8 Haziran 2018 Cuma

Cumanın kefaret oluşu ve bağlam: Men messe’l-hasâ fe kad leğâ



 من توضّأ فأحسنَ الوضوءَ ، ثم أتى الجمعةَ فاستمعَ وأنصتَ غُفِرَ له ما بينَ الجمعةِ إلى الجمعةِ ، وزيادةُ ثلاثةِ أيامٍ ، ومن مسّ الحَصَى فقد لغَى
Kim güzelce abdestini alır sonra cumaya gelir ve (imamı ve hutbeyi) dinler ve sessizlik içinde huzurla namazını eda ederse  bu cumadan öbür cumaya kadar olan günahları mağfiret olunur. Üç gün de fazlası. Kim de çakılı ellerse, boş iş yapmış ve cumanın sevabı gitmiş olur. (Müslim, H. No: 857)
İmdi bu hadis-i şerif Cuma adabını bize öğretmektedir.
Önce güzel bir abdest alır.
Abdestin güzel olması, el yüz yıkamaktan öte onun manevi kirlerimizden de arındırıcı olması, bir ibadet şeklini almasıdır. Bu da niyetle ve her organla ilgili ahdi yenileme ile olur.
Sonra camiye gelir.
Dinler. Burada maksat büyük ölçüde imamın hutbe irad ederken söylediklerini dinleme olmaktadır. Hatip, haftalık bir değerlendirme yapacak ve geleceğimize ışık tutacaktır. Bu itibarla bütün Müslümanların ahvalini ilgilendiren hutbeyi can kulağı ile dinlemek gerekir. Duymak değil, dinlemek istenilmektedir. Dinlemek de anlamak için kulak vermeyi ve yoğunlaşmayı gerektirir. “İnsât” ise dikkat kesilmek, baş kulağı ile duyduklarını içinden de duymak, özüne dönerek iç huzurunu yakalamaya çalışmak, dinginlik içre olmak demektir.
İşte her kim bunu yaparsa o zaman Cumalarımız arada işlenen günahlarımıza kefaret olur, deniyor.
Bu sonuç istimâ ve insât şartına bağlanmıştır.
Ardından da “Kim de çakılı ellerse, boş iş yapmış ve sevabı gitmiş olur.” denilmekte ve bizler uyarılmaktadır.
Bugün günlerden Cuma idi ya, Fakülte camiimizde ön saflarda bir yer tutmuş idim. Yanımda olgun yaşta bir adam hutbe okunurken cep telefonunu iki dizi arasına aldı ve onunla oynadı durdu.
İmdi bu kişi çakıl taşına elini bile sürmedi. Dolayısıyla hutbeyi dinlemiş ve cumanın sevabını kazanmış oldu mu? 
Eğer bu soruya cevabınız “Hayır!” ise o takdirde siz hadisin zahirini değil, maksadını esas alıyorsunuz demektir. Doğru olan anlayış şekli de budur.
“Peki, neden çakıla el sürmeden söz ediliyor, ne alaka?” derseniz onun cevabı da bağlamda saklıdır.
Çünkü o zamanda mescidin üstü açıktı ve yağan yağmurlarda çamur olmaması için de zemine çakıl serilmişti. Dolayısıyla insanlar hutbeyi dinlemek üzere oturduklarında eğer başka şeylerle meşgul olacaklarsa, elbette ki ellerinin altındaki çakıllarla oynayarak bunu yapacaklardı. Bu itibarla hadiste geçen “çakılla oynama” tabiri bir kayd-ı ihtirazî değil ittifâkî olmakta ve o günün mescidinin fiziki yapısını bize resmetmektedir.
Zamanla mescidin üzeri örtülmüş, tabana halı kilim serilmiş, fiziki yapı değişmiştir. Oynayanlar şimdi artık çakılla değil halı motifleriyle oynamaktadır. Bu akıllı telefonlar çıkıp aklımızı başımızdan aldığından beri ise büyük küçük herkesin yegâne oyuncağı/ meşgalesi onlar olmuştur. Maalesef yetkililerin bildirdiğine göre nüfusun yüzde onu oranında on-line bağımlığı oluşmuş durumdadır.
Derste öğrenci cebiyle oynar.
Evde eşler cepleriyle oynar.
Herkes her yerde cebiyle oynar.
Hal böyle iken hatip hutbede iken cemaat cebiyle oynamış çok mu?
Hem hatip onun bu oyununu engelleyebilecek bir hitabet tarzı geliştirebildi mi?
Onun dilini kullandı ve nabzını tutabildi mi?
Belli ki yapamadı.
Millet de ne yapsın, çakılla oynayacak hali yoktu, cebiyle oynamaya koyuldu.
İmdi cumamız gene de kefaret olur mu?
Şarta bakınca olmaz gibi gözüküyor.
Gene de Allahu A’lem!

Dua ile!
08.06.2018
GARİBCE



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...