30 Eylül 2021 Perşembe

İbadetler ruha nispetle ilaç mıdır? Gıda mıdır?

 

 İmam el-Gazzâlî el-Munkızu mine’d-dalâl adlı kitabında şöyle der:

“İbadetler insan kalbinin sıhhati için bedeninin sıhhati için gerekli olan ilaç gibidir. Her insan ilaçların etkilerini ve nasıl terkip edildiğini bilemez. Onu ancak doktor olanlar ya da özel olarak onun bilgisine sahip olanlar bilir. Her hasta doktorun kendisi için hazırlamış olduğu reçeteye tabi olur ve onun hakkında doktorla tartışmaya girmez. Aynı şekilde bana aşikar oldu ki peygamberler tarafından beyan edilen ibadet ilaçları da öyledir. Onların belirlenmiş sınırları, tayin edilen miktarları ile nasıl tesir edeceği aklın kıt sermayesi ile bilinemez. Bu itibarla bu özellikleri akıl sermayesi değil nübüvvet nuru ile bilen peygamberlere uymak gerekli/vacip olmaktadır. Nasıl ki ilaçların miktarı, ağırlığı ve nevi itibariyle farklı oluşu ancak havasın bilebileceği bir sırdan hali değilse ibadetler de aynı şekilde kalpler için birer ilaç olmakta ve çeşitli tür ve miktarlardan oluşan fiillerden meydana gelmektedir. Bakıyoruz miktar bakımından secde rükuun iki katı, sabah namazı ikindi namazının yarısıdır. Bunların bir sırdan yoksun olması düşünülemez. Bunlar ilacın hasseleri gibi özellikler olup ancak nübüvvet nuru ile bakan peygamberler tarafından bilinebilir. Bunlardan birer hikmet çıkarmak için uğraş verenler ya da bunların öylesine belirlenmiş hareketler olduğunu sananlar gerçekten hamakat ya da cehalet üzere bir davranış sergiliyorlar demektir.”[1]

Teşbihte hata olmaz derler, ama hatasız da teşbih olmaz.

İmdi bu benzetme aslında güzel ve hikmetli gözüküyor. Fakat bu benzetme ibadetleri ruha nispetle ilaç gibi gösteriyor.

Oysa ilaç hasta bedenler içindir ve ihtiyaç anında uygulanır. Gıda ise her gün düzenli alınması gereken bir ihtiyaçtır.

Garibce nazarımızda ibadetler su ve gıda gibi olmalıdır?

Ruhumuzun onlara sürekli ihtiyacı vardır.

Suyun hassesini bilmeyebiliriz, ama içtiğimizde onun bizi nasıl kandırdığını tecrübe ederiz. Gıdaların da aynı şekilde ne türden özellikler içerdiğini bilmeyebiliriz. Ama onları aldığımızda onların açlığımızı giderdiğini ve doyduğumuzu hissederiz.

Belki gıda alımına nispetle diyetisyenlere benzetilseydi daha mı açık olurdu?

İyi de o zaman herhalde öyle bir meslek yok idi.

Sonunda kulluk zor da olsa lazım.

Müstağnilik bize uymaz, hem nemize lazım.

Bu işler ne akılla oluyor ne de akılsız.

Terazisi akıl, dirhemi (ölçüt) vahiy olmalı insanın.

Göz asıl, görmeye ışık lazım.

Bunları dengelemek gerek.

Rıza ise nihai erek.

Dua ile!

30.09.2021

GARİBCE



[1] el-Gazzâlî el-Munkızu mine’d-dalâl, (özetle alınmıştır).

4 Eylül 2021 Cumartesi

Müslümanlık ne ki! Hem kolay hem zor!

 

Garibce dedi ki “Müslümanlık için öyle tahsile mahsile ihtiyaç yok!”

“Ne yani?” dedim. Dedi ki:

“İhlas ile kıl beşini.

İtkan ile yap işini.

Mutlu eyle eşini.

Üzme bir de konu komşunu...”

Dedim: “Yok mu dahası?”

Dedi: “Gayrısı hava bahası.”

Bu paylaşımımıza güzel yorumlar geldi:


Ekrem Özbay

Âmilenin âlime ile

Acaba nedir ki ilgisi,

Nasıl amel eyler insan,

İhlas hakkında yoksa bilgisi.

 

Ferit Yaldızbaş

Bildiği ile amel edene,

Allah öğretir bilmediğin,

İrfan gözü verir bir de,

Gösterir, ilimle görmediğin.

 

Aydın Başar

Akıt gözünün yaşını,

Fakir ile paylaş aşını,

Yetime çatma kaşını,

Kimseye eğme başını,

 

Necati Koçak da:

“Ooh. Dert yok. Tasa yok...!” demiş.

Mehmet Erdoğan

“Siz öyle sanın!” cevabını almış.

 

Mohammad Sarwar Daneshjoo

Garibce doğru demiş sayın hocam.

 

Hamdi Arslan

İşin özünü yakalamış… Daha ne olsun...?!!

Hamdi hoca belli ki tam not vermiş.


Sait Çavuşoğlu

Maşallah barekallah değerli hocam. Dilinize ve yüreğinize sağlık olsun. Allah her şeyin en güzelini nasip eylesin inşallah.


Tahsin Yazgan

Eyvallah yâ Hû 

 

Hasan Huseyin Yildiz

Alemi ailesi ve çevresi olan

Sevilir elbet o da toprağa gömülür

Alimi över kevni hikmetle Yaratan

Üzülür elbet alem onunla gömülür

 

Hüseyin Erdoğan

GARİBCE şu eşini mutlu et deyince neden hep kadınlar gelir akla...

 

Fatma Bozok

Çok garip!

 

İmdi müslümanlığı dört satıra sığdıran bu paylaşım kimince yeterli bulunmuş kimince hafif.

Oysa gözlemlerimiz gösteriyor ki bunları yapabilene ne mutlu!

Müslümanım diyen işte bunları yapabilen kimse olmalı.

İbadetlerimizi ihlas ile yapabilmek. Bir ömür bir türlü başaramadığımız bir erdem.

İşimizi itkan ile yapmak. Ne kadar zor bir şeymiş meğer. Yeni yerleştiğimiz evin üstünde oturanlar banyoyu kullanmaya başladı, her taraftan su aktı. Malzemede eksiklik yok, lakin işçilik yamuk. Balkonda mermer altı gözükmüyor diye derzlenmemiş, ama oturunca göze batıyor. Arabanın radyo kodu lazım oldu. Servise vardım talep ettim. Vaktiyle servis kitapçığına sadece renk kodunu yazmışlar, radyo kodu yok. Randevu almalısınız, dediler. Sonra ihmalin kendilerinde olduğunu belirtmem üzerine belki de hemen arabanın plakasını girdiler ve ekranda beliren kodu söylediler. Hepsi o kadar. Randevu al, randevuya git! 

Salla başını al maaşını!

İtkan ile yani işin tam hakkını vererek iş yapmak öyle kolay mı?

Eşini mutlu etmek için bir ömür yeter mi? Eş yola yatar ne ki ömür biter.

Bir de konu komşuyu zara vermemek. Bazen zarar için varlığımız bile yetiyor.

Vesselam! Garibce’nin bu formülü öyle “Ooh. Dert yok. Tasa yok...!” denilecek basitlikte ve sühulette değil. Zor hem de ne zor!

Azim ise zoru başarmaktır.

Dağ ne kadar yüce olursa olsun yol onun üzerinden aşar gider.

Dua ile!

04.09.2021

GARİBCE

Etiketler: Müslümanlık, ihlas, itkan.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...