Bu
sabah okumakta olduğum Kur’an sayfaları içinden el-Hacc 22/77-78. âyetleri sanki
Garibce’yi dürttü ve paylaşılması gereğine işaret eyledi.
Bir
iki gün önce bir ayetle yüzleşmiştim ve kendi kendime sanki
içinde bulunduğum haleti ruhiyeyi teselli için bana özel inmiş gibiydi demiştim.
Garibce
olarak ben Kur’an’ın anlama açısından doğrudan sanki bize iniyormuş gibi okunmasına
karşıyım. Doğru bir anlam elde edebilmek için mutlaka nüzul ortamına gitmemiz
gerekir, buna inanırım.
Ama
duygusal alanda ve kişisel tecrübeler olarak, herkesi ilgilendirecek genel
geçer anlamlar çıkarma çaba ve iddiası içinde olmaksızın Kur’an’ın her bir ayetinin bizim kendi
dünyamızda bir alaka ile sanki yeni iniyormuş gibi bize bir şeyler söylemiş
olmasını da yadırgamam ve hatta gerekli bulurum.
Bu
kısa girizgâhtan sonra işte ayetimiz ve aklımıza doğan anlam haritası:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ
وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (77) وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ
جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِلَّةَ
أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمِينَ مِنْ قَبْلُ وَفِي هَذَا لِيَكُونَ
الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا
الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ
الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ [الحج : 78]
Ey
inananlar rüku edin, hak divanında dik durun ama diklenmeyin, hakikate karşı
eğilin ve beliniz bükülsün,
Hakk’a
secde edin, mutlak gerçeklik karşısında saygının en büyük göstergesi olarak O’nun
huzurunda yerlere kapanın,
Rabbinize
kulluk edin, sadece Rab (sahip) olarak O’nu bilin, bu yolla tüm kullara ve
yücelttiğiniz her türlü putlara kul-köle ve esir olmaktan kurtulun,
Hayır
işleyin, mutlak güzelliğin ardına düşün, iyilik ve güzellik namına her ne varsa
yanında olun, mutlak hayrı ve mutlak güzelliği yaymaya çalışıp çabalayın.
Ancak
bu şekilde felaha erer; korktuklarınızdan emin umduklarınıza nail olursunuz.
Allah
yolunda cihad edin; O’nun yolunda can, mal ve her türlü imkanı seferber edin,
bu uğurda her neyiniz varsa feda
etmekten kaçınmayın. Cihadınız olması gereken şekilde olsun. Gözyaşı
dökeceğiniz yerde kan dökerek cihad yapamazsınız. Can fedasıyla ancak yapılacak
cihad için de tüm mamelekiniz yetmeyebilir. Cihadınız da hikmet ile olsun.
Nerede nasıl davranacağınızı, hangi enstrümanları kullanacağınızı bilmelisiniz.
Tercihlerinizde ölçüt her daim O’nun rızası olsun.
Din
adına sizden istenileni yapmaktan geri durmamalısınız, çünkü bu iş için Allah
sizi seçmiştir. Muhatap alınmakla siz bilin ki, sıradan kimseler değil, seçkin
değerlersiniz. Öyle ise varlığınızın ayırdımına siz de varın. Varlık amacınızı
basit şeyler uğrunda çarçur etmeyin.
Siz
fıtrat dini üzeresiniz. Doğanıza yatkın olanları sühuletle yapabilirsiniz. Din
bu anlamda sizin için hiçbir zaman zorluk olmaz, hayatınızı çekilmez hale
sokmaz, sıkıntının kaynağı olmaz. Aksine bunların üstesinden gelir. Sizi hep
kolaylığa, düze, sulh ve selamete çıkarır.
O
din, atanız İbrahim’in dinidir. Âdem ile başlayan bu yolculukta insanlık
kafileler şeklinde ilerliyor. Bize yakın en büyük kafilenin başında işte büyük
atamız İbrahim var ve bakın ağuşunu açmış hepimizi kucaklıyor.
Ey
Yahudiler ve ey Hıristiyanlar ve de ey Müslümanlar! Ona uyun, onun yoluna düşün
ve onun izinden gidin.
Ey
ırklar! Irkınız kimliğinizi belirlemede baki kalsın! Lakin insanlık olarak bir
arada yaşamak zorundasınız ve bu itibarla hepiniz İbrahim’e gelin. Türkünüz,
Kürdünüz, Arabınız, Çerkeziniz… Diyeceğim o ki tümünüz gelin ve hepiniz yeniden
Halil İbrahim milletini oluşturun. Kendi kaprislerinizden kurtulun, özgül
ağırlıklarınızın çekim alanından çıkın ve insanlığın yegane ortak paydası silm
ve selametin, huzurun, dünya barışının adı İslam’a gelin.
O’nun
katında yegane din İslam’dır ve size Müslüman adını koyan da bizzat O’dur. Bu itibarla
kendinize başka adlar aramayın. Onların hiçbiri tutmaz ve size yüklenen
değerlere adres olmaz.
İnsanlık
olarak sulh ve sükunu, genel huzuru başka yerlerde aramayın, bulamazsınız.
Fıtratta arayın. Allah’ın sizi üzerinde yaratmış olduğu doğanıza dönerek ancak
onu bulabilirsiniz ve yatkınlıktan yetkinliğe ulaşabilmeniz ancak bu şekilde
mümkün olabilir.
İşte
peygamber, bu gerçekliğe tanıklık için geldi. Mutlak güzelliği tüm insanlığa
tebliğ etti. Allah her ne buyurdu ise, bihakkın eksiksiz olarak onları duyurdu.
Yetmedi, açıkladı, öğretti, uyguladı. Sizi tezkiye için çabaladı.
Sonra
bu tanıklığı size emanet etti. Şimdi o mutlak gerçekliği temsil etme, talim
etme ve insanları tezkiye ile O’na giden yolda tutma ve yol almalarını sağlama
sorumluluğu artık sizin üstünüzde. Bunun farkında olun.
Öyle
ise namazınızı hakkıyla kılın!
İslam’ın
köprüsü olan zekatı varlıklı kesimden yoksul kesime mal ve beraberinde ilgi ve
alaka akışını sağlayacak şekilde tesis edin.
Allah’a
sarılın; onun kopmaz kulpuna yapışın.
Sizin
Mevla’nız ancak O’dur. Yüzünüze her daim açık, hiçbir zaman kapanmayacak başka
bir kapı bulamazsınız.
O
ne güzel Mevlâdır, ne güzel sahiptir.
Ve
O ne güzel yardımcıdır.
Ni’me’l-mevlâ
ve ni’me’n-nasîr!
Allahümme
lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ.
Dua
ile!
29.12.2013
GARİBCE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder