"İki
asırdır işlenen taş kömürü yataklarının,
Bastonlardaki
göz nurunun,
Mağaraların
derinliklerinden gizlenen masalların diyarına,
Tek
kırmalara, elpek bezine nakış olan sevdaların yurduna,
Gönül
mayasında tutan yoğurdun tadına,
Yüzleri
gecelerce kara içleri apak has oğullar kovanına,
Rüştü
Onur’un, Muzaffer Tayyip Uslu'nun, Behçet Necatigil'in dizelerinde mis gibi
kokan defnelerin, erguvanların toprağına,
Emek,
kültür ve cumhuriyet kenti ZONGULDAK'a
Hoş
geldiniz, sefalar getirdiniz…!”
Evet,
böyle karşılamıştı bizi Zonguldak, takdimci Esra Güner'in bu şiirsel ifadeleri
ile!
Kar
vardı, tipi vardı, yollarda buz vardı, kaderde numaradan da olsa zincir takmak
vardı…
Ama
buna mukabil bir de verilen söz vardı, ahde vefa vardı, yeni doğan bir fakültemizi
bağıra basmak vardı.
Bunca
ilim ve fikir adamına ulaşan azmi büyük
bir dekan ve ardında ona destek veren genç ve cevval bir rektörü vardı.
Etrafında
koşuşturan genç ilim adamları ve talipleri vardı.
Saygılı
valisiyle, genel müdürüyle ve baro başkanıyla organizasyona el atan bir şehir
olmuştu Zonguldak.
Kırk
ilim ve fikir adamı, denizin mavisi, doğanın yeşili, kömürün karası ve bu sabahki karın da kaplamasıyla büründüğü
beyazı ile dört rengin oluşturduğu bir cümbüş şehri Zonguldak'ta, Eski Adıyla
Kara Elmas yeni adıyla Bülent Ecevit Üniversitesi’nde ve çiçeği burnunda
İlahiyat fakültesinde bir ilim şöleni gerçekleştirmişlerdi.
Başlığı: Akademide Felsefe Hikmet ve Din idi.
Oradan
birinin ifadesiyle Zonguldak, Zonguldak olalı böyle bir olay (zulüm
çağrıştırıyor) (!) görmemişti.
Ben
kendi adıma çok istifadeli buldum.
Özellikle
Ahmet İnam’ı ve diğer hocalarımı yakından tanımaktan büyük bir haz duydum.
İki
ayrı celsede oturumların sürdürülmesi sebebiyle her tebliği takip etme
imkanımız olmadı.
Her
iki salon da aktifti.
Sempozyum’a
karşılık olarak “Bilgi Şöleni” olsun dedik.
Şölen
gibi şölendi.
Üniversite
Konukevinde ağırlandık. Kahvaltımızı orada yaptık. Öğle ve akşam yemeklerimizi
de Kozlu Belediyesi ve Baro Başkanı verdi.
Hem
sırtımız pekti, hem karnımız toktu.
Gelirken
de elimize bir baston tutuşturdular. Belli ki ihtiyacımız vardı.
İnsan
bu kuş misali, bir “Hoş geldin!” Zonguldak’tayız. Bir “Güle güle!” İstanbul’dayız.
İstanbul’a
dönüş de bir başka güzel.
Bu
tür toplantıların en güzel yanı tanışmak ve kaynaşmak.
Dün
gece geç saatlere kadar Turan Koç hocadan Ankara ilahiyatı ve hocalarını
dinledik. Üzerimde yaman bir ağırlık olmasına rağmen çoğu yaşları benden genç
olan ilim adamlarımızla hayranlıkla dinledim. Maşallah neler biliyorlar, neler?
Müthiş bir birikim ve bunun verdiği bir özgüven. BU özgüvenle biz gerçek
anlamda doğrulabiliriz diye düşündüm.
Gelirken
de gene dostlarla birlikteydik ve yol boyu çok güzel sohbetlerimiz ve ilmî
mübahaselerimiz oldu.
Teşekkürler
ve tebrikler Sevgili dekanımız Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya!
Ve
teşekkürler dekanına müzahir olan saygılı rektör Prof. Dr. Mahmut Özer!
Ve teşekkürler bizi sağ salim götürüp getiren Şerafettin kaptan!
Ve teşekkürler bizi sağ salim götürüp getiren Şerafettin kaptan!
Ve
teşekkürler Zonguldak!
13.12.2013
Zonguldak Zonguldak olalı bu kadar bilgili insanı ağırlamadı, yada 18 senedir ben görmedim :)
YanıtlaSilunut gitsin
Sil