“-Bir şey sorayım mı? Bu güne kadar İslamî olarak en çok
hoşunuza giden şey nedir? Bilmek isterdim!” dedi.
Doğrusu böyle bir soru ile sanki ilk kez muhatap
olmuştum.
Düşündüm. Yiyecek olsaydı hemen “Soğanın cücüğü” ya da
hani yoksul bir çocuğun dediği gibi “patates” derdim. Hani hatıramızda
cevabı hazır sayılan şeylerdi bunlar. Lakin,
“İslamî olarak en çok hoşunuza giden şey” deyince düşündüm ve:
“-Zor mu desem!”, dedim.
O: “-O kadar çok var ha, ama illa ki bir şey daha
güzeldir, öyle olmalı..!” dedi. Aklıma ilk geleni söyledim:
“-Bayram namazları sanki!”
Öyle ya gerçekten bayram namazları benim için çok
önemli dinî tecrübelerdi. Sabah namazına mümkünse oğlumla birlikte katılmak,
ardından bayram vaazını dinlemek ve maşerî bir coşkuyla kubbeleri çınlatan tekbirlerle
bayram namazını kılmak ve arkasından bayramlaşmak… Sanırım bunlar, benim için
çok değerli anlar olmalı.
Sonra ekledim: “-Kurban kesmek de öyle, eğer kendim
keseceksem.”
Hacda topluca telbiye getirmenin de beni etkilediğini
söyledim.
Bu arada hanıma sordum. “Sence ne olabilir?” dedim. O
da “Yardımlaşma!” deyiverdi. Allah adına verebilmenin heyecanı da bir başka
olmalıydı.
Sonra düşündüm ve gerçekten beni din adına en çok
etkileyen şeylerin neler olduğunu gözümün önüne getirmeye çalıştım. Elbette birçok
şey vardı anılabilecek. Fakat bunların hemen hepsinin bir ortak yönü var gibiydi.
Hepsi de duygu boyutunu öne çıkaran tecrübelerdi. Mesela Hindistan’da Benares
şehrinde yapayalnız kaldığım o akşamleyin tam da ağlamaklı olduğum gurbet hüznü
içinde bir türlü tükenmişlik halindeyken bir anda duyduğum yatsı ezanı sanki beni küçükken kaybetmiş
olduğum annemi bulup da onun kucağına atılmak gibi bir hisse büründürmüştü ve gam keder, yalnızlık namına her ne varsa
bende hepsini unutturuvermişti.
Öbürlerini düşündüm. Geriye doğru en çok mutlu olduğum
anların hep en fazla duygu yoğunluğu yaşadığım anlar olduğunu gördüm.
Buradan şöyle bir sonuca vardım: Demek ki dedim din
deyince evvelemirde akla duygu boyutu geliyor. “Din akıl dinidir” şeklinde çokça duyduğumuz sözlerin sanki içi boş gibi. Din demek büyük ölçüde
duygu demektir. O yüzden de dinin kullandığı dil de daha çok duygulara hitap
eden hatabî bir dil oluyor.
Din, duyguyu önemsiyor ama bu duyguların aynı zamanda
maşerî bir duygu olmasını da istiyor.
Dinlerin inananlarını bir araya getirmeye çalıştığı
ortak zemin de işte bu maşerî duygu birliği olmalı.
Namaz gibi bireysel ifa edilebilecek ibadetlerin bile
topluca eda edilmesinin din nazarında ne kadar önemli olduğunu bilmek bu
tespiti doğruluyor.
Haccın, hep aynı ayda, aynı günde ve aynı mekanda olmasının
zorunluluğu da aynı amacı besliyor.
Arafat’ta ve diğer hac vazifelerinin (menasik) ifa
edildiği yerlerde bir mahşer provasını andırır gibi insanların hep aynı Lebbeyklerle benzer duyguları
yaşıyor olmaları din açısından son derece önemli oluyor.
Birlikte tutulan oruç ve ardından hep birlikte yapılan
bayramlar keza öyle.
Hele hele bayramlarımız İslam açısından asla
vazgeçilemez değerlerdir. Bayramlara sevgili peygamberimizin namaz kılamaz
halde bulunan kadınların bile katılmalarını istemesi ve o coşkuda herkesin
hazır bulunmalarını arzulaması manidar olmalıdır.
Sonra kendisine -“Peki sence nedir?” diye sordum.
“-Allah! Allah! diye atan kalp, bütün vücudunun bunu
hissetmesi!” dedi ve ekledi: “Çok alakasız yerlerde de olabiliyor, düşünürken
varlığını solumak gibi!”
İçimden “Valla
senin bu cevap karşısında benim cevabın yüzü kızarmış olmalıdır” dedim.
Zira ki kitabın tam da ortasından bir cevaptı bu.
Sanki şu ayetlerin bir özeti gibiydi:
الَّذِينَ آمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللَّهِ
أَلَا بِذِكْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
[الرعد : 28]
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ
وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَانًا
وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ (2) الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ
يُنْفِقُونَ (3) أُولَئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ
وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ [الأنفال :
2 - 4]
“Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla
huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.
İnanan
ve salih amel işleyenler için, mutluluk ve güzel bir dönüş yeri vardır.” (Ra’d
13/28-29)
“Mü’minler
ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O’nun âyetleri
kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine
tevekkül ederler.
Onlar
namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah
yolunda harcayan kimselerdir.
İşte
onlar gerçekten mü’minlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek mertebeler,
bağışlanma ve cömertçe verilmiş rızık vardır.” (Enfâl
8/2-4)
Dua ile!
23.02.2014
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder