Rahmetli Ahmet Atsay
arkadaşım “Her şey geçerken güzel!” derdi.
O söz zihnimde yer
etmişti. Her vesile ile kullandım. İşime yarıyordu. Teselli de veriyordu.
Vaktiyle evimize ilk
taşındığımızda alt komşunun çocukları bana amca dediklerinde tuhafıma gitmişti.
Abi demelerini istemiştim.
O çocukların dili Mehmet
Abi diye –biraz da benim düzeltmemle galiba- alıştı, şimdi aynı çocukların –ki şimdi
kırk elli arası yaşlardalar- bana abi demeleri bir tuhaf gelmeye başladı.
İstiyorum ki amca desinler.
Şaka bir yana tanımadığım
koca koca adamlar bile bana hitap ederken Amca ya da Hacı amca, ya da kısaca Hacım
gibi ifadeler kullanıyorlar. Alışıyoruz ve giderek güzel de buluyoruz.
Her şey geçerken güzeldi
ya. Çocuk büyürken, genç olgunlaşırken ve uzun bir gençlik dönemi (69 yaşına kadar
uzatılsa bile) yaşlılığa evrilirken ve yaşlılar da vakti saati gelip de öbür
tarafa devrilirken güzel oluyor. Bu haletler geçici olmasa da ya hep öyle kalsaydı, çekilmez olurdu zahir.
Düşünsene çocuk hiç
büyümüyor… Delikanlı bir türlü olgunlaşamıyor. Ve nihayet yaşlı, hayat enerjisi
tükenmiş piri fanide bir türlü ölemiyor. Kimi saksıda çiçek gibi bitkisel hayat sürüyor, kimini vazoda
çiçek gibi hayatta fiş tutuyor. Yahu bırakın adamı kendi haline, bari ölümün
olsun tadına varsın.
Bugün ikindi namazından
sonra Fakülte bahçesinde bir kamelyaya oturdum, sırtımı da güneşe verdim,
dalımı ısıtmaya çalıştım. Elimde de tespihim oyalanıyorum. Mezun olacak iki kız
öğrencimiz de ordalar. Bir laf attım ama beklediğim tepkiyi alamadım. O sırada
elimdeki tespihin ipi koptu ve boncuklar etrafa saçıldı. Kızlar da hemen kalkıp
bana yardım ettiler. O sırada bir arkadaşları onları çağırdı. Kızlar:
“-Amcanın teşbihinin ipi koptu da boncuklarını topluyoruz, geliyoruz” dediler.
“-Amcanın teşbihinin ipi koptu da boncuklarını topluyoruz, geliyoruz” dediler.
Allah, Allah! Beş yıldır
aynı fakültedeyiz ve belli ki kızlar amcalarını tanımıyorlardı. Soğukluk da
belli ki buna sebepti. Yılların hocası olarak talebeye amca olmak gerçekten Garibce’ye
garib gelmişti.
Sonra dışarı çıktım ve
akşama doğru Mezunlarımızın iftarına katılmak için geri içeri girerken, kapıyı
geçtikten sonra arkamdan özel güvenlik elemanı (galiba yeni birisiydi) seslendi:
-“Amca, kimsin, nereye
gidiyorsun?”
Fakültede gene amca
olmuştuk.
Ben de, daha önce Salih
Tuğ hocanın dekan olduğu sırada talebelerin yolunu kesip de “Seni bahçede hep dolaşırken görüyoruz, sen kimsin”
diye sorduklarında onlara “Ben bu fakültenin serhademesiyim!” dediği aklıma
geldi de ben de latife olsun diye “Ben burada hademeyim!” deyiverdim. Şöyle bir
baktı, tipim tutuyordu galiba, “Hangi binada?” dedi. Ben de “Şu eski Kütüphane
binası var ya işte orada!” dedim. Başı ile onayladı, ben de yoluma devam ettim.
Akşam Fakülte bahçesinde Medine
usulü (yani yer sofrasında/ zemzem ve hurma ile değil) mezuniyet iftarında bulunduk.
Dekanın hatıralarını dinledik, gülüştük. Bana da söz verdiler. Ben de tanımayanların
amcası olarak onlara bu hatıramı anlattım. Gene gülüştük.
Onlara gidin, bir an
evvel hayat denilen yola girin yol alın, evlenin döl alın tavsiyesinde
bulundum. Özellikle kızlarımızın evlilikten kaçmaya bahane olması için Yüksek
yapma gibi bir duruma girmemelerini söyledim. Siz gidin ki size hayrülhalef olanlar
gelsin, dedim.
Tanımayanlara Garibce’nin
“içimdeki ben” olduğunu ve onu çok sevdiğimi, onunla mutlaka tanışmaları
gerektiğini söyledim.
Belli ki Garibce’yi
benden daha çok tanıyorlardı. Sevindim.
Bir günümüz de böyle
geçiverdi ve özeldi.
Zaten her şey geçerken
güzeldi.
Dua ile!
08.06.2018
GARİBCE
Kıymetli hocam, bugün bahsettiğiniz iftarda ben de vardım. Bizim dönem öğrencilerine hiç dersiniz olmamıştı sanıyorum. O sebeple bazı arkadaşlar sizi tanımıyorlar olabilirler. :)
YanıtlaSilBen Garibce vesilesiyle tanıyordum. :)
Maalesef ki bazen aynı mekanları paylaştığımız insanları es geçebiliyoruz. Fakültemizde pek değerli hocalarımız var. Keşke her birinizi uzun uzun dinleme fırsatımız olsaydı. Derslerden elbette müstefid olarak ayrılıyoruz. Ancak hafızalarda, kalplerde ders konularından ziyade nasihatleriniz, hissettirdikleriniz kalıyor.
Ben fakültemizde geçen beş yılımı daima özleyerek, sizler gibi değerli hocalarımızı hayırla anarak hatırlayacağım. İyi ki varsınız.