4 Nisan 2019 Perşembe

Okuntudan Davetiyeye Ya Da Bilmem Ne Karın Ağrısına




Anadolu’da insanlar düğün ve derneklerine konu komşuyu okurlar. Bunun için de okuntu gönderirler. Yakın köylere, uzaktaki akrabalara illa ki okuntu gider.
Okuntu genelde bir kutu kibrit, bir çay bardağı, bir kalıp sabun gibi şeylerden olur. Okuntu okuma işini de bir yoksula havale ederler. O da kapı kapı dolaşır okuntu olarak gönderilen hediyeleri  vererek insanları düğün- derneğe okurdu. Kendisine okuntu gelenler de o fakirin heybesine bir sahan zahire (tahıl), bir kaşık yağ gibi bir karşılık verirdi.
Böylece okuntu dağıtılmış, dağıtımı yapan yoksul da nasiplenmiş olurdu.
Okuntu olarak gönderilen şey her halükarda işe yarayan bir şeydi.
Devir değişti, tabii her şey gibi okuntumuz da değişti. Yerini davetiyeler aldı.
Maksat bilgilendirmekti.
Ama iş orada kalmadı. Davetiyeler imaj belirleyen bir işlev üstlendi. Derken en basit bir bilimsel etkinlik davetiyesi bile bu imaj çağında bir hallere dönüştü.
Bir sempozyum davetiyesi. Kuşe kağıdından, büyük boy bir kitabın ebadından daha büyük. Yazılar yaldızlı…
İletişimin en yaygın olduğu bu çağda, onlarca bilgilendirme imkanının olduğu bir zamanda böylesi uçuk davetiyeler neyin nesi, bilen varsa gelsin beri.
Eskiden “Zeçi, İstanbul neçi Erzurum yayla!” denirdi.
Şimdi “Susuzluk ne ki, imaj her şey!” diyorlar.
Allah aşkına ben bu davetiyeyi ne yapacağım.
Bir açılış merasimi için gelen davetiye de küçük, zarif bir makas vardı. Çok da keskin. Hala kullanıyorum. Eskilerin bardak, sabun, kibrit türünden okuntuları kullandıkları gibi.
Ben şimdi bu davetiyeyi ne yapayım. Elime alıyorum, bakıyorum. Görüntü imajjj diye ses veriyor. Şöyle bir tartıyorum. Ağırlığı işte imajjj bu diyor.
Gönderen adrese bakıyorum. İsraf, tebzir edebiyatı  yapan kendi öz kurumlarımızdan geliyor. Ne diyeceğimi ve ne yapacağımı bilemiyor.
Bu imaj hepimizin başını yiyecek diyorum.
Aklıma İsra suresinden bir ayet geliyor:
وَاِذَٓا اَرَدْنَٓا اَنْ نُهْلِكَ قَرْيَةً اَمَرْنَا مُتْرَف۪يهَا فَفَسَقُوا ف۪يهَا فَحَقَّ عَلَيْهَا الْقَوْلُ فَدَمَّرْنَاهَا تَدْم۪يراً ﴿١٦﴾ 
Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına emrederiz de onlar yoldan çıkarlar. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz. (İsrâ 17/16)
Allah’ın fizik dünyada olduğu gibi sosyal alanda da bir takım değişmez yasaları var.
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّراً نِعْمَةً اَنْعَمَهَا عَلٰى قَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ
"Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez ve şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir."  (Enfâl 8/53)
Yasa işte bu: Siz sabrettikçe, şükrettikçe ve fikrettikçe Allah nimetlerini artıracaktır. Buna mukabil nankörlük ettikçe, şımarmadıkça, saçıp savurdukça da vaad edilen azap yakanıza yapışacaktır.
Bir de biline ki hak edilen azap gelince, azap yaş kuru seçici değildir.
Dua ile!
04.04.2019
GARİBCE
Not: Bu yazıyı okudu iseniz altı yıl önceki Garibce’nin aşağıdaki yazısını da okumalısınız.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...