9 Mart 2014 Pazar

Sıkıntısız bir dünya hayatı: Yok öyle bir şey!


Cennette değiliz. Dünya hayatı sıkıntılarla doludur. Dünyayı, imtihan yeri yapan da işte bu özelliğidir.
İmdi bu sıkıntılar karşısında nasıl bir tavrımız olacaktır. Sabır ve tahammül göstererek önümüze çıkan her engeli bir bir aşıp, gidebilmemiz mukadder olan en son noktaya kadar gidebilecek miyiz, yoksa daha yolun başında pes mi edeceğiz?
Allah, bize bu her iki seçimin de yolarını hazırlamış, imkanlarını bahşetmiştir.
Azim ile, sabır ve tahammül ile sonuna kadar gidebilme bizim imkanımız dâhilinde olduğu gibi pes etme, yarı yolda kalma, bize bağlanmış olan umutları boşa çıkarma da izim imkanımız dâhilindedir.
Kader de işte budur.
Bu bilkuvve imkan dahilinde olanı bilfiil varlık alanına çıkarmak demektir.
Sonu ise ya şekavet ya da saadet olacaktır.
Ya kazananlardan ya da kaybedenlerden olacağız.
Bir Buharî  hadisi şöyle diyor:
“Mümin taze ekin gibidir, esen rüzgar onu kâh yere yaslar kâh doğrultur. Münafık ise rüzgara karşı koyan ve esnekliğini kaybetmiş körkütük benzeri ağaç gibidir, bir defada yıkılır gider.”[1]
Bu mesel hadis, sağlam bir imanla Allah’a tutunan mümini, kökü yerde ve esnek taze ekine benzetir. İnancıyla, Allah’a olan güveniyle başına gelen musibetleri bir bir atlatır ve her defasında gene eski halini alır. Geçirmiş olduğu her musibetten de ayrıca bir ders alır ve gücü daha da artar.
Münafık ise, inançsızdır, başına gelen musibetler karşısında yapayalnızdır ve onlara karşı sığınabileceği bir güven limanı (iman) yoktur. Dolayısıyla da musibetler karşısında çaresizdir. Güçlü bir sadmede yıkılır gider.
Bu dünya hayatında sıkıntısız, dertsiz, kaygısız bir yaşam sürmek isteyenler boşa kendilerini aldatırlar. Çünkü öyle bir hayat yoktur. Herkesin kendisine göre şöyle ya da böyle derdi vardır.
Halk arasında bir söz vardır: “Herkesin bir derdi vardır, değirmencinin de su derdi!” diye. Sen belki hayatında böyle bir derdin olabileceğini tahayyül bile etmemişsindir. Ama gel bir de ona sor, su derdi ne demektir diye.
“Eğer asude olmak istersen gelme cihane!” demişler.
Kimileri sanır ki dünyanın en dertli insanı kendileridir. Bilemeyiz ki daha ne dertli insanlar vardır.
Kimi açtır, kimi açıktadır. Kimi yokluktan çeker, kimi tokluktan daha beter haldedir. Kimi dağ başında yalnızdır. Kimi kalabalıklar içinde kaybolmuştur. Kimi gariptir, kimi kimsesi yoktur, kimi yakınlarının içinde asıl gurbetlik çeker.  Kimi türkü söyler, kimi sessizliği, kimi sessizliğin sesini dinler. Türkü söyleyene sorsan neden söyler. Dinleyene sorsan neyi ve neden dinler? Ah sessizliği dinleyen can, senin derdini kim anlar?
Herkes ayrı bir telden söyler.
“Derdim derdindir” dersin ve dertler uzar gider.
“Çaresizseniz çare sizsiniz!” derler.
Bu söz insaniyetlik adına yanlış da olsa bir gerçekliği de içinde taşır. İnsan, önüne çıkan engelleri evvelemirde kendi içinde aşabilmelidir. Bunun için de sağlam bir imanı olmalı, Allah’a hâşâ şaşı bakmamalı, Allah’ın âdil olduğuna inanmalı, varsa başında bir sıkıntı illâ ki bunun bir artı değerde karşılığının bulunacağını düşünmeli, hesabını kitabını ona göre yapmalıdır.
İnsan olarak yükselebilmemiz, sürekli olarak ayaklarımızın altına atabileceğimiz şeylerle olacaktır. Başımızda ya da kalbimizde taşıyacağımız ağırlıklarla yükseklere ermemiz ve bu şekilde ufuk kazanmamız mümkün değildir.
Dua ile!
09.03.2014
GARİBCE



[1] اللؤلؤ والمرجان فيما اتفق عليه الشيخان - (3 / 283) 1791 - حديث كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: مَثَلُ الْمُؤْمِنِ كَالْخَامَةِ مِنَ الزَّرْعِ، تُفَيِّئُهَا الرِّيحُ مَرَّةً، وَتَعْدِلُهَا مَرَّةً وَمَثَلُ الْمُنَافِقِ كَالأَرْزَةِ، لاَ تَزَالُ، حَتَّى يَكُونَ انْجِعَافُهَا مَرَّةً وَاحِدَةً.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...