Bağdat artık sıkıcı gelmişti. “Yeni bir yere gitmeliyim” dedi. Hemen
alelacele yükünü topladı ve yola koyuldu. Bir fırının önünden geçerken, yol
azığı için şurada biraz ekmek alayım dedi, hayvanını oraya bağladı ve içeri
girdi. Fırıncı ile esnaf komşusu muhabbet ediyorlardı. Kulak kabarttı. Biri
diğerine diyordu ki: “Bugün vaiz efendinin kürsüde anlattığı benim aklıma
yatmadı. Bir kimse yemin etse, sonra da aradan üç beş ay geçse bile inşallah
dese o yemin yemin olmaktan çıkarmış. Hiç olacak şey mi? Eğer öyle olsaydı Yüce
Allah, eşine yüz sopa vuracağına dair yemin eden Eyyüb peygamber’e, ‘Eline bir
demet sap alıp (eşine) onunla vur da yeminini bozmuş olma.’ (Sâd 38/44) der
miydi? Bunun yerine inşallah deyiver
olsun bitsin derdi” demiş.
Erbabının malumudur bu konu yemin, talak, azat gibi tasarruflarda istisna
meselesidir. Bir kimse “Vallahi şöyle şöyle yapacağım!” dese de ardından hemen “İnşallah”
diyerek meşietullah’a talik eylese yani Allah’ın dilemesine bağlasa) o yemin yemin olmaktan çıkar. Talak, azat da
böyledir.
Şimdi bizim yolcu bunu duyunca hayali şehirlerde dolaşan aklında
şimşekler çaktı ve dank ederek başına
geldi: Onları bir güzel dinledikten
sonra kendi kendine “Esnafı bile böyle olan, kendi aralarında ilmî mevzular
tartışan ve hatta bir ilim otoritesi olan vaiz efendiyi bile eleştirmekten çekinmeyen
insanların bulunduğu bir yeri terk edip, başka başka yerlere gitmek kelimenin
tam anlamıyla ahmaklık olur dedi ve hemen
hayvanını oradan çözüp doğru gerisin geri kaldığı yere döndü ve böylesine
ilim merkezi olan Bağdat’ı terk etme fikrinden vaz geçmiş.
İslam’ın ilimler tarihine baktığımızda
daha çok ilim merkezleri olarak
Kufe, Basra ve daha sonra Bağdat, Kahire. Kurtuba gibi şehirler olduğunu
görürüz. İlimler bu merkezlerde neşvü nema bulmuş en büyük alimler bu gibi merkezlerde
yetişmişlerdir.
Eğer yetiştireceğimiz bitki olsaydı o zaman humusu ve gübresi bol bitek
arazileri seçerdik. Ama bizim derdimiz ilim adamı yetiştirmek. Onlar da öyle
kıraç yerlerde yetişmiyor. Günümüzde İstanbul’un ilim talipleri ve adamları
için bir tehacüm merkezi olması boşuna değildir.
İlim tahsil etmek ve büyük âlim olmak için de illa ki yerini bulmak
gereği vardır.
Hal böyle iken İstanbul’da okuyan ama İstanbul’un ilim tahsili için ne
anlam ifade ettiğini bilmeyen öğrencilerimiz de var.
Derya içinde yaşayan balıklar misali.
İmkanlar sadece birer imkandırlar ve ancak kullanıldığı zaman sonuç
verirler. Aksi takdirde bütün imkanlar gibi İstanbul’da olmak da bir işe
yaramaz.
Zaman, mekan ve de imkan. Kadir kıymet bilene.
Her geçen günle ömürden bir yaprağın kopması ve bomboş olarak rüzgara
savrulması gibi nice imkanlar savrulup gidiyor.
Baştaki hikâyeyi Fakülte yıllarında Ahmet Çelebi’den Ali Yardım’ın
çevirmiş olduğu İslam’da Eğitim Öğretim Tarihi adlı kitapta okumuştum. Nerden
aklıma düştü ise dün bir iki öğrenciye anlattım. Baktım çok güzel. Sizinle de
paylaşmak istedim. Bu arada ilim tahsil
eden gençlerin o kitabı okumalarını da tavsiye ederim.
Dua ile!
24.11.2015
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder