Kurtuluşa eren
müttekilerin imandan sonra hemen peşinde zikredilen ikinci özellikleri, bedenî
ibadetler içerisinde simgesel özellik taşıyan ve aynı zamanda gayba imanın
emaresi[1] durumunda olan namazdır.
Bu yazımızda de namaz
üzerinde durmak istiyoruz.
“ve namazı ikâme ederler…” Türkçe’de namaz olarak
ifade edilen “salât” kelimesi sözlükte asıl itibariyle “dua”[2] anlamındadır. Peygambere salât etmek “rahmet”
demektir. Ayrıca bu kelime Kur’an’da “ibâdet”[3], “nâfile”[4], “kırâat”[5] “mabed=kilise”[6] gibi anlamlarda da kullanılmıştır[7]. Ancak burada söz konusu
olan salât —başındaki harf-i tarif “ahd” için olması sebebiyle— bilinen
salâttır[8] ve bununla Allah’a yaklaşma amacıyla belirli
vakitlerde, belirli şartlarla, belirli şekillerde ifa edilen ibadetler
kastedilmektedir. Böylece gayba iman ile inanç konusunun ortaya konulmasının
hemen ardından “salât = namaz” ile de ibadet esası vazedilmiş olmaktadır. Bu
söylem, büyük Türk İslâm âlimi Matürîdî’nin dediği gibi[9] amelin imandan ayrı olduğunun da bir delili
olur.
Müttekîlerin bu ikinci
özelliğinin kısaca “yusallûn = namaz kılarlar” şeklinde ifade edilmek yerine “ve namazı ikâme ederler…” şeklinde
belirtilmesi namazı sadece kılmanın ötesinde başka anlamlar katmak içindir:
Selef bunu tadil-i erkâna riayet ederek, vakitlerine, şartlarına özen
göstererek… güzelce kılmak şeklinde açıklamışlardır[10]. Ayrıca sadece
kendisinin kılmasıyla kalmayıp, eli altındakilere de kıldırmak gibi anlamlar da
verilmiştir[11].
“İkâme” dikmek,
doğrultmak demektir. Bu ifade “Namaz
dinin direğidir…”[12] şeklindeki namazın İslâm
binası içindeki önemini belirten hadisi hatırlatmaktadır. İman temeli üzerine
kurulan İslâm binasının inşası ve ayakta tutulması, direği olan namazın
kılınmasına bağlıdır. Merhum Elmalılı’nın ifadesiyle yapılan bu istiare-i
mekniyede İslâm şahikasının mimarı Allah, başkalfası Peygamber, amelesi de
ümmettir. Bu binanın temeli kalplerin derinliklerinde atılacak ve ağızlardan
taşacak, direği kişisel namazlarla hazırlanacak, düzlenecek, cemaat ile de
görünür hale getirilecek, sonra üzerine diğer unsurlar inşa edilecektir[13]. Ayrıca kurulan bu İslâm
yapısı canlı bir bünye gibi olduğu için de sürekli yenilenmesi gerekecek,
içerisinde de huzur devşirilecektir. Çünkü namaz müdavimlerini “her türlü çirkinliklerden, aklın ve dinin kötü
gördüğü şeylerden alıkoyacaktır”[14]. Ancak o, “huşûa erilmedikçe gerçekten çok büyük/ağır
bir şeydir”[15], ikamesi o kadar da
kolay değildir. Namaz, özden mahrum sadece belirli şekillerden ibaret değildir.
Mü’minin miracı olarak namaz, Allah Teâlâ’nın huzuruna yücelmektir, O’nu
anmaktır, O’nunla olmaktır. “Allahu Ekber!” parolasıyla metafizik âleme girip,
Allah’ın kullarına O’ndan selâm getirerek noktalamaktır. Bu itibarla namazsız
bir İslâm, İslâmsız bir iman, her ikisi olmadan da din tasavvuru mümkün değildir.
Bunlar bir kâğıdın önü arkası yahut elbisenin astarı yüzü ya da bir şeyin içi
dışı (zahrı batnı[16]) gibi aralarında
farklılık olsa da birbirinden ayrı gayrı şeyler değildir. Yakîne yani mutlak
huzur ve güvene ermenin yolu, ibadetlerdir[17]. Özün oluşması bazen kat
kat kabuğu gerekli kılmakta, ruh beden ile kâim olmaktadır. Bu itibarla namaz
gibi bu kadar önemli bir ibadeti, kelime anlamına hamlederek onu mücerred dua
gibi anlamak yahut onu sıradan bir amel gibi görmek ya da gereği gibi özen
göstermemek, üzerimizdeki bir ağırlıktan kurtulmak olarak değerlendirmek ve
bunun sonucu içini doldurmadan yatıp kalkmak, duymadan, hissetmeden belirli
ifadeleri tekrarlamak tabiî ki o görkemli İslâm sarayının oluşmasını
engelleyecektir.
Bu anlattığımız üzere
namaz olduğu zaman da her şey bitmiyor, ama en önemli adım atılmış oluyor. Bu
olmadan diğerlerinin olması mümkün değildir. Ancak bunun varlığı diğerlerini
gereksiz kılmıyor. Bir bütün olarak İslâm binasını hayatımızın her anında, her
yerde yapıp ettiklerimizle, ortaya koyacağımız davranışlarımızla tuğla tuğla
inşa etmemiz gerekiyor.
Yüce Allah’tan bizi
bilinç halinin en üst noktası olan takva haline ulaştırmasını ve namazımızı,
niyazımızı, diğer ibadetlerimizi hep o bilinç düzeyinde yapabilmemizi nasip
etmesini diliyor, dualarımızla herkesi kucaklıyoruz.
08.06.2017
GARİBCE
[1] Menâr,
I, 128.
[2] Râgıb,
285; Taberî, I, 242; İbn Kesîr, I, 66.
[3] bk.
Enfâl 8/35.
[4] Tâhâ
20/132.
[5] İsrâ
17/110.
[6] Hacc
22/40.
[7] bk.
Râgıb, 285; Râzî, II, 27; Kurtubî, I, 169.
[8] Elmalılı,
I, 190.
[9] Tevîlât,
I, 38; Medârik, I, 46.
[10] bk.
İbn Kesîr, 65; Kurtubî, I, 164.
[11] Elmalılı,
I, 186.
[13] Elmalılı,
I, 187.
[14] Ankebût
29/45. اتْلُ مَا أُوحِيَ
إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ
الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا
تَصْنَعُونَ
[15] Bakara
2/45. وَاسْتَعِينُوا بِالصَّبْرِ
وَالصَّلَاةِ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلَّا عَلَى الْخَاشِعِينَ
[16] Elmalılı,
I, 185.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder