Nesih, bilindiği gibi hükmün yürürlüğünün ebedi olarak
durdurulması anlamındadır. Bu konuda herkes bir şeyler söylemektedir. Hatta o
kadar ki Meselâ İbnu’l-Arabî âyetü’s-seyf diye bilinen فَإِذَا انْسَلَخَ الْأَشْهُرُ الْحُرُمُ ayetinin[1] 114
ayeti neshetmiş olduğunu söylemiştir. İlginçtir ki bu ayetin sonunun da {فَإِنْ تَابُوا وأقاموا الصلاة وآتوا الزكاة فخلوا سبيلهم}
başını neshettiği ifade edilmiştir.
Bir başka tuhaf görülen ayet de {خُذِ
الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ}
ayetidir[2]. Bu
ayetin başı ve sonu neshedilmiş ortası muhkem kalmıştır.
Biz bu konuya girecek değiliz. Sadece pek bilinmeyen bir kavram
üzerinde duracağız.
O da Zerkeşî’nin el-Burhân[3] adlı
eserinde ele aldığı nes’ kavramıdır.
Nes’ hükmün yürürlüğünün o hükmün uygulanmasını
gerekli kılacak bir illetin varlığına ertelenmesi/ bağlanması demektir. Hükmün
uygulanmasını gerekli kılan illet/gerekçe varsa hüküm uygulanır, gerekçe yoksa ertelenir,
durum hakkında başka bir hükme intikal edilir. Müellefe-i kulûba zekattan fon
ayrılması hükmünü[4] müslümanların zayıf olması
gerekçesine bağlamak ve güçlenmeleri halinde ise uygulamamak gibi.
Bir sebebe mebni emredilen hükmün sebebinin zail olması o hükümde
ısrar etmemeyi, aksine yeni duruma uygun başka bir hüküm aramayı gerekli kılar.
Mesela müslümanlar zayıf ve sayıları az iken sabır ve tahammül göstermekle
emredilmişler, emri bi’l-maruf ve nehyi ani’münker ve cihadla memur
edilmemişlerdi. Sonra güçlenince onlara bunlar emredilmiştir. Kimileri bunu hemen
nesh ile izah etmeye kalkışmakta ve bu anlayışın sonunda Kur'ân bir sürü mensuh
/ kadük ahkamla dolu bir hal almaktadır. Oysa bu gibi yerlerde Zerkeşî’nin de dikkat çektiği gibi nesih değil “Nes’ / İnsâ” yani erteleme söz
konusu olmalıdır. Nitekim “مَا نَنْسَخْ مِنْ اٰيَةٍ اَوْ نُنْسِهَا …”[5] ayetinde
de bu kavrama atıfta bulunulmuştur. Bu
durumda ertelenen hüküm Müslümanların güçleninceye
kadar savaşmaları hükmüdür. Zayıflık
halinde hüküm sabır ve tahammül göstermenin
vacip oluşudur. Buna göre tahfif[6] ayetinin
Kılıç ayetiyle mensuh olduğunu söylemek isabetli olmayacaktır, aksine söz
konusu olan nesh değil nes’idir.
Konunun özeti şudur:
Hükmün uygulanması zamanına merhundur:
el-Müsâleme ‘ınde’d-da‘f ve’l-müsâyefe
‘ınde’l-kuvve[7].
Yani Müslümanlar olarak zaaf içinde iseniz hüküm sulh ü selamet, güçlü iseniz hüküm
cihad ve i‘lâyı kelimetullahtır. Bu itibarla ne barışın ne de kılıcın işi
bitmiştir. Her birinin yeri vardır. Yeter ki hikmet ile yeri ve zamanı
bilinsin.
Bu reel siyasette de öyle mi ne!!
“Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri!”
“Yurtta sulh cihanda sulh!”
Yani gücümüz yok; dolayısıyla da Musul ve Kerkük’te bir talepte
bulunabilecek durumda değiliz!
Zaman olur, olur. Niye olmasın?
Hikmetli siyaset neyi gerektiriyorsa vacip olan da odur!
Dua ile!
25.06.2018
GARİBCE
[1] فَاِذَا انْسَلَخَ الْاَشْهُرُ الْحُرُمُ
فَاقْتُلُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ
وَاقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍۚ فَاِنْ تَابُوا وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا
الزَّكٰوةَ فَخَلُّوا سَب۪يلَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
"Haram aylar çıkınca, müşrikleri bulduğunuz yerde
öldürün, esir alın, kuşatın ve onları her geçit yerinde gözetleyin. Şayet tövbe
ederler, namazlarını kılarlar ve zekâtlarını verirlerse artık onları serbest
bırakın. Allah yarlığayıcıdır, bağışlayıcıdır." (Tevbe 9/5)
[2]"Sen
afiv yolunu tut, urf ile emret ve kendilerini bilmezlerden sarfı nazar
eyle." (A'râf 7/199) (Elmalı)
[3] (bk.
Zerkeşi, Burhân fî ‘ulûmi’l-Kur'ân, İsa Halebi Tab’ı, thk. Ebu’l-Fadl
İbrahim, 1957, II, 42-43).
[4] اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَـرَٓاءِ
وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْعَامِل۪ينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَ۬لَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي
الرِّقَابِ وَالْغَارِم۪ينَ وَف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ فَر۪يضَةً
مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
"Sadakalar (zekatlar), Allah'tan bir farz olarak
ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslam'a
ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah
yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah hakkıyla
bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."
(Tevbe 9/60)
[5] مَا نَنْسَخْ مِنْ اٰيَةٍ اَوْ نُنْسِهَا
نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَٓا اَوْ مِثْلِهَاۜ اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى
كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
"Biz bir âyetden her neyi nesih veya insa edersek
ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz, bilmez misin ki Allah her şeye
kadir, daima kadirdir." (Bakara;
106)
[6] يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَ
عَلَى الْقِتَالِۜ اِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ يَغْلِبُوا
مِائَتَيْنِۚ وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ يَغْلِبُٓوا اَلْفاً مِنَ الَّذ۪ينَ
كَفَرُوا بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ ﴿٦٥﴾ اَلْـٰٔنَ خَفَّفَ اللّٰهُ عَنْكُمْ وَعَلِمَ
اَنَّ ف۪يكُمْ ضَعْفاًۜ فَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ صَابِرَةٌ يَغْلِبُوا
مِائَتَيْنِۚ وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ اَلْفٌ يَغْلِبُٓوا اَلْفَيْنِ بِاِذْنِ
اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ ﴿٦٦﴾
Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde
sabırlı yirmi kişi bulunursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde
(sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkar edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü
onlar anlamayan bir kavimdir. (65) Şimdi
ise Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer
içinizde sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde
(sabırlı) bin kişi olursa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler.
Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfâl 8/65 - 66)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder