Bugün danışmanı olduğum yüksek
lisans yapmakta olan bir öğrencimle fakülte girişinde karşılaştık ve odama
kadar beraber yürüdük. Odaya vardığımızda dedim ki: Sen şu birkaç dakika içinde
kaç defa “Aynen!” dedin, haberin var mı?
“Aynen!” dedi. Dedim ki:
“-Evladım, bu kelimeden başka
meramımızı ifade edecek başka kelimemiz yok mu? Kime ne desen hemen “Aynen!”
diyor.”
-Ne diyelim Hocam!
-Kelime mi yok? Bağlama uygun
hangisi ise onu kullan.
-Doğru, de. Öyle, de. Haklısınız, de. Yerinde bir tespit, de. Biraz yukarıdan bir şey söyleyeceksen İsabet
buyurdunuz! de. Tam isabet de, ne bileyim de, hatta aynen de de ama yerinde
olsun, ölçülü olsun. Birkaç dakikalık konuşmamız sırasında birkaç defa ağzından
kaçırdı gene aynen dedi.
O sırada bir yerde müdür olan ve
de doktora yapmakta olan oğlumla telefon konuşması yapmam lazım geldi. Bu arada
ona da dert yandım. Gına geldi artık dedim. O da “Aynen!” dedi.
Doktora yapmakta olan, müdürlük
yapan, yüksek lisans yapan, lisansta okuyan herkes bir şey desen cevap hazır ve
tek kelime: “Aynen!”
Geçen bir zat bir televizyon
programında dert yanıyor ve gam, kasvet, keder, inkisar, ıstırap, hüzün, kahır,
efkâr, tasa, dert, mihnet, sıkıntı, acı, ruhsal gerilim… gibi onlarca farklı
duyguyu anlatmak için kullanılan kelimelerimizin tümünün yerine stres
kelimesini kullanışımıza hayıflanıyordu.
Kendimize yazık ediyoruz.
İnsanlar dil ile anlaşırlar.
İnsanlar dil kalıpları içinde
ancak düşünebilirler.
Bütün dertlerin devası dün
kinindi, bugün aspirin, yarın kim bilir ne değildir.
Dilimizi sevmek, dilimizi
geliştirmek zorundayız.
Özellikle Geminin üst katında
olanlar buna daha bir özen göstermeli.
Türkiye’nin en meşhur (!) gazetecisi
tutku ile saplantıyı ayıramıyorsa, onda nasıl bir fikir derinliği olabilir ki?!
Ve o geminin alt katındakilerin
yüreklerine nasıl su serpebilir ki?!
Öyle değil mi ey talip?
“-Aynen!”
Dua ile!
04.06.2016
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder