28 Ekim 2013 Pazartesi

Temel İslâm Bilimlerinin Temellendirilmesi

Garibce, vaktiyle yazmış olduğu Fıkıh İlmine Giriş kitabında yer alan ve temel islam bilimlerinin temellendirilmesini deneyen bir yazıyı sizlerle paylaşmayı uygun buldu.
Dua ile!

28.10.2013
GARİBCE

1.3.2. Temel İslâm Bilimlerinin Temellendirilmesi Denemesi ve Fıkıh:
أَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ أَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَاءِ تُؤْتِي أُكُلَهَا كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّهَا وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
“Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir. Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir.” (İbrahim 14/24)
Geleneğimizde İslâm, -İbrahim 14/24 âyetinden de esinlenilerek- bir ağaç benzetmesiyle anlatılır. O, kökleri ile sapasağlam zemine tutunmuş, gövdesi yükselmiş, dalları göğe ağmış ve her an meyveye duran görkemli, ulu güzel bir ağaç gibidir. Bu ağacın kökleri, inançlarımız, gövdesi temel kabullerimiz, ilke ve esaslarımız, dalları bunlara bağlı olarak yapıp ettiklerimiz, meyvesi de erdemlerimiz olmaktadır.
Bunların tamamı bir bütündür ve birbirinden ayrılması mümkün değildir. İşte bu bütün, ilmin konusu olunca yani insanlar bu bütünü anlamaya, kavramaya ve nesilden nesile aktarmak için öğretme yoluna gidince, ilk önceleri bu bütünü anlama çabası olan fıkıh, giderek zenginleşmiş, buna bağlı olarak bölünmeye başlamış ve zaman içinde farklı ilimler ortaya çıkmıştır.
Kökler, nasıl gövdeyi toprağa bağlıyor ve oradan aldığı besinlerle bütün ağacı besliyorsa, biz de inançlarımızla Allah’a bağlanıyor ve O’ndan aldığımız güçle hayatımızın her alanını canlı tutuyoruz. Sözünü ettiğimiz ayrışma sonucunda misalimizdeki köklere karşılık gelen inançların öğretilmesi Akait ilminin, savunulması Kelam ilminin konusu olmuştur. Bu iki ilim, günümüzde genelde Kelam adı altında birlikte ele alınmaktadır.
Ağacın gövdesi, fıkhın esasları anlamında usule tekabül ediyor demiştik. Dalları ise, gündelik yaşantımızda ortaya koymuş olduğumuz bütün fiil ve davranışlarımızı temsil eder ve bunlar da furu-ı fıkha tekabül eder. Dalların ucundaki meyve, o dallardaki nihaî amaç olmakta ve esas gayeyi oluşturmaktadır. Gövdenin köklerle olduğu gibi, meyvenin de aynı şekilde dallarla ve dallar vasıtasıyla gövde ve köklerle hayatî ilişkisi bulunmaktadır.
Mesela dalın ucundaki bir cevizi ele alalım. Asıl olan içindeki öz nasıl oluştu, bir bakalım. En içte bir zarla, onun dışında odunsu bir kabukla, onun dışında yeşil yumuşakça bir yastıkla dala tutunuyor, dal gövdeye, gövde köklere uzanıyor ve kökler topraktan aldığı mineralleri ta dal uçlarına ulaştırıyor, oradan alınan güneşle fotosentez gerçekleşiyor ve bütün bunlardan sonra besin değeri olan ceviz özü oluşuyor. Hal böyle iken bunları birbirinden ayırmanın imkânı var mıdır? Elbette ki yoktur. Bizim meyveyi, gövdeyi ve kökleri ayrı ayrı düşünebilmemiz ancak zihnimizde olabilen bir imkândır. Gerçekte böyle bir ayrım yoktur. Şu halde kelam ve fıkıh arasında esasta böyle bir ayrılmazlık ilişkisi vardır.
Vaktiyle öze dair olan ilgi ve alaka, “fıkh-ı bâtın” adıyla fıkhın bir dalını oluşturuyordu. Zamanla bu dal da, zühd, ahlâk, tasavvuf gibi adlar altında ayrı bir ilim dalının konusu oldu. Bundan böyle fıkıh, sadece “fıkh-ı zâhir”in adıymış gibi algılanmaya ve konular da ona göre belirlenmeye başladı.
Sözgelimi namaz ibadetinin bir yönden şekil şartları vardır, bir diğer yönden de namaz esnasında insanın içinde olması gereken bir manevî hava ve ruh hali mevcuttur. Namaz ibadetinin tamamen dışa bakan yüzüyle ilgili olarak konulmuş olan hükümleri konu edinmek zâhir fıkhın, namazın içini doldurması gereken öz ve esasla ilgili hükümleri de bâtın fıkhın konusudur. Zâhir fıkhın konusu, tamamen haricî ve nesnel şeylerken, bâtın fıkhın içeriği öznel tecrübelerle ilgilidir.
Ağaç benzetmesinde de görüldüğü gibi, bunları birbirinden ayırmak imkânı olmadığı gibi, zahiri bâtınsız, bâtını zâhirsiz düşünmek de mümkün değildir. Buna rağmen bu ayrım yapılmış ve bir anlamda fıkıh, bâtından el eteğini çekmiştir. Ne var ki bu, bir anlamda özünü kaybetmek gibi olmuştur.
Benzetmemizde ağacın tutunduğu zemin insanlık dünyamız, köklerin taşıdığı mineraller, insanlığın özündeki cevherlerimizdir. Bu ulu ağaç vahiyle sulanmakta ve insanlığın özündeki cevherler, hayatın gerçeklerinden alınan ışıkla fotosentez yapılmakta ve bunun sonucunda fezail adını verdiğimiz insanî erdemler ortaya çıkmaktadır.
Vahyi temsil eden Kur'ân ve Sünnet’tir. Hz. Peygamber döneminde müslümanlık bilgisi, doğrudan kendisinden alınırdı. Kur'ân ve onun yorumunun yegane kaynağı Hz. Peygamber idi. Onun ölümünün ardından vahiy kesildi. Ancak onun insanlığa mal etmiş olduğu Kur'ân ve onun açılımı olan Sünnet, tümüyle ümmetin emanetine tevdi edilmiş ve ilahî destekle özenle korunmuştur.
Ulu İslâm ağacını besleyen hayat damarları, işte bu iki temel kaynaktır. Bu bakımdan, Kur'ân ve Sünnet’i kendisine konu edinen ilimleri (Tefsir ve Hadis) bilmek de İslâm’ı bir bütün olarak anlamayı kendisine konu edinen fıkıh bilimi için olmazsa olmaz koşulların başında gelmektedir.
Ağacın dili doğallıktır (fıtrat); ancak bahçıvanın (Hz. Peygamber) eline verilen talimatname (Kur’an), doğaldır ki onun kendi öz dilinde (Arapça) olacaktır. Bu itibarla, bu talimatnameye ihtiyaç duyacak herkesin, kullanılan bu dili bilmesi gereği ortaya çıkacaktır. İslâm ilimlerini tahsil etmek isteyenlerin önce Arapça dilini öğrenmekle işe başlaması gereği de bundandır.
Ağacın yetiştiği iklimin özelliklerini bilmenin de bir şekilde ihtiyaç olacağı açıktır. Bu anlamda, İslâm’ın bir nüve halinde yeşerdiği ve geliştiği ilk İslâm muhitini (asr-ı saadette Hicaz), bütün fizik ve sosyal çevre şartları ve özellikleri ile bilmenin gereği de anlaşılabilir bir durumdur.
Her an meyveye duracak şekilde bu ağacın değişik sosyo-kültürel zeminlerde yetiştirilebilmesi için, bu yeni mekân ve iklim şartlarını bilmeye de ihtiyaç olacaktır.

Nihaî amacımız insan olunca insanın psikolojisini bilmenin gereği de ortada olacaktır. Bu itibarla İslâm’ı bir bütün olarak hayatın içinde her an meyve veren hoş bir ağaç haline getirebilmemiz için, günümüzde bir hayli gelişmiş olan sosyal bilimlerden yararlanmamız da vazgeçilmez olacaktır.
(Mehmet Erdoğan, Fıkıh İlmine Giriş, Değerler Eğitim Merkezi Yayınları (Ensar), 2. Basım 2012, s. 19-22) 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...