24 Kasım 2015 Salı

İlim de mümbit toprak ister!


Bağdat artık sıkıcı gelmişti. “Yeni bir yere gitmeliyim” dedi. Hemen alelacele yükünü topladı ve yola koyuldu. Bir fırının önünden geçerken, yol azığı için şurada biraz ekmek alayım dedi, hayvanını oraya bağladı ve içeri girdi. Fırıncı ile esnaf komşusu muhabbet ediyorlardı. Kulak kabarttı. Biri diğerine diyordu ki: “Bugün vaiz efendinin kürsüde anlattığı benim aklıma yatmadı. Bir kimse yemin etse, sonra da aradan üç beş ay geçse bile inşallah dese o yemin yemin olmaktan çıkarmış. Hiç olacak şey mi? Eğer öyle olsaydı Yüce Allah, eşine yüz sopa vuracağına dair yemin eden Eyyüb peygamber’e, ‘Eline bir demet sap alıp (eşine) onunla vur da yeminini bozmuş olma.’ (Sâd 38/44) der miydi? Bunun yerine  inşallah deyiver olsun bitsin derdi” demiş.
Erbabının malumudur bu konu yemin, talak, azat gibi tasarruflarda istisna meselesidir. Bir kimse “Vallahi şöyle şöyle yapacağım!” dese de ardından hemen “İnşallah” diyerek meşietullah’a talik eylese yani Allah’ın dilemesine bağlasa)  o yemin yemin olmaktan çıkar. Talak, azat da böyledir.
Şimdi bizim yolcu bunu duyunca hayali şehirlerde dolaşan aklında şimşekler çaktı ve  dank ederek başına geldi: Onları  bir güzel dinledikten sonra kendi kendine “Esnafı bile böyle olan, kendi aralarında ilmî mevzular tartışan ve hatta bir ilim otoritesi olan vaiz efendiyi bile eleştirmekten çekinmeyen insanların bulunduğu bir yeri terk edip, başka başka yerlere gitmek kelimenin tam anlamıyla ahmaklık olur dedi ve hemen  hayvanını oradan çözüp doğru gerisin geri kaldığı yere döndü ve böylesine ilim merkezi olan Bağdat’ı terk etme fikrinden vaz geçmiş.
İslam’ın ilimler tarihine baktığımızda  daha çok  ilim merkezleri olarak Kufe, Basra ve daha sonra Bağdat, Kahire. Kurtuba gibi şehirler olduğunu görürüz. İlimler bu merkezlerde neşvü nema bulmuş en büyük alimler bu gibi merkezlerde yetişmişlerdir.
Eğer yetiştireceğimiz bitki olsaydı o zaman humusu ve gübresi bol bitek arazileri seçerdik. Ama bizim derdimiz ilim adamı yetiştirmek. Onlar da öyle kıraç yerlerde yetişmiyor. Günümüzde İstanbul’un ilim talipleri ve adamları için bir tehacüm merkezi olması boşuna değildir.
İlim tahsil etmek ve büyük âlim olmak için de illa ki yerini bulmak gereği vardır.
Hal böyle iken İstanbul’da okuyan ama İstanbul’un ilim tahsili için ne anlam ifade ettiğini bilmeyen öğrencilerimiz de var.
Derya içinde yaşayan balıklar misali.
İmkanlar sadece birer imkandırlar ve ancak kullanıldığı zaman sonuç verirler. Aksi takdirde bütün imkanlar gibi İstanbul’da olmak da bir işe yaramaz.
Zaman, mekan ve de imkan. Kadir kıymet bilene.
Her geçen günle ömürden bir yaprağın kopması ve bomboş olarak rüzgara savrulması gibi nice imkanlar savrulup gidiyor.
Baştaki hikâyeyi Fakülte yıllarında Ahmet Çelebi’den Ali Yardım’ın çevirmiş olduğu İslam’da Eğitim Öğretim Tarihi adlı kitapta okumuştum. Nerden aklıma düştü ise dün bir iki öğrenciye anlattım. Baktım çok güzel. Sizinle de paylaşmak istedim.  Bu arada ilim tahsil eden gençlerin o kitabı okumalarını da tavsiye ederim.
Dua ile!
24.11.2015

GARİBCE 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...