Dünkü kahve
muhabbetimizde iki dadaş hafız çocukluk özlemlerine gittiler. Aman ne özlem
aman ne özlem! Hepsi de dayak üzerine. Birisi babasından okumuş, öbürü köyün
efesinden. Baba kendine özgü falaka yapmış, bir ucundan annesine tutturur bir
ucundan ağabeyine, ayaklarının altına yer misin yemez misin. Bütün keramet
dayakta bilinir, ne kadar dayak yenirse o kadar iyi hafız olunurmuş. Belli ki
yedikleri dayaklardan çatlamadık yerleri kalmamış. Ben de düşünürdüm ki bu
çatlaklık nerden gelir?
Öbürü anlatır: Der ki:
Efe, “Ben gelene kadar ezberini tamam edeceksin! dedi gitti. Ben oturdum, için için ağlıyordum. Evde bir de
misafir vardı. Bana baktı, buğulu gözlerim dolu dolu: “Ağlama uşağım ağlama! Büyüyünce unutursun.”
dedi ve asıl şu hakimane sözü söyledi.
“Cennetten çıktı bir
Kitap
Ardısıra bir kötek
Olmasaydı o kötek
Okunmazdı o kitap!”
Ha ben de muhtemelen o
yıllar İmam Hatip birinci sınıfta idim ve on bir yaşındaydım. İngilizce yazılı imtihanında dersin hocası
olan hocamdan epey bir hırpalandıktan sonra boynumun köküne yediğim balyoz gibi
yumrukla altıma işemiştim. Kime gidecektim. Okulun müdürü oydu.
İşte bir dönemin
eğitim anlayışı.
Dua ile!
06.01.2016
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder