
dünyada ne olup bittiğini göremiyor. Hayatın içinden bir din anlayışı sunamıyor.
Din diye öğrettikleri birçok şeyin gerçek hayatta karşılığı bulunmuyor.
Cami görevlilerimiz yeterince donanımlı ve kendilerini
vazifelerine bihakkın adamış gözükmüyor.
İlim taliplerimiz
okulları meslek edindirme kursları gibi görüyor. İlahiyat fakültelerimiz
gerçek anlamda din eğitimi ve öğretimi veremiyor.
Türkiye genelinde de kabiliyetli öğrenciler tercihte en çok
para kazandıracak okulları önceliyor.
İneklerle uğraşma (veterinerlik) daha çok para
kazandırıyorsa, onu çocuklarla uğraşma (öğretmenlik) mesleğine tercih ediyor.
Hastalarla uğraşmak daha çok para kazandırıyorsa bu kez ilk tercihi o oluyor.
Dolayısıyla İlahiyat Fakülteleri ülkemizin en kabiliyetli öğrencilerini
kendisine cezbedemiyor. Dünyevîlik alıp başını gittiği için de artık ilmi sırf
ilim (nur, insanlığı aydınlatacak ışık) olduğu için talep eden pek çıkmıyor.
Oysa ilahiyat tahsili en zeki/ kabiliyetli öğrencilerin tam
bir adanmışlıkla ancak tahsil edebileceği derin ve geniş bir alanı oluşturuyor.
Bu ve benzeri sayılabilecek zaaflarımızla bizler İslam’ı
gerçek anlamıyla temsil edemiyoruz.
Modernistlerimiz her şeyi elinin tersiyle itiveriyor. Muhafazakârlarımız
ise İslam namına tevarüs ettiğimiz her şeyi din olarak görüyor ve kitaplarda
yazılanı hayata cevap olarak vermeyi bir marifet sayıyor. İyi de hocam uymadı
diyenlere de uysa da uymasa da diyor. Onların verdikleri cevapları aynen kabul
etmemizi diyanet borcu olarak bizden bekliyor. Hal böyle olunca da birçok kimse
“Eğer din bu ise ben yokum!” diyor.
Kimisi dini doğduğu haliyle çırılçıplak sunuyor. Kimisi din
etrafında oluşmuş kültürü din sayıyor. Bir türlü dengeyi bulamıyoruz.
Başa dönersek şimdi biz o kadına “Sen dinin emirlerini kabul
etmiyorsun, kâfir oldun, dinden çıktın, mürted oldun. Nikâhın da düştü. Cehenneme
kadar yolun var!” mı diyeceğiz.
Bu öyle olacaksa ne kadar evlilik bir anda yıkılıverecek.
Yıkılan bu evliliklerin enkazı altında kimler kalacak.
İnkâr bataklığına düşmekte olan bu insanlarımızın elinden
kimler ve nasıl tutacak.
Dert istiyorsan işte sana dert.
Yok, konfor istiyorsan, “Amaaan! İşin mi yok, el âlemin
derdinden bana ne?” dersin rahat edersin. Hele bir de N. Topçu’nun ifadesi ile “içimizdeki
Tanrı’nın sesi” olan vicdanı tatile çıkardığı isen oh deme gitsin artık.
Gel keyfim gel!
Dua ile!
07.07.2017
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder