12 Eylül 2022 Pazartesi

AHLAK KEMAL DEĞİL BEKA SORUNUDUR

 

Müdavimi olduğumuz İlim Ve İrfan Akademisi Sohbetleri’nden olmak üzere Prof. Dr. Mehmet Görmez hocanın " Vahiy, İnsan ve Kainatı Anlama Yöntemi Olarak Makasıd" (06 Eylül 2022) başlıklı konuşmasında altını çizerek ve tekrarlayarak söylediği bir cümlesi vardı:

“İslam açısından ahlak kemal değil beka sorunudur.”

Bu sözü daha önce herhangi bir kaynaktan görmüş ya da duymuş değildim. Haliyle dikkatimi çekti.

Sonra usa vurdum, kabul gördü.

Benim sürekli “şecere-i tayyibe” üzerinden anlatmaya çalıştığım “ed-Dîn” yani İslam anlatısına da uygun düştü.

Öyle ya İslam dini görkemli bir ağaç meseli (metafor) üzerinden anlatılmaktaydı (İbrahim 14/24-25) . Sapasağlam kökleri vardı. Bu usuldü, inançlara karşı geliyordu. Göğe ağan gövde ve dalları vardı. Bu da insanın eylemlerine, ayrım olmaksızın bütün yapıp ettiklerine denk düşüyordu. Bu ağaç bir de her an yemiş veriyordu. Bu da insanın erdemlerine karşılık geliyordu.

Kökler, gövde ve meyve üç ayrı kategoriyi oluştursa da aslında tek bir hakikati ifade ediyordu. Kökler olmadan gövde, kök ve gövde olmadan da meyve olamazdı. Yani her üçü de birbirine varlık yokluk bakımından bağlı oluyordu. Ama meyve ağacın hem tabii semeresi hem de nihaî amacı idi.

Buraya kadar tamam.

Peki, beka ile ilgisi nasıl kurulabilir?

Meyve nihaî amaç olmakla birlikte o ağacın tohumunu da içinde taşır. O tohum ise o ağacın cins olarak varlığını sürdürebilmesinin yegâne şartıdır. Başka bir ifade ile o ağacın bekası meyve ve dolayısıyla tohum verebilmesine bağlıdır. Aynı şekilde İslam’ın bekası da Müslümanların ahlaklı oluşlarına bağlıdır. Ahlaksız ve erdemsiz Müslümanlar, İslam’ı ebter kılarlar.

Şâtıbî merhum makâsıdı zarûriyyât, hâciyyât ve tahsiniyyât üçleminde ele alır. Bir önceki kategori bir sonrakinin varlığı için zorunlu, bir sonraki ise bir önceki açısından mükemmil/ tamamlayıcı unsurdur. Üçüncü küllî olarak ele aldığı tahsîniyyâtı, hâciyyât ve zarûriyyâtı tamamlıyıcı ögeler olarak görür ve ilginçtir bu kısma örnek olarak da temizlik ve örtünme ile ilgili hükümler yanında mekârim-i ahlâk’ı da verir. (el-Muvâfakât, II, 11) Ben bu konuları arkadaşlarla okurken bu örneğe oldum olası itiraz etmişimdi. Ne demek yani? Dinin nihaî amacı ve semeresi olan ahlaki erdemler nasıl olur da üçüncü derecede önem arz eden bir kategoride ele alınır?

Bir kez gönül yıktın ise / Bu kıldığın namaz değil, der Yunus.

Namaz muhkem bir farzdır ve zarûrât-ı diniyyedendir. Ya gönül yıkmaya ne demeli? Gönül yıkanın namazı (daha doğru bir ifade ile yatıp kalkması)  namaz olur mu?

Gönül yıkmadan kaçınmak namazdan niyazdan daha mı az önemli?

Bu vesile ile Mehmet Görmez hocamıza esenlikler diliyorum. Hoş ve ufuk açıcı sohbetlerini sürdürmesini diliyorum.

https://youtu.be/Gf0M5Wb_2D8

Dua ile!

GARİBCE

12.09.2022

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...