2 Mayıs 2019 Perşembe

Prof.Dr. Ahmet TABAKOĞLU’na Vefa Etkinliği



Bugün 67 yaş doldu ve Marmara Üniversitesinde hizmette kırk yıl oldu. M.Ü. Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü müdürü Tabakoğlu hocamız emekli oldu.
1984-1985 gibi yıllarda Hoca benim de doktorada İslam İktisadı dersi hocamdı. Yıllar yılları kovalamış ben dahi hocalar hocası olmuştum. O ise benim de hocamdı. Bu haliyle o hocaların hocasının hocası olmuştu.
Değerli Rektörümüz Prof. Dr. Erol Özvar bir vefa nişanesi olarak Sultanahmet’teki Külliye’de Necla Pur’un Rektör iken gene bir vefa örneği hocası Ord. Prof. Dr. Nihad Sayar’ın adını verdiği  Konferans Salonunda bir merasim icra etti.   
İki türkü ve iki şarkı dinletisinin ardından hoca ile düşünce ve duygularını ifade etmek üzere bir panel düzenlendi. Divan başkanı Rektörümüz Erol Özvar idi. İlk sözü Necla Pur hocamıza verdi. 63 yılında talebe olduğu ve ondan sonra da hep Marmaralı olarak hizmet ettiği ve Rektör olarak da görev yaptığı mekânda duygulu bir konuşma yaptı.
Bu “özel ve güzel insan”ı anma vesilesiyle Vefa’dan bahsetti ve bu anlamlı merasim sebebiyle Rektörümüzü tebrik etti. Kendi öz çocuğu gibi gördüğü Ahmet’in çok vefalı biri olduğunu söyledi. Herkes doktor, doçent, profesör olabilir ama insan olmak  zor iş dedi ve işte Ahmet haza bir insan dedi. Ahmet’in çok iyi bir Müslüman olduğunu söyledi. Hatta o kadar ki iyi bir Müslüman nasıl olunur diye sorulsa Ahmet’i göstermek lazımdır, dedi.
İnsanı insan eden erdemlerdir, terbiyedir, edeptir. İşte Ahmet öyledir, dedi.
Kendisiyle çok güzel ve anlamlı yıllar yaşadığını söyledi.
Sonra gene vefadan söz etti ve “Ben gençliğin ne olduğunu  çok iyi biliyorum amma siz yaşlılığın ne olduğunu bilmiyorsunuz. O itibarla hocalarınızı arayın ve hayır dualarını alın. Sanal da olsa bir selam bir çiçek gönderin, unutmadığınızı gösterin!” dedi.
Hoca belli ki emeklilik sonrası gerekli ilgiyi görmemişti, şu kadar yıldır ilk kez hatırlandığını söyledi.  Vefa diye başladı ve vefa diye bitirdi. Çok da büyük bir alkış aldı. Konuşma sonrasında ben de elini öptüm ve çok memnun oldu. İlahiyat fakültesine de hocanın özel bir ilgisi vardı ve Cuma günleri fakültemize gelir, çeşitli konularda brifing alırdı. Hatta helal gıda konusunda ben de kendisine bir sunum yapmıştım.
Sonra Ezel Erverdi (d. 1943) söz aldı o da vefa dedi. Emin Işık’ın delaleti ile Hareket dergisine geldiğini ve kendisiyle ilk kez orada karşılaştığını söyledi. Kendisi de daha sonra yaptığı konuşmada Taksim’deki Amerikan askerlerinin protestosu sebebiyle sözde İslamcılarla solcular arasındaki olaydan çok etkilendiğini ve bu vesile İslam adına ne yapılmaması gerektiğini çok iyi anladığını, hareket dergisine de bu yüzden gittiğini anlattı.
Ezel Erverdi’nin de tavsiyesi ile İktisat tarihi üzerine çalışmaya yöneldiğini anlattı. Çalışkanlığının ötesinde Osman Turan Ahmet’e ilgi duyuyordu, dedi. Arşive gittiğini ve çalışmalarını orada sürdürdüğünü duymuş, ama pek inanamamış, Birinde çağırmış, önünde bir tomar arşiv oku bakayım demiş ve o tıfıl yaştaki Ahmet okumuş, hayranlığı artmış.
Ahmet göstermez, İstanbul surları gibidir. Görünen kısmının ardına nüfuz bazen maharet ve zaman ister, dedi.
Not aldığım diğer cümleleri şöyle idi:
Çok iktisatlı idi. Çok güzel yemek yapardı. Dünden kalan pilavı güzel çorba yapar ve asla israf etmezdi.
Titizdi de. Otelde kaldığı yastığın üzerine bir şeyler örtmüştü.
Yazıları ilgi çekti ve kitaplaştırdık.
Hiç boş durmazdı.
Bilgisayar ve klavye gibi yeni gelişmelere de ayak uydurdu.
Çok güzel meziyetleri vardır.

Sabri ORMAN hocamız ise yıllarca aynı odayı paylaşmış arkadaş olarak konuştu.
O da gene vefa dedi ve vefanın bir cephesi onu anmak için konuşmak üzere divanda olanlar ise diğer cephesi de salonu dolduran, onu dinlemeye gelenlerdi.
Ben dahi onlardandım.
İlandaki vefayı duyunca, kendimi gitmek zorunda hissettim.
Sabri Hoca özetle şunları anlattı:
İnsanlar üç kısımdır: Bir kısım insan vardır göründüğü kadardır. Bir kısım da vardır ki göründüğünden küçüktür. Bir kısmı da vardır ki göründüğünden büyüktür. Ahmet de onlardandır.
Osman Turan’ı şaşırtacak kadar çalışkan ve yetenekli idi.
Ahmet iyi insandı, iyi ilim adamı idi ama Ahmet aynı zamanda çalıştığı müesseseye kurum kazandıran biriydi. Nitekim müdürlüğünü yaptığı enstitünün kurulması böyle olmuştu. İktisat alanında doktora ve yüksek lisans programının açılmasında öncülük etmişti. Muhtemelen kendisi en fazla sayıda doktora yaptıran hocalarımızın başında gelir.
Bütün bunlara karşı Ahmet de bir beşerdi ve çiğ süt emmişti. O itibarla sağı solu belli olmayabilir. Beni resmen tehdit etmişliği vardır.
Kendisi iktisat tarihi çalıştı ben ise iktisat düşüncesi tarihi çalışıyordum. O çalışmaları sonucunu hemen yazıyor ve kitaplaştırıyordu. Ben ise yazamıyordum. Bana bak dedi, ya çalışmaların sonucunu yazarsın, ya da senin yazmadığın şeyleri de ben yazarım dedi. Beni alenen tehdit etti. Tehdidi de hala geçerli. O yüzden artık bir an evvel oturup onları yazmam gerek.
Hoca böyle hoş bir espri ile bitirdi.
Talebesi olan Prof. Dr. Mesut Küçükkalay ise Eskişehir’den gelmiş ve Tabakoğlu Hocanın ilme katkılarını 13 maddede özetledi ve gerçekten emek mahsulü bir değerlendirme yaptı. Çalışmalarının her birinin büyük resmin parçaları gibi olduğu tespitini yaptı.
Hikmetin peşinde koştuğunu ve ilmi  bir araç olarak gördüğünü, ilmin pratiğe dönüştürülmesi gerektiğine inandığını vurguladı. Her vesile ile ilim ve ahlak arasında bir bağ kurardı. Arşive gitmeden masa başı modellemeleri yeterli görmezdi., dedi.
Osmanlı devletinin dört esas üzerine kurulu olduğunu söyler: 1. Vahdeti vücutçuluk, 2. Gelenekçilik 3. Devletin adaleti ve reayanın refahı ve 4. Arz yönlü ekonomik yapı.
Ve kısaca erdemlerinden söz etti.
Programda Sabahattin Zaim, Erol Zeytinoğlu ve Orhan Oğuz da hayır ile anıldı.
Sonunda Hocanın kendisi de konuştu, teşekkürler etti. “Refika-yı elem didem” dediği eşi ve oğlu da vardı.
Akademik faaliyetin durağan olmadığını vaktiyle yazdığı çoğu kitaplarının kendisi gibi zaman içinde şişmanladığı esprisini yaptı.
Sosyal bilimlerde kesin kanunlar olamayacağını ancak eğilimlerin olacağını vurguladı.
Akademik âlemde geleneğin önemini belirtti. Bunun için de öncekilerin bunun ilk halkası olması sebebiyle önemli olduğunu ve onları yâd etmenin erdem olduğunu, kurumsal kimliğin ancak geçmişle geleceğin bir arada varlığı ile oluşacağını söyledi.
Salonda bulunan gençlere özellikle son söz olarak hitap etti ve onlara “İlimle meşgul olun, sakın siyasetle ilgilenmeyin!” dedi.
Sonra ne mi oldu.
Fotoğraf çektirdik, Rektörümüzün ikramı sonunda da dağıldık.
Sabri Orman hocam da yanında getirmiş olduğu Gazâlî, Adalet ve Sosyal Adalet adlı yeni kitabından bir adet de bize lütfetti. Cebimiz dolu evin yolunu tuttuk. Hava da yağmurlu ama güzeldi. Yağmura tutulmadık. Tedbir olarak elimde de şemsiyem vardı.
Güzel bir gün oldu.
Vefa,  Tabakoğlu Hocanın şahsında Erol Özvar Rektörümüzün himmetiyle biraz daha anlam kazandı, daha bir canlandı.

Dua ile!
02.05.2019
GARİBCE







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...