O
bir gönül felsefesicisi.
O bir Anadolu’lu ve 1947
Sandıklı doğumlu.
Hep celep olmak isterken kendisini
felsefe profesörü bulmuş bir hikmet aşığı. Hayatı Gönül Felsefesi adını verdiği bir arayışın içinde
geçmiş. Anlaşılan masa tenisi ile de dağıtırmış. Uluslar arası madalyaları
varmış.
Bu
bilge adam ODTÜ Felsefe Bölüm Başkanı, Türkiye Felsefe Kurumu üyesi ve Türk
Felsefe Derneği Başkan Yardımcısı.
Fevkalade mütevazi ve kendisini
ancak bu toprakların geçmişiyle bütünleşmiş, bilgelik yolunda yürüyen bir bilge
çırağı diye niteliyor.
Mantık, bilim felsefesi,
bilgi teorisi, felsefe tarihi, kültür felsefesi ve ahlak felsefesi alanlarında
çalışmalarını sürdürüyor. Kitapları ve üç yüz kadar makalesi bulunuyor.
Çağımız insanını bilim,
sanat, din ve kültür etkinlikleri içinde kavramaya çalışan gerçek anlamda bir ‘gönül felsefecisi.’ Felsefe hikmet
sevgisi yerine şimdilerde “Sefefel’i yani sevginin hikmetini”
seslendiren biri.
Her daim kendimize ait
değerlere ve özelliklere vurgu yapıyor: “Bize yerelliği ıskalayan bir
evrensellik öğretilmeye çalışıldı. Yerel olmak, doğduğun bölgenin diliyle
şivesiyle konuşmak, onun adetlerini taşıyor olmak, uygar olamamanın, yeterince
gelişememenin, aydın olamamanın bir sonucu gibi algılandı. Oysa insan kendi
topraklarından gelen güçle insan olabiliyor. İnsan eğer bir dünya vatandaşı
olacaksa, önce doğduğu yerin insanı olmalı...” diyor.
Üstada göre, bilge, hayatın
bütün hazlarının ardından koşar ama o hazların hiçbirinin dangalağı olmaz.
Bilge adamda hem sokakta
süren hayatı yaşayabilme yeteneği ve gücü vardır, hem de o hayatın dışına
çıkabilme cesareti, diyor.
Bu haliyle de o bilgeliğin,
akademisyenlikle pek örtüşmediğine inanıyor.
12-13 Aralık 2013 tarihinde Zonguldak’ta akdedilen Akademide
Felsefe Hikmet ve Din Sempozyumunda (bilgi şöleni) Garibce olarak bu değerli insanımızı yakından görme ve
tanıma bahtiyarlığına erdim. Birlikte fotoğraflar da çektirdik. İlk konuşmasını tuttuğum notlardan,
değerlendirme konuşmasını ise aldığım kayıttan hareketle yazıya döktüm ve
sizlerle paylaşmak istedim.
Hikmet bizim yitik malımız,
hakîm olanlar yani bilgeler de bizim her bir derdimize derman olabilecek, bizi
hakikat ve ahlâkîlikle yüzleştirecek akıl
ve gönül erleri kimseler.
Doğrusu onun konuşmasını
ben çok sevdim. Bunda onun sempatik konuşma tavrı ve sevecen üslubu da etkili
olmuştur. Bu sempatik tavrın yazıya yansımamış olma ihtimali vardır. O eksikliği
de siz kendi zihninizde canlandırarak lütfen ikmal edin.
İşte bu bilge adamın, bu
gönül felsefecisinin, bu sevginin hikmeti üzerinde durmamız gerektiğine dikkat
çeken üstadın konuşması. Umarım onun düşüncesini kısmen de olsa yansıtmış
olabilirim. Yanlış anlamış olmaktan da Allah’a ve onun engin hoşgörüsüne
sığınırım.
Dua ile!
18.12.2013
GARİBCE
Felsefe
ve Hikmet
(Tebliğinden benim tuttuğum özet notlar)
Felsefe,
hikmet sevgisidir.
Eskiden
hikmeti kültür olarak anlıyordum. Şimdi hikmetin iki esas üzerine kurulu olduğunu
görüyorum. 1. Hakikat arayışı, 2. Ahlâk boyutu.
Bilim,
sanat, din… bütün bunlar hikmete ulaşma çabalarıdır.
Hikmetini
kaybetmiş, ritüellere indirgenmiş bir din kadar tehlikeli bir şey olamaz.
Felsefe
hikmet sevgisi ve arayışı iken siz onu bir tür entelektüel oyun haline
getirirseniz özünü esasını kaybetmiş olursunuz.
İlkel
insan bile seziyordu, onda da hikmet duygusu vardı.
Zaman
içinde dil ve anlam dünyası oluştu.
Bir
kültürde, hayatta onu anlamlandıracak bir mana yoksa neye yarar ki!
Bu
çaba ilmi, irfanı, sanatı, dini içine alan bir arayış olmaktadır.
Bu
mana, bu anlam bizi hikmete götürecek bir köprüdür.
Hikmete
tek bir yolla gidileceği anlayışı yanlıştır. Bin bir kapısı vardır
hikmetin. Hepsini açmak lazımdır.
İnhisarcı bir yaklaşım hikmet açısından tehlikelidir. Farklı gözlerle, farklı
kalplerle, etkileşimle insanın enginliği ve farklılığı ile keşfedilebilen
şeydir hikmet.
Bu
itibarla çatışmaya, eleştiriye izin vermek gerekir.
Binlerce
yıllık birikimle oluşan hikmetin hazinesinin kapısını ne kadar açabildik?
Folklor,
kilim desenleri, türküler… hemen her alanda ve etkinlikte hikmet arayışının
izleri vardır.
Ben
bir insanım ve hiçbir hikmet bana yabancı değildir.
Hikmet
hakikattir, hikmet ahlaktır. Hikmete götüren yolu tekleştirmemek lazımdır.
Değerlendirme
Konuşması
……………
Hikmet
hakikattir, hikmet ahlaktır. Hikmet arayışı din yoluyla yapılabildiği gibi
felsefe yoluyla da sanat yoluyla da yapılabilir Hayatın içinde de bu arayışı
yapabilirsiniz. Biz bir mana alemi yaratmışız. Mana aleminiz varsa hikmet
arayışınız vardır. Hikmet arayışının -belki de Batılılara söylemek istediğimiz
şey- yegâne yolunun felsefe olmadığıdır. Ama hikmet arayışları felsefe diline
çevrilebilir, felsefeleştirilebilir. Bunda da felsefecilerimize epey iş
düşmektedir. Ama benim görebildiğim kadarıyla maalesef çoğu hikmetin farkında değildir.
Hikmet şu anda dünyadan büyük ölçüde çekilmiştir. Felsefeden, bilimden belki de
bilemiyorum ilahiyattan da olabilir çünkü onun çok yüksek bir şey olduğunu düşünüyorum,
O bir ateş, o içimizdeki bir ateş arkadaşlar kelimelerden, kurallardan ibaret
bir şey değil bir mana o, müthiş bir şey o, o ateşi duyan adamlar bu işe
girecek. Hani, kefeni, kellesi koltuğunda bu işe girmek lazım. Bu bir ateş, bu
ateşi yakmak lazım. Yani bu sadece şu dersi koy, bu dersi çıkar ile değil önce
onun manasını anlamak lazım. Ne olacak yani, on saat felsefe dersi koysak sonuç
mu değişecek? Bu, felsefeyi nasıl verdiğinize bağlı. Hikmetten yoksun bir şey
yaptığın sürece onun beş saat, on saat, şunun okutulup bunun okutulmamış
olmasının hiç bir anlamı yok. Felsefe bölümlerini ben görüyorum yıllardan beri,
Batı’da da bizde de. Yani bu felsefe
okumuşluğun kendi başına bir hikmeti
yok. Öyle bir şey yok. Biz hala bir takım kurallarla oyalanıyoruz. Biz
dolayısıyla hikmeti yüreğinde duyan insanlar olarak bunu yaşamalıyız ki öğrenci
görsün. Bu adam hakikaten hikmet vurgununu yemiş bir adamsa burada ne anlatsa da ben çarpım cetvelini de anlatmış
olsam o hikmet benim yüzümden, duruşumdan ve yaşayışımdan ortaya çıkıyorsa bu önemli bir şeydir diye düşünüyorum.
Hikmetin
bin bir penceresi, bin bir kapısı var. Ve bu kapıları açmak durumundayız.
Kültür olarak diye düşünüyorum. Ve hikmetin
bir süreç olduğunu düşünüyorum.
Biz
hikmete nasıl durursak hikmet de bize öyle durur. Dolayısıyla çağımız insanının
duruşundan kaynaklanan ki buna Heidegger
özel bir deyim kullanıyordu “…?..” diye “bulunmuşluk” diyebileceğimiz bir
kavram. Belki de o bizim kültürümüzde vardır böyle bir kavram ben bilmediğim
için söylüyorum “bulunmuşluk, duruş”, ve o yüce ideal ile varmaya çalıştığımız
büyük hedefle bizim nasıl titreşim haline geçtiğimiz yahut rozanans (?) yani eşlikleşim
içine gireceğimiz meselesi. Dolayısıyla benim hikmet konusunda bir kaygım
yoktur, biz Ahmet Yesevi gibi çok hakîm bilge insanlar yetiştirmiş olan bir
kültürüz, bir mana alemini biz çoktan çatmışız ama farkında değiliz bizdeki
gaflet budur diye düşünüyorum.
Dolayısıyla buradaki hazineden devşireceklerimiz var, bilim yoluyla, şiir
yoluyla, sanatın her alanında, elbette
felsefede, düşüncede, dinî ilimlerde biz bunu yapabiliriz.
Buradan
benim son olarak varacağım şey şu: Felsefeye atıfta bunarak bir şaka da yapmış
olabilirim. Biliyorsunuz felsefe filya sofya’dan geliyor. Filya sevgi dostluk
demektir, Sofya da belki bizim
kültürümüzün deyimiyle hikmettir. Değişik anlamları var ama hikmet diye yorumlayalım: Hikmet sevgisi. Ben bugünkü toplantıda şunu
anladım: Demek ki bizim aslında
felsefeyi anlayabilmemiz için ve hikmeti
de anlayabilmemiz için Sofyafilya’ya ihtiyacımız var yani felsefe değil sefefel yani hikmet
sevgisine değil sevginin hikmetine ihtiyacımız var. Onun için felsefe yapacaksak
sefefel yapmak gerekiyor. Sefefeli düşünmeliyiz ki felsefe orada yerine otursun diye düşünüyorum.
(Prof. Dr. Ahmet İnam)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder