2 Şubat 2020 Pazar

Bugün yeni bir tecrübem oldu!




Sabah namazdan sonra dizimde sızı uyutmadı. Galiba kabayel vardı. Ben de kalktım. Zaten saat olarak erken de sayılmazdı. Hanım rahatsız olduğu için onun kendisini toparlayıp kalkmasına epey bir zaman vardı. Ben de çoğu kez yaptığım gibi ocağa çay koydum. O demlenirken diğer gözüne de yumurta. Şu kulplu çelik küçük derin kaplar var ya ondan. Üç yumurtayı alıyor. Biri kendim biri hatun için, diğeri de artık kime nasip olursa diye. Hani üç tane aldığı için nasıl olsa kaynıyor üçü birden pişsin, ekonomik olsun.
Ben de koltuğa gömüldüm, elime uyku çağrıcılardan birini aldım okumaya koyuldum. Zaten çoğu kez olduğu gibi bu kez de içim geçivermiş. Elimde kitap kadar uyudu isem “Çâaaat!” diye bir ses ile irkildim. Akıl başa düştü, hemen mutfağa koştum. Yumurta kabının altını söndürdüm. Yumurtaların dibi kömür gibi, kalan kısımları da şekil şekil olmuş. Suya tuttum cassladı. Neyse ki ateş sönmemiş, gaz kaçağı olmamış, yangın tehlikesi bulunmuyordu. Sonra kaba baktım. Allah! Allah! Yahu ben kaba üç tane yumurta koymuştum. Acaba diye düşündüm, ama emindim, kaba üç tane koymuştum. Zaten bu benim de adetimdi. Üçüncü yumurtayı akşam kıvırcık salatasına katmak hoşuma da gidiyordu. Neyse tekrar tekrar baktım. Evet, parçalanmış da olsa iki yumurta vardı. Sonra etrafa bıktım. Şaval kaval koştuğumdan fark edememişim. Meğer o çâaat dediğinde yumurta patlamış, gülle (sarısı) çapraz istikamette tezgâhın üstüne, oradan da sekerek yere düşmüş ve etrafa yayılmış. Şarapnel parçaları (kabuk ve ak kısmı)  ise hedef karşı taraf olmak üzere her bir tarafa yayılmış. Karşı duvarın tamamı, raflar, örtüler… her ne varsa patlamadan nasibini almış. Hatırı sayılır büyüklükte bir parça da bardağın içine basket olmuş. Muhtemelen duvara çarpıp da aşağıya inerek olmuş. Bir parçası da mutfak kapısından dışarı hole ulaşacak şekilde sıçramış.
Hayde! Şimdi, ben ne yapmalıydım. Hanım manzarayı görseydi kesin ağlardı. Ben ağlayayım mı güleyim mi bilemedim. Hemen kolları sıvadım. Önce kabalarını bir topladım arkasından da mutfağın her yerini temizlemeye çalıştım. Tabii benim temizlemem, hanıma göre pek bir anlam ifade etmeyecekti. Saklasam, saklayamazdım. Patlamayı o da duymuştu. Yumurta kabı/ derin cezve iyiden iyiye yanmıştı. Etraf ise onun gözünden kaçmayacak derecede patlamadan izler taşıyordu.  Holdeki parçaları zaten o toplamıştı.
Allah’tan söylense de fazla bir şey demedi.
Çok korktum, çok!
Ucuz atlatmıştık vesselam.
Yahu yumurta patlar mı? Haydi, patladı diyelim, bu kadar uzak mesafeye nasıl dağılırdı?!
Bu vesile ile düşündüm: Felaketler neden kaynaklanıyor, yangınlar neden çıkıyordu?
Bu bana bir ders oldu.
Ya bir de patlamasa ve sesine uyanmasaydım, yangın çıksaydı…
Allah korusun.
Yanlışlarımıza kızsalar da evde insanın bir eşinin olması büyük nimet!
Ya yapa yalnız olsak. Ya Rabbi! Senden medet!
Hele bir de Allah aklımızı başımızdan alsa.
İşte odur asıl felaket.

Razıyız ya Rab gamma hem kedere
Yeter ki düşürme erzel-i ömre

Dua ile!
02.02.2020
GARİBCE

Not: Sonra Google yumurta patlaması diye sordum. Meğer bu ilk kez benim başıma gelen şey değilmiş. Hem ben çok ucuz atlatmışım. Yüzünde patlayanların resimleri var. Korkunç gözüküyorlar. Ben bu vesile ile şükrettim.



2 yorum:

  1. Geçmiş olsun. Evet üstadım. Yalnızlık ahir ömürde. Allah onları başımızdan eksik etmesin. Amin.

    YanıtlaSil
  2. Ne hoş bir yazı hocam, ilk defa blogunuza bakmak nasip oldu. Kaleminize, canınıza ve tabi eşinizin canına sağlık...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...