Müslümanlar
Hz. Ömer döneminde iyiden iyiye bir devlet olma yoluna girince olayları
ilişkilendirmede eski geleneksel yöntemlerin artık işe yaramadığı anlaşılır.
Hani bazı meşhur olaylar vardır, o olaya göre tarih düşülür. Halk arasında bu
türden kullanımlar hala vardır. Büyük selin olduğu sene doğmuşum, kıtlık yılı
gelin gelmişim, hocanın minberde kabahat işlediği yılın ertesi senesi doğmuşum…
gibi.
Araplar
da o zamana kadar belli başlı hadiseleri esas alarak olayları
tarihlendiriyorlardı. En çok kullanılan tarih başlangıçlarından biri de Fil Yılı
idi. Nitekim Hz. Peygamber’in fil yılında doğduğu bilinir.
Fetihlerle
birlikte ortak bir tarihleme ihtiyacı doğunca Hz. Ömer her önemli işte olduğu
gibi müşavere meclisini toplamış ve Hz. Ali’nin önerisi üzerine Hicret’in yani Hz.
Peygamber’in Mekke’den Medine’ye yapmış olduğu göçün, ihtiyaç duyulan bu
takvime başlangıç olması fikri kabul görmüş ve 622 senesi 22 Temmuz’a tekabül
eden Hicret, yeni takvimin başı kabul edilmiş, 1 Muharrem de Hicrî yılbaşı
sayılmıştır. İşte bu tarihten itibaren günümüze kadar 1435 hicret yılı geçmiş
bulunmaktadır.
Hicret
takvimi ayın hareketini esas alır ve güneşin hareketine göre düzenlenen takvime
göre on bir gün daha kısadır. O yüzden de hicrî takvim esas alınarak yapılmakta
olan ibadetler ve Ramazan, Kurban, Hac gibi dinî etkinlikler her sene on-on bir
gün erken gelir.
Peki,
müslümanlar neden ay takvimini esas almışlardır?
Bu
sorunun cevabı ay ve güneşin hareketlerinin mahiyetini bilmeye bağlıdır. Ay,
güneşin bir yılda kat ettiği burçları bir ay gibi daha kısa bir zamanda kat eder.
Bu yüzden de hareketi kolayca takip edilebilir. Doğada, doğal bir yaşantısı
olan herkes ayın hareketlerini gözleyerek bugünün ayın kaçı olduğunu
çıkarabilir. O yüzden ümmî toplumlarda aylık ve yıllık etkinliklerin ayın
hareketlerine bağlanması, yükümlülüklerde asgarî düzeyin esas alınması ve
herkese ulaşabilmenin sağlanması açısından zorunlu bir durumdur. Günlük
etkinliklerde ise bu kez ayın değil aksine güneşin hareketlerinin esas alınması
akıllıca bir durumdur. O yüzden dilde de güneşin hareketi esas alınarak
belirlenen zaman dilimine gün, ayın hareketleri esas alınarak belirlenen zaman
dilimine de ay denilmiştir. Bu isimlendirme Türkçe’nin ne kadar bilgece bir dil
olduğunun da kanıtı sayılmalıdır (!).
İslam
şeriatının genel karakteristik özelliği “ümmî – arabî” oluşudur. Herkese
ulaşabilmesinin gereği olarak bu böyledir. Günlük etkinliklerin güneşin
hareketlerine, aylık ve yıllık olanların da ayın hareketine bağlanmış olması bu
özelliğin bir gereği olmalıdır. Çünkü güneşe bakarak günlük, aya bakarak da
aylık ve yıllık etkinlikleri zamansal olarak takip edebilmek her ümmî kişinin
dahi yapabileceği bir şeydir. Aksine bir durum zor olurdu ve çoğu insan için
imkansızlık demekti.
Sorun
şu ki bugün için astronomi ve hesap biliminin ilerlemesiyle kolay olanın ümmî
gözlem olmaktan çıkıp, hesap ve kitabı esas alan takvimlere bakmak olmasıdır.
Yani herkese ulaşabilmenin aracı günümüzde daha çok artık hesap ve kitabın esas
alınarak oluşturulduğu takvimler olmuştur. Sanki alternatifi varmış da buna
rağmen öyle düzenlenmiş ya da buyrulmuş gibi görülen zaman belirleme ile ilgili
dinsel beyanların bu gerçeklikten hareketle yeniden yorumlanmasının bir
zorunluluk olduğu ortadadır.
Diğer
yandan da gerek hayvancılık ve gerekse tarımda üretim güneşin hareketini esas
alan takvime göre gerçekleşmektedir. Hasat hep yazın olmaktadır. Oysa Ramazan
ekim mevsimine de hasat mevsimine de denk gelebilmektedir. Bir Temmuz günü gerçekleştirilmiş
olan hicretin, yıldönümünün bir kış gününde kutlanması biraz tuhafa
kaçabilmektedir. Bu durum göz önüne almış olmalı ki Kutlu Doğum kutlamaları her
yıl dönen Rebiül-evvel ayı yerine Nisan ayına sabitlenmiş oldu ve insanlarımız
da bunu hüsnü kabul ile karşıladı. Bu durum, çokları nazarında Diyanet’in en
önemli hizmetlerinden biri sayılmaktadır.
Bu
konu aslında bir bahs-i diğerdir.
Bu
yazı da asıl amaç takvim başlangıcı olarak neden hicretin kabul edilmiş
olmasıdır.
İslam
açısından bakıldığında önemli olaylar vardır.
Miladî
takvimde Hz. İsa’nın doğumunun esas alınması gibi Müslümanların takviminde de
başlangıç olmak üzere Hz.Peygamber’in doğum yılı esas alınabilirdi. (Bu arada
mîlâd doğum demektir)
Hz.
Peygamber’e ilk vahyin geldiği tarih esas alınabilirdi.
Bunların
her ikisi de böyle bir başlangıç için elverişli gözüküyor.
Fakat
öyle olmadı, buna mukabil hicret esas alındı.
Çünkü
hicret İslam tarihi açısından gerçek bir başlangıçtı.
İlk
vahyin gelmeye başlaması (bi’set) bir insana nispetle ana rahmine düşmek gibi
bir şeydi. Ama hicret İslam’ın gerçek anlamında doğumuna tekabül ediyordu.
Hicret,
ilk temel taşları Akabe bey’atlarında atılmış olan yeni İslam toplumunun vücut
bulmasıydı.
Hicret
tam anlamıyla devlete açılan kapıydı.
Hicret,
İslam’ın bilkuvve olmadan bilfiile çıktığı bir milattı.
Hicret,
İslam’ın bizzat Hz. Peygamber’in elinde kurumlaşmasının tamamlamasının bir
imkanı olan bir başlangıçtı.
O
yüzden hicretin, İslam’ın tarihine başlangıç yapılması ve geride kalan bi’setten
sonraki on üç senelik hayatı ana rahmi hayatı gibi değerlendirme oldukça
hikmetli olmuştur.
Böyle
bir takvimi bize miras bırakan Ömer’e ve Ali’ye selam olsun.
İşleri
hep meşveret ile sonuca bağlayan koca Ömer! Senin anlayışına bugün de aynısıyla
muhtacız.
Ve
sen ey ilmin şehrine açılan kapı Ali! Cesaretin ve dillere destan kahramanlığın
kadar aklın ve ferasetin ile de hep
öncüydün.
Cümlenize
selam olsun!
Hicrî
yeni yılımız hayırlı olsun!
02.11.2013
GARİBCE
Hocam kalemine klavyene kuvvet okuyoruz. Sizi seviyoruz.. aeo
YanıtlaSilSevgili Garibce'm! Ağzımı doldurarak ve yüreğimi şişirerek sana 'Allah ebediyyen razı olsun..' diyorum. Kalemin velüt, akıl ve ruh sağlığın her daim aksiyoner ve ebeveynine rahmet diliyorum, yetmedi mütecâb duanı da bekliyorum..
YanıtlaSilBu gün düm yazılanları, bu günün anısına tarasaydım bu yazınızdan daha kısa ve şumullü bir yazı belki bulamayabilirdim.. Fers'teki sitemkâr ifadelerime tavzîh ve tafsîl ve de tashîh olacak bu açıklamanızı yerinde bir paylaşma olarak görüyorum..Selamlar efendim..
Leyla Taksim: Harika bir yazı olmuş hocam ellerinizden öperim ne şerefki sizin dersinizi almak bizede kısmet olmuştu
YanıtlaSilMehmet Erdoğan: Siz bizim velinimetimizsiniz
Leyla Taksim: Şeref duydum hocam layık olmak için gayret ediyoruz