Garibce epey bir zamandır düz yazı
yazmıyor. Manzuma kafayı bozmuş gibi. Bugün de gene birkaç manzume birden
yayınladı. Bunlardan biri özeldi ve ağaç üzerine yazılmış bir ağıttı. Sevgili
okuyuculardan epey bir ilgi ve alaka da gördü, yorumlar yapıldı.
Garibce, takip edenler iyi bilir
vermek istediği mesajı satır aralarında verir. Bu da bir yoldur. Bu günkü
doğaçlama mesaj da araya sokuşturulan bir beyitte (yazının en altına alındı) saklıydı
sanırım.
Bizim çoğu kez sakîm kader
anlayışımızla ilgili.
Bugün karı taşımaması ve şiddetli
rüzgar sebebiyle devrilen ağacımızın bir ikizi vardı ve Garibce olarak onun
öyküsünü çok daha önce yazmış idik. Güzel
ve ibretlik bir yazı idi.
Özeti şu: Fidan henüz küçük iken
koruma amaçlı yapmış olduğum desteği ağaç büyümesine rağmen çekmemem. Şöyle ki rüzgara
karşı dik dursun diye etrafına koyduğum dikeçleri tutsun diye bağlamış olduğum ince
çelik halat orada unutulmuş, zamanla dikeçler atılınca halat bilezik gibi ağacın
gövdesine oturmuş ve orasını boğmuş, bunun sonucu üzerine binen kar yüzünden
tam da oradan küt diye kırılmış.
Tabii her şey kaderdi. O ağacın
kırılması da kaderdi. Ama ne yazık ki onun kaderini benim ihmalim hazırlamıştı.
Şimdi o ağaç kırıldığı yerden verdiği sürgünlerle büyümeye devam ediyor.
Bugünkü devrilen büyüğünün
öyküsüne gelince onun yıkılması da elbette kaderdir. Düşünün şiddetli lodos var
ve ağacın üzerinde taşıma gücünü aşan bir yük var, ağaç neylesin. Tabi ki
kadere boyun eğecek ve bir seher vakti
küt diye kırılacak ve bir cenaze gibi boydan boya yola uzanacak. İtfaiye gelip
kolunu kanadını kesecek ve yolu açacaklar. Son derece ustaca ve rutin bir
şekilde, gayet normalmiş gibi, bir geçmiş olsun bile demeden.
Her yerin betonlaştığı sokağımızda
biri küçük biri büyük bu ikizler evimize
ne güzel bir revnaklık katıyordu. Bayılıyordum salınışlarına. Nice kez yazı
yazmıştım hakkında. Bir kargaya yuva oldun mu gibilerinden.
Peki, bu kadar sevdiğim bu ağaç niye
kırıldı?
Cevap her zaman ki gibi gene aynı:
KADER!
Evet, bence de kaderdi. Çünkü bir
ağacın da taşıyabileceği bir yük vardı. Kendi doğal bir dengesi olurdu, çevre şartlarıyla da uyumlu oldu mu
gene kader çerçevesi içinde yaşayabildiği kadar yaşardı. Ama öyle olmadı.
Bizim ağacın kaderi şöyle oldu:
Bu güzelim ağaç hakkında bazı
apartman sakinlerince sızlanmalar, şikayetler başladı. Neymiş toz topluyormuş. O
yüzden kesilmeliymiş. Baktım çeyrek asır önce diktiğim ve yıllar boyu emek
verdiğim bu güzelim ağacı hemen kesiverecekler. Korktum. Kendi kendime bari
rahatsız olanları rahatlatmak için ağacın alt tarafından epey bir kısmını budayayım,
böylece onların bahanesi kalmasın, ağaç da o haliyle varlığını sürdürsün. Ve dünürümle
birlikte dediğimiz gibi yaptık ve sonunda bizim ağaç çırılçıplak ve lakin başında
şapka olan bir adam görüntüsüne büründü. Olsun, dedik, ikizi de büyüyüp geliyor
bu haliyle bile güzel bir ahenk oluşturuyorlar ya. O dahi bize yeter.
İyi de biz bunu yapınca haliyle
ağacın ağırlık dengesi bozulmuş oldu. Alt dallar hem daha kalın ve hem de daha
uzun olur ve giderek yukarıya doğru ağacın dalları daralır ve zirvesinde
kılavuz sürgünleri ile bir koni şeklini alır. Tuhaftır ki alt dallar kesilince
ağaç biraz daha hızlı uzadı ve beşinci kata kadar yükseldi. Dördüncü kata kadar
olan kısımda alt dallar yok, ondan sonraki kısımda özellikle bizim balkonu
hizalayan kısımdan itibaren ağaç ağaca benzer bir hal aldı.
Neyse Pazar da buraya taşındı mı:
Adamlar çadırlarını kurmak için ağaca ip atmaya başladılar, ağacın alt tarafında
ağırlık olmadığı için hafif bir yüklenmede ağaç yola doğru eğilir oldu. Onları
uyardım, alt tarafına bağlamalarını tembihledim. Onu kurtardık. Ama lodosu ne
yapacaktık. Ağacın tepe kısmını bir o tarafa savuruyor, bir bu tarafa. Ama ağaç
sağlam olduğu için dayanıyor, bir şekilde atlatıyor.
Nihayet bu yıla ve kışa girdik.
Geçen kar yağdığında ağacın üstüne kar iyice yığıldı, dengesini kaybeden ağaç
yola doğru bel vermeye başladı. Çırpmak için uğraştım ettimse de olmadı. Sesler
de geliyordu. Altında park etmiş arabalar vardı, sahiplerini uyardık ve onlar
kaldırdılar. Dedim bu gece galiba ağaç yolcu. Sabah şafakla pencereye koştum, yerinde
idi ne kadar sevindim. Lodos üzerindeki karları çırpmış ve ağaç yeniden kendine
gelmişti.
Ağaca muhalefet giderek de
artmıştı. Ve düne geldiğimizde malum kar yine çok şiddetliydi ve üstelik gene rüzgâr
vardı. Damat epey bir uğraştı, sonra ben de ona katıldım. Dalları üzerindeki karları
çırpmaya ve yükünü hafifletmeye çalıştık. Ama gece boyunca devam eden tipi ile
karışık kar yine üzerine karabasan gibi abandı ve şafak vakti 05.10 da duyulan
çaaaat sesi ile cama koştuk, olan olmuştu ve bizim o güzelim ağacın macerası da
böylece bitmişti. Rükuda çok eğleştik artık secde vakti der gibi yola upuzun
serilmişti. Birazdan haber almış olmalılar ki İtfaiye erleri geldi ve
ellerindeki hızarla parçalayıp yolu açtılar.
Üzüldüm ki ne üzüldüm. Ağıt bile
yaktım.
Her kemalin bir zevali vardı. O da
zeval bulmuştu.
Onu dikmek benim kaderimdi. Ve ben
diktim. Onu büyütmek benim kaderimdi ve büyüttüm.
Onun tutması ve büyümesi
kaderiydi; suyu aldığı ölçüde tuttu ve büyüdü.
Salınması kaderiydi salındı.
Kuşlara yuva olması, böceklere
reçine sunması kaderiydi yaptı, nice kuşa yuva oldu.
Kırılması ve devrilmesi de
kaderiydi ve küt diye kırılıp devrildi.
Ve lakin bu kaderi ona biz
hazırlamıştık.
Kader işte böyle bir şey.
Garibce o ağıtta şöyle demiş:
Haydi teselli için diyelim ki kader
Ne ederse insana asıl kendi eder
Dua ile!
19.02.2015
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder