3 Şubat 2014 Pazartesi

Fıkhu’l-evleviyyât: Her şeyi yerli yerine koyabilmek ve öncelikleri bilebilmek!



İnsanın zihninde yapacağı işlerle ilgili bir ehem mühim sıralaması (sıradüzen) bulunmalı ve her soruna kendi önemine göre bir değer atfetmeli ve ona göre hayat mücadelesini sürdürmelidir.
Ne var ki bu öyle kolay yapılabilecek bir şey değildir. Bunun olabilmesi için insanın hikmet sahibi (bilge) olması gerekiyor.
Çünkü hikmet, her şeyi yerli yerince yapmak, taşı gediğine koyar gibi sözü yerinde söylemek, işi yerinde yapmaktır.
Yüce Allah hidayetini esirgemediği gibi hikmetini de esirgemedi ve biz insanlara lütufta bulundu. Ne var ki kimimiz bundan yeterince nasiplendi kimimiz ise mahrum kaldı.
Birey olarak öyle olduğumuz gibi ümmet olarak da ilahî hikmetten yeterince nasiptar olamadığımız yapıp ettiklerimizden ve bunların sonucu şu anda dünya milletleri arasındaki  bulunduğumuz yerden anlaşılıyor.
Büyük İslam âlimi Yusuf el-Karadâvî vaktiyle yazmış olduğu Fıkhu’l-evleviyyât adlı eserinin girişinde genel bir değerlendirme yapar ve kamu Müslümanların bu hikmetten yoksunlukları sonucu yapmış oldukları bazı hataları tespit eder.
Özetle şöyle der:
1.Müslümanlar, ümmetin tamamını ilgilendiren ve farzı kifaye kabilinden olan hususları –büyük ölçüde- ihmal ettiler: İlim, savaş ve sanayi alanlarında  üstün başarı göstermek gibi.
2. Farz-ı ayın olan bazı hususları ihmal ettiler ya da onlara gereken değeri vermediler. Mesela Kur’an’ın imana dair hususları anlatırken namaz ve zekattan bile önde tuttuğu iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma (el-Emru bi’l-marûf ve’n-nehyü ani’l-münker) şeklindeki farzın durumu böyledir.
3. Rükünlerin bir kısmına diğerlerinden daha fazla önem verdiler. Mesela orucu namazdan daha fazla önemsediler.
4. Bazı nafilelere, farz ve vaciplerden daha fazla önem verdiler. Nitekim pek çok dindar kişide görülen durum budur. Onlar zikir, tesbih ve evradı çok yaparlar fakat aynı önemi pek çok farza, özellikle de sosyal alanla ilgili olanlara vermezler. Mesela ana babaya iyilik, akrabaları ziyaret (sıla-ı rahim), komşuya iyilik ve yardım, güçsüzlere merhamet, yetim ve yoksulları koruma ve gözetme, çirkin ve yanlış şeylere karşı çıkma, sosyal ve siyasî zulme tepki gösterme gibi  konulara tesbih ve zikre verdikleri önemi vermezler.
5. Namaz ve zikir gibi, ferdî ibadetlere cihat, fıkıh, insanların arasını düzeltme, iyilik ve takvada yardımlaşma, sabır ve merhameti tavsiye etme, adalet ve şuraya devam etme ve genel olarak insan haklarına, özel olarak da güçsüz insanlarınkine riayet etme gibi, faydası genel olan sosyal ibadetlerden daha çok itina gösterdiler.
6. İnsanların çoğu, usul (ilke/ esas) ile ilgili meseleleri ihmal edip furû (ayrıntı) ilgili amellere önem verdiler. Din binasının esası durumunda olan akide, iman, tevhit ve dini sadece Allah’a mahsus kılma gibi hususlardan habersiz oldular. (Çoğu kez dini başörtüsü, el kesme gibi imgelere indirgediler).
7. İnsanların çoğu yaygınlaşan haramlara karşı veya zayi edilmiş farzlar uğruna mücadele vermekle meşgul olmaktan çok, mekruh veya şüpheli şeylerle meşgul olmaktadır. Aynı şekilde haramlığı kesin olan mesele dururken, haramlığı veya helalliği tartışmalı hususlarla meşgul olunmaktadır. Fotoğraf çekilmek, şarkı söylemek, peçe takmak vb. ihtilaflı meselelere merak sarmak gibi.
8. İnsanların çoğu helak edici büyük günahlardan haberdar olmadıkları halde, küçük günahlara tepki göstermeye yönelmişlerdir. Bu helak edici günahlar dinle ilgili olduğu gibi, sosyal konularla ilgili de olabilir.
Dini olanlara örnek: Büyücülük, kehanet, kabirleri mescit ve adak yeri haline getrime, ölülere kurban kesme, ölülerden medet umma, onlardan ihtiyaçlarını yerine getirmelerini ve sıkıntılarını defetmelerini isteme ve tevhit inancının safiyetini bozan diğer meseleler gibi.
Helak edici büyük günahların sosyal alanla ilgili olanlarına bazı örnekler ise şunlardır: Şura ve sosyal adaleti zayi etmek, hürriyeti, insan haklarını ve insan saygınlığını yok etmek, işi ehlinden başkasına teslim etmek, seçimlere şaibe karıştırmak, ümmetin servetini yağmalamak, soy-sop ve tabaka imtiyazını kabul etmek ve helak edici israf ve lüksün yaygınlaşması. (Özetle: Yusuf el-Karadâvî, Fıkhu’l-evleviyyât, Öncelikler Fıkhı, trc. Abdullah Kahraman, İz Yayıncılık, İstanbul 2007, s. 30-33)
Dua ile!
03.02.2014

GARİBCE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...