Garibce nazarımda din, yaratılışa içkin olan bir şey.
İnsanlığın omzuna yüklenen ve “emanet” denilen şey.
Âdem babadan beri var olan ve tevarüs edilen bir şey.
İnsanlığın ikinci atası Nuh ile ahitleşilen şey.
İnsanlığa mal edilen Kitaplarda yeri olan şey.
Din Allah’ın Nuh’a, İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya ve son toka halkası
Muhammed’e vasiyet ettiği, onlarla ahitleştiği şey[1].
Zaman değişir, ahkâm değişir ama bir şey değişmez. O
insanlıkla birlikte hep vardır ve var olacaktır. O da insanlığın fıtratıdır,
doğasıdır, safiyetidir. “Gerçek din” işte bu fıtrattır[2].
Din namına söylenen her şey işte bu fıtratın ortaya çıkarılması, safiyetinin
korunması ve özdeki cevherin işlenmiş mücevherlere dönüştürülmesi gibi bir
amacı gerçekleştirmeye yönelik olmalıdır. İnsan özde mükerremdir ama bu yatkınlık
anlamındadır, yetkin hale gelmesi için beklemesi ve bir takım basamaklardan,
tecrübelerden geçmesi gerekir. Mekârim-i ahlak kutlu İslam ağacının meyvesidir;
onu hasad etmek için önceleyen bir dizi emeğe ihtiyaç vardır.
Âdemden, Nuh’tan başlayarak insanlığa mal edilmiş bütün eski
ve temel metinlerde hep adaletten bahsedilir. Adalet her şeye hakkını vermektir.
Adalet, Rabbi Rab kulu kul bilmektir. Şirk dahi adaletsizliğin bir sonucudur.
Çünkü şirk, bir takım içi boş uyduruk isimlere[3]
asla kendinde olmayan değerler yükleyip, onları yüceltmek hatta onları yaratıcıya
eş tutmaktır.
Tâ Nuh kanunlarından beri gelen esasların özünü: Âdil hukuk
düzeni oluşturma, puta tapmama, Tanrı’ya küfretmeme, cinsel ahlaksızlıktan
sakınma, adam öldürmeme, hırsızlık yapmama, canlı hayvandan et koparıp yememe gibi
hususlar oluşturur. (Eldar Hasanov, Nûh Kanunları ve Nûhîlik, İSAM y.
Ankara 2015, s. 63)
Sina’da İsrailoğullarından alınan ahidde on emir önceki
ahitleri teyit etmiştir.
İsa’nın dağ vaazında ve nihayet Bizim Kitab’ımızda ba husus
İsra suresinde (17/23 ve devamı) aynı esaslar kimi tekraren, kimi daha açık
biçimde vurgulanmıştır.
Bunların hepsi eline beline diline sahip olmak diye formüle
edilse sezadır.
İslam’ı temsil edecek yegâne kelime HAK’tır.
Ne sevgi, ne saygı ne de nefret Hak olmadıkça anlamsızdır ve
yersizdir.
İsa’ya olan sevginiz sizi adaletten/ Hak’tan saptırır.
Ali’ye olan sevginiz sizi Hak’tan saptırır.
Şeyhinize olan sevginiz sizi Hak’tan saptırır.
Düşmanınıza olan kininiz Hak olmadıkça sizi adaletten
ayırır.
Ama adil olur ve her şeye hakkını verirseniz, İsa’yı, Ali’yi
bir kul olarak severseniz sevginiz Hak olur, adalet yerini bulur. Şeyhinizi
severken onun da bir kul olduğunu bilerek severseniz hak yerini bulur. Ama öyle
değil de şeyhinize ancak Allah’a ait olan bir takım kutsallıklar izafe ederek
severseniz, bu sevgi sizi ancak ateşe götürür.
Hak! Hakikat, işte budur.
Ey Allah’ın kulları! Hakk’ı ayakta tutun, âdil olun. Her
şeye hakkını verin. Bir takım kerameti kendinden menkul aciz varlıklara ancak
Tanrı’ya ait olacak bir takım özellikler isnat etmeyin. Kendi putunuzu kendiniz
yapıp sonra da dönüp ona tapınmayın.
İnsan olun. Ama sadece insan olun. Bunun için fıtrata dönün.
Siz insan olunca öteki bütün değerler arkasından zaten gelir.
Varlık amacınız gerçekleşir.
Allah meleklerine “İşte bakın! Siz bilemezsiniz, Ben
bilirim!” der.
Sizinle övünür.
Olur mu, olur!
Dua ile!
06./7.2017
GARİBCE
[1] شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ
نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ
وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ
عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَنْ
يَشَاءُ وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ يُنِيبُ [الشورى: 13]
[2] فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَتَ
اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ
الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ [الروم: 30]
[3] مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِهِ إِلَّا أَسْمَاءً
سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ
إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَلِكَ
الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ [يوسف: 40]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder