Bizim Garibce
bir dil tutturmuş gidiyor. “Uyuyor mu uymuyor mu?” demiyor.
İçinden geldiği
gibi yazıyor. Duyduğu gibi yansıtmak istiyor.
Seyit Mehmet Şen
Hoca vaktiyle Duygu ve Hikmet ile Öykülerin Büyüsü kitapları için beğendiğini,
üslubunu sevdiğini ancak diline biraz daha dikkat etmesi gerektiğini
söylemişti: “Edebiyat’ın edeb’den geldiğini” falan ima etmişti. Dinlemiyor. “Ben
edebiyat yapmıyorum ki!” diyor.
“Yahu” diyorum “bak
sen bu işin bazen ölçüsünü kaçırıyorsun.
Olur olmaz şeylerle uğraşıyor, bazı şeyleri fazla kurcalıyor, iyice tadını
(aslında buraya gelecek kelimeyi ben de Garibce gibi çok iyi biliyorum da
Erzurumlu Şoförün muavini uyarması gibi olmasın diye böyle yazıyorum)
çıkarıyorsun. Bak bu gidişle sen bir bok (haydi sonunda ben de söyleyeyim) olamazsın”
diyorum. Lafımı tınmıyor.
“Yahu ‘Dilim
dilim etti beni dilim!’ diyen sen değil misin?” diyorum, taşa söylemişim gibi
yüzüme bakıyor.
“Hele şu
istihza üslubun yok mu? Hiç yakışmıyor!” diyorum. “Hop! Hop! Orada dur!” diyor
ve karşı çıkıyor “Bir kere mizah ile istihza birbirine karıştırılmasın: İstihza
bize uymaz!” diyor. “Biz yerine göre muhabbet, yerine göre mizah, yerine göre
latife yapıyoruz” diye de ekliyor. “İyi de latife latif gerek!” diyorum. O da “Zaten
biz de öyle yapıyoruz!” diyor.
“Anadolu irfanını
‘Bu ne koku? Yokluğun boku!’ demeden nasıl anlatabilirim?” diyor.
“Bayram
namazını binlerce cemaate ‘İki salla bir bağla üç salla bir yolla!’ demeden akılda
kalacak şekilde daha kısa ve öz nasıl anlatabilirim?” diye tutturuyor.
“Hayatında belki
hiç leblebi görmemiş insanların ‘Leb demeden leblebi diyeceğini anlamak’ ile aynı
manayı ifade için kullandıkları ‘Ağzının domaltısından Omar diyeceğini bilirim’
sözlerini nereye koyabilirim?” diyor.
“Garibce’nin
böyle giderse bir bok olacağı yok diyorsun ya boşa yorulma! Zaten onun öyle bir
derdi yok, insan olmak varken niye başka bir şey olmaya çabalasın ki!” diyor.
“Hem olanları
gördük de ne oldu?” diye de hayıflanıyor.
Bir kimse
yedisinde ne ise yetmişinde de o olurmuş. Küllün ya’melu alâ şâkiletih / Herkes
neye yatkın idiyse öyle yaparmış. Doğasında olan her ne ise dışa da o vururmuş.
Garibce, doğalı henüz üç yıl oldu. Ona hayat verenler karar vermeli. Belli ki
bu böyle devam edecek. O gene bildiğini okuyacak. Velinimetleri yemini ve
suyunu verdikçe Garibce özgür ikliminde kanat çırpmaya devam edecek. Kendine
has ötüşünü sürdürecek. Ötüşü makes buldukça daha da bir iştaha gelecek.
Ama velinimeti
ona dut yedirirse işte o zaman susacak.
Ve bir de tabii
emr-i hak vaki oldukta!
Kalın
sağlıcakla!
Dua ile!
23.11.2014
GARİBCE
Mustafa Özer Garibce'nin dili...Anadolu'nun dili...Hislerimizin dili...Kısacası benim dilim...Sen var ol GARİBCE ! Sizlere de hayırlı,bereketli,sıhhatli ve afiyetli bir ömür duâsı kıymetli hocam..
YanıtlaSil