26 Ekim 2013 Cumartesi

Hamdım, taşladılar dibime düştüm!



Ebu Yusuf’tum ilim meclisinde
Hamdım, taşladılar dibime düştüm!

Öykü şöyle:
Ebu Yusuf şiddetli bir hastalığa yakalanmıştı. Ebu Hanife onu tekrar tekrar ziyaret etmişti. Son gelişinde durumunun çok ağırlaştığını görmüş ve umudunu yitirmiş bir halde “İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn!” demiş ve arkasından da baygın yatmakta olan Ebu Yusuf’a hitaben tahassürünü şöyle dile getirmişti:
“Ben senin arkamdan yerimi alacağını ve insanlara hizmet edeceğini umut etmekteydim. Eğer emr-i hak vaki olursa bu insanlar için büyük bir kayıp olacak  ve seninle birlikte büyük bir ilim de gitmiş olacak!”
Ama korkulan olmadı. Günler sonra Ebu Yusuf iyileşti. Kendisine  Ebu Hanife’nin başında dile getirdiği tahassürlerini söylediler. Bu söz üzerine bir anda Ebu Yusuf değişti, kendisini bir şey zannetmeye başladı. İnsanlar da ona meylettiler. İş, kendisi için ayrı bir fıkıh halkası oluşturmaya kadar gitti. Artık büyük imam Ebu Hanife’nin ilim halkasına katılmak ihtiyacı duymuyordu. Ne de olsa kendisi de artık olmuştu. İmamın ve insanların iltifatı da bunu doğruluyordu. İyileştiğini duyan ama kendisini göremeyen Ebu Hanife bir gün onu sordu. Onun hasta başında iken kendisi hakkında söylemiş olduğu sözünü duymuş olduğunu ve bunun üzerine kendine ait bir ilim halkası oluşturduğunu söylediler.
Bunun üzerine Ebu Hanife, ona henüz halkadan ayrılışının erken olduğunu göstermek ve bir ders vermek istedi. Adamlarından birini çağırdı ve ona: “Git, Ebu Yusuf’a şu olayı anlat ve arkasından da soruyu sor: Bir adam çamaşır ağartıcısına (Kassâr) bir dirhem ücret karşılığında bir elbise veriyor ve birkaç gün sonra elbisesini almak üzere çamaşırcının dükkânına varıyor, çamaşırcı adama: ‘Senin bende elbisen yok ki!’ diye inkâr ediyor ve elbiseyi vermiyor ama daha sonra elbiseyi ağartılmış olarak adama gönderiyor.
İmdi böyle bir olayda çamaşırcı kararlaştırılmış olan ücreti hak eder mi etmez mi? Ebu Yusuf bu soruya “Ücreti hak eder” derse, ona “Yanıldın!” de. “Hak etmez” derse gene yanıldın de.
Adam gider ve kendisine Ebu Hanife’nin öğrettiği gibi Ebu Yusuf’a sorar. O da “Ücreti hak eder” der. Adam “Yanıldın!” der. Ebu Yusuf bir müddet düşünür ve “Hayır hak etmez” der. Adam gene “Yanıldın” deyince Ebu Yusuf vaziyeti anlar ve yerinden kalkarak doğru Ebu Hanife’nin meclisine koşar. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:
Ebu Hanife: Sanırım seni bize şu çamaşırcı meselesi getirdi.
Ebu Yusuf: Evet!
Ebu Hanife: Sübhanallah! Adam kalkıyor ve fetva vermeye koyuluyor, kendine has bir ilim halkası oluşturuyor, Allah’ın dini konusunda hükümler veriyor, öbür taraftan basit bir icare meselesine cevap bulamıyor.
Ebu Yusuf: Tamam, ben hatamı anladım. Sen bana bunun cevabını öğret.
Ebu Hanife: Mesele şöyle: Eğer çamaşırcı ağartma işlemini elbiseyi inkârdan (gasb) sonra yapmış idiyse, bu işi kendi adına yapmış olacağından ücreti hak edemez. Yok, inkârdan (gasb) önce yapmış idiyse adamın adına yapmış olacağından ücreti hak eder.
(Hatîb Bağdâdî, Ebu Bekir Ahmed b. Ali b. Sâbit, (ö. 463) Kitâbu el-Fakîh ve’l-mütefakkıh, (I-II) Beyrut, II. Baskı 1980, s. II, 41)
Büyük imam Mâlik b. Enes şöyle demiştir: “Benim bu işe liyakatli olduğuma dair yetmiş (âlim) tanıklık etmedikçe ben fetva verme işine girişmedim” (II, 154).
Cehl-i mürekkep ile olur olmaz her konuda konuşan, ahkam kesen, fetva veren başta medya vaizlerimiz olarak bilumum yazar çizerlere ithaf olunur.
Dua ile!


26.10.2013
GARİBCE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...