5 Eylül 2018 Çarşamba

Ufuk ve Vakıf İnsan Ali Özek Hoca’yı ziyaret



Bugün Ali Özek hocamı -daveti üzerine- ziyaret ettim. Talebelik yıllarımızdaki sessizliğime rağmen hatırladığını ve benim yüksek puanlar alır olduğumu söyledi. Soyadımla hitap etti.  Baş başa iki saatten fazla konuştuk. Kayda da aldım.
İki defa "İslam aklî değil, makûldür" dedi.
 “Araştırmalarına göre” varmış olduğu birçok konuyu değerlendirdi.
Fukahanın pek çok dünyevî şeyi dinî alana çektiklerini ve bunun yanlış olduğunu söyledi: Mesela sigara, uyuşturucu gibi şeyler zararlıdır, ama haram değildir, dedi.
Yanlışlarımızı vurguladı. Özellikle de birtakım usul kaidelerinin bu sonuçta etkili olabileceğini, o yüzden bu konuda bir çalışma yapılması gereğinden söz etti. Beni davetindeki benden beklentisi galiba buydu.
Allah’a ve peygamberine itaat vurgusundan, bizim  o dönemi esas almamız gerektiği sonucunu çıkardı. Araştırma ve konular üzerinde kafa yormamız gerektiğini ısrarlı biçimde söyledi. Başarının istikrâî mantıkta olduğunu, Aristo mantığını terk etmek gerektiğini yineledi.
Selef vurgusu, zamanla ortaya çıkmış olan mezhep ve tasavvuf gibi kurumlara olan bakışı bir tarafa hoca ile anlaşamadığımız konu sanki yok gibiydi.
Zaten ben hep dinlemedeydim. Arada şekeri düştüğü için yemek yerken ben de asıl sorunun sebebinin değişim olduğunu, öküzün boynuzunda duran bir dünyadan “finansın güdümünde motorun gücünde yepyeni bir dünya”ya evrildiğimizi ve bu yeni dünyanın fıkhını mevcut kitaplarımızda bulamayacağımızı, kitabın  tam ortasından konuşanların insanları yaşadıkları çağdan geri çağlara çekmeye çalıştıklarını, bunun ise esasen imkânsız olduğunu, Kur’an ve sünnet vurgusu yaparken bunların bir zaman ve zemin içinde nâzil ve vârid olduğunu da göz ardı etmemek gerektiğini, aksi takdirde ideal olanın olması gereken değil, “olan” olacağını vb. söyleyiverdim.
Hoca, ilginçtir “el-Hayru fî mâ vaka‘a” “Olanda hayır vardır!” fehvasınca olumsuz sayılabilecek bir takım gelişmeleri iyimserlikle yorumladı.
Atatürk’ün Diyanet İşleri Reisliğine getirdiği Rifat Börekçi’nin protokoldeki yerinin Başbakan İnönü’den önce ikinci sırada olduğunu ve maaşının da onunkinden fazla olduğunu söyledi. Doğrusu bunu bilmiyordum. Şeyhulislam’ın yeri ve önemine değindi. Günümüzde de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dinî otorite olarak güçlendirilmesi gerektiğini ifade etti.
Seksen altı yaşında olan hocamızı çok iyi gördüm, hafızası müthişti. Allah hayırlı uzun ömürler versin.
Ufuk insanlara çok ihtiyacımız var.
Bizim çoğu âlimlerimiz derinliklerinden hayata kuyunun dibinden seslenir gibidirler.
Oysa derinlik ve ufuk dengelenmelidir.
Garibce olarak deriz ki:
Derinlik bilgi ile ufuk görgü ile!
İnsan ne kadar çok tahsil eder ve okursa o kadar derinlik kazanır. Ne kadar çok gezer; enfüs ve afakta binlerle ayetin kodlarını çözer, hayat tecrübesi kazanır, değişik bakış açısına sahip insanlarla hem hal olur ve böylece dünyanın dört bucağına açık sayısız pencerelere sahip olur ise o kadar çok ufku açık olur.
Fazla derinlik iyidir, ufku kaybetme riski vardır.
Ufku geniş olmak da iyidir, lakin sığ kalma riski vardır.
Derinlik ve ufku bir araya getirmek, işte zor olanı budur.
Onu başarmış olanlar da ne azdır!
Dua ile!
04.09.2018
GARİBCE




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...