11 Şubat 2023 Cumartesi

Allah yardım etsin!

 


“Allah yardım etsin!” dedim.

“Âmin!” dedi. “Amin, Âmin!” de duanın şartını da yerine getirdin mi?” dedi.

“Ne şartı?” dedim.

“Kabul şartı” dedi.

“O da nesi?” dedim.

“Önce senin Allah’a yardım etmen” dedi.

“Tövbe!” dedim. “Hem bunu da nereden çıkardın”

“Tanrı buyruğu” dedi ve okudu:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ

"Ey iman edenler! Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder."  (Muhammed 47/7)

“Ben Allah’a nasıl yardım edebilirim ki!” dedim.

“Elinle!” dedi. “Hem duymadın mı “Allah’ın kulu  Allah’ın kolu!”

“Nasıl yani?” dedim.

“Bak!” dedi, “sen şimdi gene dualarına devam et, fakat önce düşeni kaldırmak için ona elini uzat. Uzattığın o el, Allah’ın eli olacaktır.”

“Akif’in dediği gibi Allah’ı vekil harcımız olarak gördüğümüz yeter. Gayrı Allah’ın eli olmak lazım!” dedi.

Biraz utandım. Ama “İyi ki varsın!” dedim. “Özüme ayna tuttun ve emanetin sahibi olan bana, kuluna uzanan Allah’ın eli olduğumu hatırlattın.”

Öyle ya Allah Teâlâ melekut alemini melekler eliyle, insanlık dünyasını da emanetin sahibi insan eliyle emr ve tedvir ediyordu.

Ve insandı sorumlu olan: Dünyasını cennetse cennet, cehennemse cehennem yapan oydu. Düzeni kuran da bozguna sebep olan da oydu.

Ama sonuçta o, Allah’ın kendisine olan güveninin elbette farkındaydı ve bu güveni boşa çıkarmayacaktı.

İnsana selam olsun.

GARİBCE

Dua ile!

11.02.2023

Etiketler: Allah’a yardım, Allah’ın eli, duanın şartı

 

 

Allah'ın iki kaderi vardı. Birinden kaçınılır, öbürüne sığınılırdı.

 

 Allah'ın iki kaderi vardı. Birinden kaçınılır, öbürüne sığınılırdı.

Hangisinden kaçınılırdı?

Hangisine sığınılırdı?

Bilemedik bir türlü.

Başımız sağ olsun!

---oOo---

 

Evet, başımız sağ olsun.

Olacak olur, ölecek ölür…

Varsa kaderde olmamaya çare mi var!

el-Hak doğrudur. Kaderde ne varsa o olur.

Ne ki kaderin içinde iki kader var: Biri O’nun yazdığı, diğeri senin yazdığın.

O’nun yazdığı takdir idi. Senin yazdığın ise tedbir.

O’nun takdirinde ateş yakardı, su söndürürdü.

O’nun takdirinde su akardı, aktığı yere hayat verirdi, insan suyun içine girerse aklanırdı, paklanırdı, lakin su insanın içine girerse onu öldürürdü.

Deprem O’nun takdirinde sallardı, yıkardı.

Her şeyin doğasına konulmuş bir kader vardı ve her şey o kadere kodlanmıştı. Vakti saati gelince de o kodlar çözülür ve varlık sahnesine açılırdı.

İşte bu kaderdi ve asla değişmezdi.

Bir de kula nispetle başka bir kader vardı. Adı tedbir ve teshîr idi. Bunun yazgısı kulun eline verilen  kalem ile olurdu.

Birinci türden yazgı tükenmez kalemle yazılmıştı ve asla değişmezdi.

İkinci türden yazgı kurşun kalemle yazılırdı, değiştirilebilir ve silinebilirdi. Üzerinden uzun zaman geçince de pek silinemezdi, silinse bile izi kalırdı.

İkinci türden kader yani tedbir takdire bağlı idi. Yani tedbir değişmez olan kaderin çerçevesi dahilinde olmalı, onun yasalarına uygun olmalı ve teshirin şartlarını taşımalı idi.

Ateşin yakıcılığı teshir ve tedbir ile bizi ısıtır, yemeğimizi pişirir, demiri eritirdi. İmdi bize düşen onun yakıcı kader oluşundan kaçıp ısıtıcı olan kaderine sığınmaktı.

Su akardı, önüne çıkan engelleri aşardı, karşı koyanları yıkardı. O bunun kaderi idi. Ama teshir ve tedbir ile biz suyu hayat kaynağı yapabilirdik. İçerdik ve bizi kandırırdı. Yıkardık, yıkanırdık bizi temizlerdi. Onu kanallara alır, kurumuş topraklara hayat verdirebilirdik. Önüne baraj yapar azgınlığını gemler, enerji üretebilirdik. Yüzmeyi öğrenmiş olarak içine girdiğimizde o bize hayatın en güzel hazlarından birini verirdi. Üzerinde gemileri yüzdürürdük. İmdi bize düşen suyun doğasını oluşturan kaderinden kaçıp, onu tedbir ile teshir altına alacağımız kadere sığınmaktı.

Deprem de öyle.

Deprem öldürmüyor. Sadece sallıyor ve yıkıyor. Bu onun kaderi.

Ama biz kendi yapımız olan yıkıntıların altında kalıp can veriyoruz.

İmdi bize düşen depremin bu yıkıcı kaderinden kaçıp, tedbir ve teshir ile ayakta kalabilme kaderimize kaçmaktı. Birinciyi değiştiremeyiz. Allah Teâlâ’nın yasalarında/ kaderinde asla değişiklik olmaz. Yer çekimi yasası gereği yüksekte olan bir nesne dengesini kaybettiğinde illa ki düşür. Altı boşalan toprak çöker (obruklar oluşur). Dağ yamaçlarındaki kayalar sarsıntının şiddetine göre düşer ve yuvarlanır. Hareket hep aşağı doğrudur, yukarı doğru olmaz. Çünkü bu değişmez bir yasadır ve kaderdir. Bundan kaçınılması gerekir.

İmdi tedbir denilen ikinci kadere gelince işte sığınılması gereken kader budur. Bu değişebilir, silinebilir.  Sorumluluğu da bu yazgıyı yazana aittir.

Allah Teâlâ insana güvenmiştir ve emaneti ona tevdi etmiştir. Bunun için gerekli olan her şeyi hem el-Halk (yaratılış) düzleminde dananım olarak, hem de el-Emr (teşri) düzeyinde hidayet olarak lütfetmiştir. Halife olarak yeryüzünün bayındır hale getirilmesini ve onun numunesini kısa bir süre yaşamış olduğu cennete çevirmesini ona görev kılmıştır.

Değişmez kaderi (yaşam çerçevesini) belirlemiş, içini doldurmasını insanın eline vermiştir. Nizam-ı âlem ondan sorumludur. Lakin insan her zaman bu sorumluğunu yerine getirmemiştir.

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

"İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor."  (Rûm 30/41)

İnsan kendi yazdığı kaderin muhasebesini yapmak yerine faturayı birinci kadere çıkarmaya yeltenmiştir.

Adem baba düştüğü yerden kalkmaya çalışırken Şeytan isyan suçunun faturasını Allah’a kesmeye yeltenmişti.

Affet bizi Ya Rab!

GARİBCE

Dua ile!

11.02.2023

Etiketler: Kader, yazgı.

 

Not: Kader hakkındaki Garibce’nin aşağıdaki linkte verilen yazılarına bakılabilir.

http://garibce.blogspot.com/2016/12/kaderim-gel-biraz-hasbihal-edelim.html?m=0

http://garibce.blogspot.com/2014/09/insan-kader-mahkumu-mu.html?m=0

http://garibce.blogspot.com/2013/04/kaderim-olmasan-sen-ben-ne-ederim.html?m=0

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...