Bilindiği üzere Bedir’de Müslümanlar galip gelmiş ve müşriklerden
yetmiş kadar esir alınmıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara iyi davranılmasını
emretmişti.
Ebu’l-As b. Er-Rebi’ anlatıyor:
“Ben Ensar’dan bir grupla birlikteydim. Öğle ya da akşam yemeğini
yiyeceğimiz zaman onlar beni kendi
özlerine tercih ederler ve ekmeği bana ikram ederler, kendileri ise hurma ile
iktifa ederlerdi…” (el-Vakıdi, Meğazi, I, 119)
Bu haberi ilk okuduğumdaki tepkimi hatırlıyorum. “Allah! Allah!” demiştim kendi
kendime. “Bu nasıl ikram ki ekmeği güya kendilerine
iyi davranılması istenilen esirlere vermişler, buna mukabil kendileri hurma
yemişler. İkram bunun neresinde?!”
Öyle ya benim gibi bir Anadolu çocuğu ekmekten bıkmış olurdu.
Hurma ise ancak hacıların gelişinde tadımlık olarak –o da çor çocuğa pek
verilmezdi ya- görebildiği çok değerli, neredeyse erişilmez bir şeydi. Ekmek
(yufka) evin en göze batan yerinde neredeyse dama değecek kadar kayılmış
mebzullükte/bollukta olurdu. Belli ki çocukların karınlarından evvel gözlerinin
doyurulması amaçlanırdı. Doğrusu her gün
yemekten bıktığımız ekmeği peygamberi emre imtisalen ikram olsun diye esirlere verip
de kendilerinin hurmaya yumulmaları bana hiç de makul gelmemişti.
Eminim ki benim gibilerin tepkisi de benzer olmuştur.
Sonra zamanla öğrendik ki ekmek Medine halkı için hurma ile bir
tutulamayacak kadar değerli ve nadir bir yiyecek. Çünkü Medine’nin temel gıda
ihtiyacını karşılayan besin maddesi hurma olmaktadır. Hatta o kadar ki “kara su” bile gıdadan sayılmaktadır.
“el-esvedân = iki kara” dediklerinde kastettikleri biri hurma diğeri de sudur.[1]
Günlerce, bazen aylarca evlerde ocak
yanmaz, aş pişmezdi.
İşte beslenme alışkanlığının böyle olduğu bu Medineli Ensar’ın
yanlarındaki nadir olaraktan bulunan ekmeği kendileri yemeyip de esirlere buyur
etmeleri hakikaten bir îsar örneği olmalıdır.
Bu bağlamın bilinmesi bencileyin birinin hayretini de böylece
gideriyor.
Dua ile!
13.12.2014
GARİBCE
مغازي الواقدي (1/ 119) فَحَدّثَنِي محمد بن عبد الله، عن الزهري، قال:
قال رسول الله صلى الله عليه وسلم:
اسْتَوْصُوا بِالْأَسْرَى خَيْرًا. فَقَالَ أَبُو الْعَاصِ بْنُ الرّبِيعِ: كُنْت مَعَ رَهْطٍ مِنْ الْأَنْصَارِ جَزَاهُمْ اللهُ خَيْرًا، كُنّا إذَا تَعَشّيْنَا أَوْ تَغَدّيْنَا آثَرُونِي بِالْخُبْزِ وَأَكَلُوا التّمْرَ، وَالْخُبْزُ مَعَهُمْ قَلِيلٌ وَالتّمْرُ زَادُهُمْ، حَتّى إنّ الرّجُلَ لَتَقَعُ فِي يَدِهِ الْكِسْرَةُ فَيَدْفَعُهَا إلَيّ. وَكَانَ الْوَلِيدُ بْنُ الْوَلِيدِ بْنِ الْمُغِيرَةِ يَقُولُ مِثْلَ ذَلِكَ وَيَزِيدُ: وَكَانُوا يَحْمِلُونَنَا وَيَمْشُونَ.
[1] مختصر
صحيح الإمام البخاري (2/ 182) 1166 - عن
عروة عن عائشة رضيَ الله عنها أنَّها قالَت لعُروةَ: ابنَ أُختي! إنْ كُنَّا
لنَنْظُرُ إلى الهلالِ، ثم الهلالِ، ثم الهلالِ، ثلاثةِ أهِلَّةٍ في شهرينِ، وما
أُوقِدَت في أبياتِ رسول الله - صلى الله عليه وسلم - نارٌ. فقلتُ: يا خالَةُ! ما
كان يُعيشكُمْ؟ قالت:
الأسودانِ: التمرُ والماءُ؛ إلاَّ أنَّهُ قد
كانَ لرسولِ الله - صلى الله عليه وسلم - جيرانٌ مِن الأنصارِ كانت لهُم مَنائِحُ،
وكانوا يَمْنَحون رسولَ اللهِ - صلى الله عليه وسلم - مِن ألْبانِهِمْ فَيَسْقينا.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder