“-Yahu Fakı!
Neden bizim keyfimize karışıyorsunuz?”
“-Tövbe
Estağfirullah! O da nereden çıktı evladım!”
“-İyi de şöyle
bir kafamızı bulalım, bulutların üstüne çıkalım, kâm alamım şu kahpe dünyadan
istiyoruz. Hemen müdahale ediyorsunuz. Yok mu kuzum başka işiniz, kendi
dünyanıza gidiniz. Daha dün Garibce’de okudum içenimize kırk ne kırkı seksen
sopa dayak atarız diyormuşsunuz.”
“-Evet evlat! Var
say ki öyle diyoruz ve öyle de yapıyoruz. Biz de biliyoruz ki bu meret iyi bir
şey değil. O yüzden de zaten “atıyoruz”. Ama sen bir de yiyen tarafından bak. Onun
açısından güzel bir şey olmalı ki demek o “yiyor”. Bu yemeler olmasa insan nasıl
beslenebilir ve bu erişkin hale
gelebilir ki?”
-“Mugalatayı
bırak da sahi neden insanların her işine burnunuzu sokuyor, dünyaya nizamat
vermeye kalkışıyorsunuz. Ne güzel kırk yılın başında –bu yıl iki tane koskoca on
iki saat sürüyor- bir keyif edelim diye muhabbet sofrası kuruyor, bir iki kadeh
atıyoruz, bir güzel demleniyor ondan sonra da kafayı buluyor, alıp başımızı
bulutların üstüne çıkıyoruz, bir elimde şişem bir elimde nargilem… ne güzel
keyfini çıkarıyoruz. Söyleyin şimdi şişe mi batıyor nargilenin marpucu mu?
Neden karışıyorsunuz.”
“-Ah be evladım
haydi çıktınız oraya, dürüst durmuyorsunuz ki başlıyorsunuz çekirdek çitlemeye,
çitlediklerinizin kabuğunu tükürmeye. İnsanlar La havle çekiyorlar gene kıyamet alameti başladı rahmet yerine gökten
tükürük yağıyor diye. Haydi, onunla da kalsanız bazı kereler hacetinizi de
oradan görmeye başlıyorsunuz üstümüze.
Geçenlerde itfaiyeye
ihbar gelmiş, bulutların üstünden kusmuk yağıyor diye cümle itfaiye arabaları
merdivenlerini birleştirip de bir türlü erişip kaynağına ulaşamamışlar. Zaten
yetişmek ve toplamak da mümkün değilmiş. Bir iki değillermiş ki. Sayıları da üstelik
gün be gün artıyormuş.
Bir bilseniz
adamların işleri başlarından aşkın. Bir ihbar, efendim delinin biri çatıya
çıkmış. Ne delisi yahu, hiç deli olan çatıya çıkar da kendini aşağıya atar mı?
Bunu ancak aklı olan yapar. Şeytan şeytan diyoruz ya. O bile masum kalıyor
insanoğlunun yaptıkları yanında. Zaten öyle dermiş: “Ben bir şeytanım. Elimden
gelen kötülük ancak budur, daha iyisini hep İnsanoğlu bulur.”
Diğer yandan çocuk
kuyuya düşmüş. İtfaiye yetiş. Yangınların -ki bir çoğu kundaklama- ardı arkası
kesilmiyor. İtfaiye yetiş! İtfaiye yetiş! Bunlar yetmiyormuş gibi bir de oldu
olacak bulutların üstünden insanların üzerine yağan pislikleri temizlesinler.
Oradan atılan izmaritlerin sebep olduğu yangınların ise çetelesi tutulacak gibi
değil.
Hem unutma ki
bulutların üstüne haydi çıktın diyelim,
iyi de oradan nasıl ineceksin! Asıl mesele orada.
Nice müteşeyyih
bilinir uçmaya kalkışıp da yere çakılan.
Ve nice ehl-i
zevk bilinir bulutların üstünde zevku safa sürüp de çöplükte ayılan.
Senin
anlayacağın evlat, sırf size olan şefkat ve merhametimizin sonucudur ki gözümüz
hep üstünüzde oluyor.
Su içmişsin,
ayran içmişsin, kefir içmişsin, boza içmişsin hatta kımız içmişsin, hiç
karışıyor muyuz? Ne kadar meşrubat varsa iç afiyet olsun.
Ama gel şu
zıkkımdan uzak dur be evlat.
Uzak dur!
Bizim
şeriatımız kol kanat budamaya, dayak atmaya çok hevesli de değil zaten. Biz
bugün bu gibi meselelerle değil nasıl daha erdemli olunuru konuşmalıydık
seninle.
Mekarim-i
ahlakı nasıl tamamlardık ve işte o zaman “Bugün size dininizi tamamladım!”
muştusu yerini bulurdu.
-Ne dersin
evlat!
-Söyle şimdi
kim haklı?
-Uçmaya kalkan
sen mi?
-Ayaklarından
asılıp yere indirmeye çabalayan ben mi?
Dua ile!
23.11.2014
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder