Garibce’nin
köyü Orta Toroslar’da. İki derenin birleştiği
bir yerde. Köyün aşağısına doğru dere boyu her iki taraf da dik ve
yüksek yamaç ve tamamıyla kayalık. Yaya yürünecek yol yok. Say derler. Kaypak ve
sarp kayalık olduğu için. Çocukluğumuz yazları derelerde çimmekle geçti.
Bu
sarp kayalıklarda bizim kertiş dediğimiz bir hayvan var. Bu hayvan, tam
kayanın ucuna çıkar ve devamlı üfler gibi yapar. Biz nerede bir kertiş görsek
mutlaka hemen taşa sarılır ve onu ilk atışta vurmaya çalışırdık. Çünkü eğer ilk
atışta vurabilirsek doğru cennete gideceğimize inanırdık. Hep öyle söylerlerdi.
Büyüklerden öyle duyardık. Buna karşılık ondan cüsse olarak daha küçük ve
kuyruğu daha ince ve uzun, pürüzsüz olan kertenkeleye ise asla dokunmazdık.
Eğer yakalayabilirsek ona elimizi öptürmeye çalışırdık. Kertenkeleyi çok
severdik. O bizdendi. Kertiş ise düşman.
Neden
öyle idi?
Çünkü
inanırdık ki kertiş Hz. İbrahim ateşe atıldığı zaman bütün canlılar söndürmek
için çalışırken o ateşine üflemiş. Şimdi haydi gel sen de gayreti diniye ve
enbiya muhabbeti ile dopdolu olan bir
çocuk olarak kertişi sev. Ama buna mukabil, kertenkele ise kendi cirmine
bakmadan Nemrud’un ateşini söndürmek için ağzında su taşımış.
Her
ikisi de hala o günkü hareketlerini yapmayı sürdürüyorlar. Hele kertiş, o kadar
açık ki, kayanın ille de ucuna çıkıyor ve oradan üflüyor. Demek ki ateşe iyice
yakın olmaya da çalışmış.
Seni
gidi lanet olasıca seni!
Aradan
yıllar geçti, çocukluktan çıktık ve okuduk, tahsilimizi yaptık. Aaa! O da ne?
Bizim kertiş muhabbeti hemen hemen aynısıyla bizim kitaplarda da var. Hem de
hadis şeklinde. Hz. Peygamber onu “fuveysık” (muzır) diye adlandırmış ve “ilk atışta vurana
şu kadar sevap, ikincisinde vurana bu kadar, üçüncüsünde vurana da şu kadar
sevap var” buyurmuş ve hem de aynı gerekçeyi o da anmış. “Çünkü” buyurmuş, “bütün
canlılar İbrahim’in içine atıldığı ateşi söndürmeye çalışırken o ateşi
harlandırmak için üflemişti”.[1]
Katır
da odun taşıdığı için lanetli olmuş ve soyu kendisinden sürmemiş.
Görüyorsunuz
ya, meğer biz daha çocuk iken neler biliyormuşuz.
Kültür,
demek ki böyle bir şey oluyor.
Biz,
Torosların içinde derin bir vadide yaşasak bile ne de olsa aynı kültürün çocuklarıyız.
Bizim
sahih hadis kaynaklarında geçen bu hadisin, bizim için ne değer ifade ettiği
tabi ayrı bir konu. Ancak hemen şunu söyleyelim ki Hz. Peygamber de bizim gibi
belli bir kültürün içine doğmuş ve onun içinde büyümüştü.
Google’da
görsel olarak dabb’a (keler) yine baktım.
Anadolu insanının onu yemesi çok zor. Nitekim Hz. Peygamber de yemedi. Ama sofrasında yiyenlere de bir şey
demedi. Etrafında yiyenler olmadığı için
“İçim çekmiyor!” buyurdu.
Çekirgenin
ise Araplarca ne kadar özlenen bir yiyecek olduğunu biliyorum. Bizim
şeriatımızda çekirge, boğazlanmadan yenilmesi helal olan bir hayvan oluyor.
İmdi,
bütün bunları kültür ile izah etmek Garibce nazarında daha hikmetlice geliyor.
Bütün dünya halklarını, Arab’ın kültürü
içine sokmaya çalışmanın da dar geleceğini ve sonuç vermeyeceğini sanıyorum.
Çekirge
yemedim. Ama herhalde kertiş öldürmüşümdür. İlk taşta vuracak kadar da atıcı
değildim. Şimdi gençlikte şöyle böyle
demenin anlamı da yok. Gençliğimde de
çok becerikli değildim.
Ama
boynumdan hiç eksik etmediğim bir cücük (kuş) lastiğim vardı. Onda galiba fena değildim.
Kim
bilir nice yuvalar bozmuşuzdur. Kertişin
sevabı onların günahını denkler mi bilinmez. Allah affetsin.
Dua
ile!
24.11.2013
GARİBCE
Üstteki kertenkele, alttaki vezag = kertiş
[1] صحيح مسلم
ـ مشكول وموافق للمطبوع - (7 / 42)
عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- « مَنْ قَتَلَ وَزَغَةً فِى أَوَّلِ ضَرْبَةٍ
فَلَهُ كَذَا وَكَذَا حَسَنَةً وَمَنْ قَتَلَهَا فِى الضَّرْبَةِ الثَّانِيَةِ فَلَهُ
كَذَا وَكَذَا حَسَنَةً لِدُونِ الأُولَى وَإِنْ قَتَلَهَا فِى الضَّرْبَةِ الثَّالِثَةِ
فَلَهُ كَذَا وَكَذَا حَسَنَةً لِدُونِ الثَّانِيَةِ ».
سنن ابن ماجة ـ
محقق ومشكول - (4 / 381) 3231- عَنْ سَائِبَةَ مَوْلاَةِ الْفَاكِهِ بْنِ الْمُغِيرَةِ ، أَنَّهَا
دَخَلَتْ عَلَى عَائِشَةَ فَرَأَتْ فِي بَيْتِهَا رُمْحًا مَوْضُوعًا ، فَقَالَتْ
: يَا أُمَّ الْمُؤْمِنِينَ مَا تَصْنَعِينَ بِهَذَا ؟ قَالَتْ : نَقْتُلُ بِهِ هَذِهِ
الأَوْزَاغَ ، فَإِنَّ نَبِيَّ اللهِ صَلَّى الله عَليْهِ وسَلَّمَ أَخْبَرَنَا : أَنَّ
إِبْرَاهِيمَ لَمَّا أُلْقِيَ فِي النَّارِ ، لَمْ تَكُنْ فِي الأَرْضِ دَابَّةٌ ،
إِلاَّ أَطْفَأَتِ النَّارَ ، غَيْرَ الْوَزَغِ ، فَإِنَّهَا كَانَتْ تَنْفُخُ عَلَيْهِ
، فَأَمَرَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى الله عَليْهِ وسَلَّمَ بِقَتْلِهِ.
Ben k.Maraş ın Türkmenler köyünde büyüdüm.hoca idi ve bize anlattıklarınızın aynısını söylerdi ben bikere ilk atışta vurduğumu hatırlıyorum. Şimdi bunun günah olduğunu düşünüyorum ama emin değilim .hadis sahih mi bunu merak ediyorum
YanıtlaSilBende Kahramanmaraşlıyım kertişe bizim yerel dilde (kuma kertiş, kelekesten) de derler genelde kayalık yerlerde ve örü(sur duvarı) nün üstünde gezerler bundan çocukken çok öldürürdük lastik daşinen bir vurmaya gıvrıştırırdık tek atış vay be demek ki boşa değilmiş
YanıtlaSil